SON DAKİKA
Hava Durumu

Köklü alfabesiyle, tarihi coğrafik konumuyla; Güney Kafkasya'nın incisi

-Hatice Asaroğlu   GEORGIA-GÜRCİSTAN-1  “Poyraz mıdır Tiflis

Haber Giriş Tarihi: 03.07.2018 14:51
Haber Güncellenme Tarihi: 03.07.2018 15:51
Kaynak: Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Köklü alfabesiyle, tarihi coğrafik konumuyla;  Güney Kafkasya'nın incisi
-Hatice Asaroğlu
 

GEORGIA-GÜRCİSTAN-1

 “Poyraz mıdır Tiflis kokusunu çalan burnumuza ya da Ardahan’dan doğup Gürcistan topraklarına uzanan Kura Nehri midir bilmem işte buradayım. Yaşayan tarihi dokusuyla, doğal öğelerle bezeli otantik şehir yaşantısıyla, Ortodoks ruhaniyeti tavan yapmış bu şirin kentte; Tiflis’teyim. Damarlarımdaki Kafkas kanımı coşturan; köklerimin, atalarımın ruhlarına daha da yakınlaştığım bu topraklarda Karadeniz’in bu güzel köşesinde Kafkasya’yı soluyorum. Tiflis’in havasını temaşa ediyorum.”



Şu fani dünyada en sevdiğim, en mutlu olduğum şeylerden biri de bana doyumsuz hazlar yaşatan mekan okumalarına fırsat veren gezilerimdir. Yaşı yarım asra yaklaşmış, öğrenme keşfetme hissi her geçen gün daha da artan ben; ne kadar kaldığını bilmediğim ahir ömrüme olabildiğince bilgi ve duyguyla örülü güzel yolculuklar sıkıştırmak niyetindeyim. Bu çok sevdiğim gezi serüvenimde bazen bilinçli bir şekilde bile isteye planladığım diyarlara uçuyorum; bazen de bilmediğim rüzgarların etkisiyle hiç aklımdan geçmeyen yerlere savrulup gidiyorum. Bu savruluşlardan biri de Gürcistan oldu. Poyraz mıdır Tiflis kokusunu çalan burnumuza ya da Ardahan’dan doğup Gürcistan topraklarına uzanan Kura Nehri midir bilmem işte buradayım. Yaşayan tarihi dokusuyla, doğal öğelerle bezeli otantik şehir yaşantısıyla, Ortodoks ruhaniyeti tavan yapmış bu şirin kentte; Tiflis’teyim. Damarlarımdaki Kafkas kanımı coşturan; köklerimin, atalarımın ruhlarına daha da yakınlaştığım bu topraklarda Karadeniz’in bu güzel köşesinde Kafkasya’yı soluyorum. Tiflis’in havasını temaşa ediyorum. Şu ana kadar gezdiğim gördüğüm ülkeler, daha çok Türkiye’nin güneyine tekabül eden uzun bir şeritte yer alan Müslüman ülkeler ile Türkiye’nin batısında yer alan Balkan ülkeleri olmuştu. En batı anlamına gelen magribî ülkeye kadar uzanan gezi serüvenime baktığımda doğuyu biraz ihmal ettiğimi görüyorum. Tam bu noktada bir sürpriz gibi karşıma çıkan Gürcistan; gezdiğim memleketler arasında maşrikî, en doğunun keşfi olarak adlandırılabilir. Farklı karakteristik taşıyan bir memleket göreceğim için epey heyecanlıyım.

 

