
ABD Senatosunda, Karayipler bölgesinde uyuşturucu taşıdığı öne sürülen tekneye ABD ordusu tarafından düzenlenen ikinci saldırı iddiasını soruşturan Komitenin Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Wicker, olayda "savaş suçlarına dair hiçbir kanıt görmediğini" savundu.
ABD Kongresi, ordunun 2 Eylül'de Karayipler'de uyuşturucu taşıdığı iddia edilen tekneye düzenlenen saldırının ardından, hayatta kalanlara ikinci saldırı düzenlediğine yönelik iddiayı soruşturmayı sürdürüyor.
Washington Post gazetesinin haberine göre, Kongrenin her iki kanadında bu iddiayı ayrı ayrı inceleyen komiteler, soruşturmaları kapatacaklarına dair sinyaller veriyor.
İddiaya ilişkin soruşturmanın Senato ayağını yürüten Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'ne başkanlık eden Cumhuriyetçi Senatör Roger Wicker, 2 Eylül'deki operasyonda "savaş suçlarına dair hiçbir kanıt görmediğini" öne sürdü.
Wicker, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Latin Amerika bölgesindeki askeri hamlelerinin "sağlam hukuki tavsiyeler temelinde" yürütüldüğüne inandığını söyledi.
Bu açıklama, Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesine başkanlık yapan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Mike Rogers'ın da bir önceki gün, paralel soruşturmayı kapatacağını bildirmesinin ardından geldi.
Buna karşılık bazı Demokrat Kongre üyeleri ise her iki soruşturmanın da sonlandırılmaması gerektiğini savunarak kapsamlarının genişletilmesi çağrısı yaptı.
11 kişinin öldüğü askeri saldırı
Washington Post gazetesi, 28 Kasım'da Karayip ülkelerinden Trinidad kıyılarında, uyuşturucu kaçakçılığı yapıldığından şüphelenilen bir teknede bulunan 11 kişinin öldüğü askeri saldırıya dair detayları haberleştirmişti.
Haberde, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in talimatını yerine getirmek için ABD Özel Operasyonlar Komutanı Amiral Mitch Bradley'nin, ilk saldırı sonrasında hayatta kalan 2 kişiyi öldürmek için ikinci bir saldırı emri verdiği iddia edilmişti.
ABD ordusunun, son zamanlarda uyuşturucu kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla Karayipler bölgesinde ve Pasifik Okyanusu'nda bazı teknelere saldırı düzenlemesi ve içindeki insanları doğrudan hedef alması, uluslararası kamuoyunda "yargısız infaz" yapıldığı tartışmalarına yol açtı.