
Son araştırmalar, anoreksiya nervozanın yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda biyolojik ve genetik faktörlerle de bağlantılı olduğunu göstermektedir. Uzmanlar, özellikle bireyin beyin yapısındaki bazı farklılıkların bu rahatsızlığın gelişiminde önemli rol oynayabileceğini vurguluyor. Genetik yatkınlığı olan bireylerde yeme bozukluğu geliştirme riskinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Hastalığın en belirgin belirtilerinden biri, kişinin normal kilosunda olmasına veya düşük kilolu olmasına rağmen kendini şişman hissetmesidir. Bu durum, bireylerde yoğun bir şekilde diyet yapma, yemek yeme miktarını kısıtlama veya aşırı egzersiz yapma gibi davranışların ortaya çıkmasına neden olur. Tedavi edilmediği takdirde anoreksiya nervoza, beslenme yetersizliklerine, kalp rahatsızlıklarına, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve hatta hayatı tehdit edici durumlara yol açabilir.
Uzmanlar, erken teşhisin kritik bir öneme sahip olduğunu belirtiyor. Ailelerin ve çevredekilerin bireylerdeki belirtileri fark etmeleri ve bir uzmana yönlendirmeleri, tedavi sürecine erken başlanmasına olanak tanıyabilir. Günümüzde anoreksiya nervoza tedavisinde multidisipliner yaklaşımlar tercih edilmektedir. Bu tedavilerde psikolojik destek, beslenme planlaması ve gerekirse ilaç kullanımı bir arada uygulanır.
Yapılan güncel bir çalışmada, psikoterapötik müdahalelerle birlikte uygulanan aile temelli terapi yöntemlerinin özellikle genç bireylerde olumlu sonuçlar verdiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle bireye özel bir tedavi planı oluşturulması önerilmektedir.
(Fatma Hatun Altıkardeş)