Gürcistan ya da resmi adıyla Gürcistan Cumhuriyeti, Karadeniz’in doğu yakasında, Kafkasya’da yer alır. Bu küçük ülkenin nüfusu beş milyon civarıdır. Rusya, Azerbeycan, Türkiye ve Ermenistan sınır komşularıdır. Dokuz bölgeye, altmış dokuz eyalete sahip olan Gürcistan’ın başkenti Tiflis, resmi dili Gürcüce, para birimi GEL yani Lari’dir. Ülke 1991’de Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bağımsızlığını ilan etmiştir. Başkanlık tipi cumhuriyetle yönetilmektedir. Tiyatro ve operaya düşkün Gürcistan halkı kültür, sanat ve sosyal yaşama çok değer verir. Başkentte otuz üç adet tiyatro binası vardır. Topraklarının büyük çoğunluğu dağlık alanda olan Gürcistan, ulaşım ağları açısından önemli bir jeopolitik konuma da sahiptir. Orta Asya’nın Karadeniz’e çıkış kapısı olan Batum, Poti ve Suhumi limanları son derece stratejik öneme sahip yerleşim yerleri olmakla birlikte, aynı zamanda da turizm merkezleridir. Yeraltı kaynakları açısından çok zengin olan bu ülkenin ekonomisinde tarım da önemli bir yere sahiptir. Eski İpek Yolu üzerinde bulunduğu için pek çok kervansaraya ve tarihi yapıya ev sahipliği yapan Gürcistan’ın Türkiye ile ilgili en önemli işbirliği Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattıdır. Büyük İpek Yolu Projesi kapsamında planlanan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı da Türkiye’nin jeopolitik statüsünü artırmaya yönelik önemli bir projedir.

 

Türkiye’nin kokusunu Gürcistan’a taşıyan Kura Nehri kıyısında sıcak su kenti; TİFLİS

Kura (Mitkvari) ırmağının iki yakasına kurulu olan başkent Tiflis’in asıl adı Tbilisi’dir. Tiflis adının hikayesi şöyle anlatılır: Tiflis milattan önceki yıllarda, ormanlarla kaplı, avcılığın oldukça revaçta olduğu bir yermiş. Ava çıkan kral, uçan sülünün peşine atmacasını göndermiş ama epey bir zaman geçmesine rağmen ne atmaca, ne de sülün ortalıkta görülmemiş. Daha sonra her iki hayvan da sıcak suya düşmüş olarak bulunmuş. Kral, sıcak su bulunan bu yeri çok beğenmiş, bu yerin yerleşim yeri olarak düzenlenmesini ve burada hemen bir kent kurulmasını istemiş. İşte bu kente, sıcak su anlamına gelen Tbilisi adı verilmiş.

Uçuş saatlerinin gece geç vakitte olması nedeniyle pek de uygun olmayan bir vakitte sabaha karşı Tiflis’e iniyorsunuz. İki saat süren uçuş çok can sıkıcı olmasa da, bizim gibi zaman yönetimini ve otel rezervasyon tarihini iyi hesaplayamayanlar için günün ilk saatleri biraz sıkıcı olabilir, hatta biraz pahalıya da patlayabilir. Aslında dönüş yolculuğu için uyanık davranmış son gece konaklamayacağımız halde erken check-out yapmak zorunda kalmayalım diye konaklamamızı bir gün fazla yaptırmıştık ama nasıl oldu da varışta bunu düşünemedik bilemiyorum. Demek ki yaşanacak farklı deneyimler bizi bekliyormuş.

 

Sabaha doğru vardığımız bu kentte; güneşi tutup elinden uyandırıp günü erken başlatamadığımız için boş Tiflis sokaklarında, meşhur Rustaveli Caddesi’nde aheste aheste yol aldık. Bu aslına bakarsanız çok farklı ve güzel bir deneyim oldu. Ne kadar uğraşsak, insanlar uykudayken şehri böyle tüm çıplaklığıyla görme imkanı bulamazdık. Altı şeritli devasa bulvarın her iki yanındaki geniş kaldırımlar, yarısı banklarda uyuklayan, yarısı da o geniş kaldırımları arazözlerle yıkamaya çalışan temizlik işçilerinden başka tek tük kişiye yol veriyordu. Hava, İstanbul’un bizi yolcu ederken olduğu gibi soğuk da değildi. Ilık bir havada yavaş yavaş dağılan karanlıkların ardında Tiflis nazlana nazlana kendini göstermeye başlıyor, kendini seyre davet ediyor. Günün karmaşasında göremeyeceklerimizi cömertçe bize sunuyor. İlerleyen teknoloji nasıl ki dünyayı evrensel bir köye dönüştürmüşse biz de bu evrensel köyün sakinleri olarak bu durumun tadını çıkarıyor, bu köyün her köşesini rahatlıkla, kolaylıkla ve güvenle adımlama imkanı buluyorduk. Navigasyon sayesinde üç dört saatlik uyku çekebileceğimiz güzel, nezih bir yer bulmak hiç de zor olmadı. Bu ufak hesap hatası bize 400 GEL’e patlasa da otelin konforu kısa zamanda dinlenip şehir turuna dinç ve enerjik başlamamıza olanak sağladığı için değdi doğrusu.



