Savaşlar oluyordu, din ya da çeşitli ideolojiler uğruna insanlar akıl almayacak şekillerde öldürülüyordu, Afrika’da ve pek çok coğrafyada bebekler açlıktan ya da tedavi imkanları olamadığından basit hastalıklardan hayatını kaybediyordu. Herkes susuyordu, doğa bile ona yapılan işkence karşısında susuyordu ve ben de susuyordum. ‘’Vah vah, tüh tüh, yazık’’ deyip akşama arkadaşlarla nerede yemek yiyeceğimizin planını yapıyorduk. Tatillerimizi en çok eğlenebileceğimiz yerlerde planlıyorduk. Kaçıyordum, olan bitenle ilgili kendime pay devşirmekten korkuyordum. Anlıyordum ama idrakında değildim. Ben ne yapabilirdim ki, ‘’Allah iyilik versin, Allah yardım etsin’’ di. İnsanın bireysel problemlerini gündeminde tutup fotoğrafçılıktaki gibi odağına bunları koyarak diğer şeyleri flulaştırması belki de hayatı daha uygun yaşama şekliydi. Değerlere inanma gücünü çoktan kaybetmiş bir toplumun yarattığı ızdıraptan payını alanlar için, kendini sistem içinde yaşamımıza koçluk iddiasıyla sunanların, yaşamlara yönlendirici olmaya talip bireysel mutluluk odaklı aldatıcı ve oyalayıcı reçetelerine muhatap oluyordum.
YA YAPABİLECEĞİM BİR ŞEYLER VARSA...Vicdanım zaman zaman beni suçlayan bir huzursuzluk şeklinde ortaya çıksa da başımı çevirip yürümeye devam etmesini öğrenmiştim. Okuduklarım, gördüklerim düşüncelerimi derinleştirmeye başladığı an, ona da çözümler buluyordum. Ama bir gün... bir gün artık daha fazla kaçamayacağımı hissettim. Afrika ile ilgili izlediğim belgeselin hissettirdiği duyguların derinliğinde boğulmuştum, can simidim olan düşünce ‘’ya yapabileceğim bir şey varsa’’ oldu. ‘’Kıt kaynaklarım var , çok üstün fikirlere sahip biri değilim, ama ya yapabileceğim bir şeyler varsa.’’ Bir ev ya da bir araba için mi buradaydım yani.. Varlığımın anlamını bunlar üzerinden mi konumlandıracaktım. Hayattan bana kendini açıklamasını talep ettim.
Bir söz okumuştum ‘’İdrak eden ister ve isteyen de zorundadır.’’ İdraka vardıktan sonra gerçekten neyi istediğimi bilip, istediğim şeyi gerçekleştirme yolunda tüm sorumlulukları üstlenecektim.
Afrika’nın en fakir ülkelerine baktım internetten, o sırada Somali’de iç savaş vardı, oraya gitmesem daha iyi olur diye düşündüm, ardından Etiyopya’ya biletimi aldım. Goethe ’’İdrak için en yakınında olanın yeterli olmaması insanın özelliğidir’’ der. Uzaklaşmam, sarsılmam, silkelenmem ardından tekrar yakına gelmem gerekiyordu. Gitmeden önce sarı humma, menenjit gibi birkaç aşı olup sıtmadan korunmak için sivrisineklere karşı kovucu kremler , spreyler aldım. Çantama kıyafet olarak bir iki şey koyup valizime sığdığı kadar ailemin desteğiyle hediyeler aldım.