Şehir turuna otelin hemen yanındaki tanıdığımız yerden, Rustaveli Caddesi’nden başladık.  Tiflis, Ortaçağ ve Rus mimarisinden kalan yapı ve yapıtlarla dikkat çeken bir şehir. Bu yapılara ev sahipliği yapan Rustaveli Caddesi’nden aşağı doğru, önce Liberty Square “Özgürlük Meydanı’na”, oradan sola aşağıya Kura nehrine doğru yol aldık. Rustaveli Caddesi; devasa taş binalarıyla, parlamento binasıyla, Ortodosk kiliseleriyle, tiyatro ve opera binalarıyla, kaldırımlardaki minyatür boyutta, park ve bahçelerde ise devasa heykelleri ile epey heybetli çok şeritli kocaman bir bulvar olarak şehrin nirengi noktasının altını çiziyor. Bu görüntüsüyle Tiflis, Ortodoks aurasını iliklerinize kadar hissettiğimiz Karadağ Çetinje’nin daha modern bir versiyonu gibi gözüktü gözümüze.

Trafik sağdan akıyor ancak yollarda sağdan direksiyonlu araç sayısı kadar soldan direksiyonlu araçlar da göze çarpıyor. Eski Tiflis, Old Town dışında trafik oldukça seri bir şekilde sıkıntısız akıyor. Her ne kadar Kahire’deki gibi bir korna senfonisinin ortasına düşmüş gibi hissettirmese de; bu şehirde de diğer sürücülerin en ufak bir hatasını tolere edemeyen insanların uzun uzun kornaya basışları da nahoş bir seda olarak hafızamıza yerleşti. Eh bizdeki gibi direksiyon başına geçenler, tahammül ve sabır sınırlarından uzak kalıyor, biraz asabileşiyor herhalde…

 

Ilık bir havada, anın tadını çıkara çıkara Tiflis sokaklarını arşınladık. Kura nehri üzerine kurulu, alt geçide iner gibi bir girişi olan köhne bir köprüden Baratashvili Bridge’den Kura nehrinin karşı kıyısına geçtik. Bu tuhaf geçit-köprünün arka tarafından tekrar geldiğimiz yakaya geçtik. Sydney Opera Binası’nı andıran değişik mimarili bir yapı dikkatimizi çekti. Daha sonra adının Adalet Sarayı olduğunu öğrendiğimiz bu mantar çatılı binanın yanından otele doğru yol aldık. İçinde bizim Bursa’nın Deli Ayten’ine benzeyen meczup bir heykeli bulunan, devasa ağaçların bir halı deseni gibi Arnavut kaldırımlı taş döşeli parkı gölgelediği büyük bir parkta huzurun koynunda dinlenip yolumuza devam ettik. Yolda göz göze geldiğim bir kadının bana bakarak iki kere istavroz çıkarması “Acaba Ortodoks Gürcüler İslamofobik midir?” diye beni düşündürmüş olsa da; her iki yakasını barış köprüsü ile bağlayan, en merkezi noktasını özgürlük meydanı adıyla adlandıran Tiflis’ten, Tiflislilerden barışı, dünya kardeşliğini içselleştirdiklerine inanmak isteyerek bu gördüğümü hayra yormak istedim. Neyse ki sonradan Tiflis’li dostlarımızdan öğrendim ki her köşesinden bir kilise fışkıran bu topraklarda kilise gördükleri zaman dini bütün Ortodoksların istavroz çıkarmaları adettenmiş. Yani bu bayan beni değil kilise gördüğü için istavroz çıkarmış.

 

YARIN: Sololaki Tepesi’nden sanat, tarih, kültür kokan Tiflis’e kuşbakışı

 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.