
Kadın cinayetlerinin kurbanları arasında yer alan genç bir anne, yeni mezun bir üniversite öğrencisi ve hayatını kazanmak için mücadele eden bir işçi, şiddetin hayatın her kesimindeki kadınları nasıl hedef aldığını gözler önüne serdi. Kolluk kuvvetleri tarafından yapılan açıklamalara göre, cinayetlerin büyük bir kısmında failin kadının yakın çevresinden biri olduğu görülüyor. Aile içi şiddet, boşanma süreçleri ve romantik ilişkilerde yaşanan problemler, çoğu zaman bu trajik durumların temelini oluşturuyor.
Bu olaylarla birlikte, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelede var olan yasal düzenlemelerin etkinliği yeniden sorgulanmaya başlandı. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararı, son dönemde tartışmaların odağında yer aldı. Pek çok kadın hakları savunucusu, sözleşmeden çekilmenin bu tür şiddet vakalarının artmasına zemin hazırladığı görüşünü dillendiriyor. Yapılan araştırmalar ise, kadına yönelik şiddeti önleme konusunda caydırıcı politikalar eksik oldukça vakaların artış eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, kadınların büyük bir kısmı fiziki veya psikolojik şiddetle karşılaşıyor. Bu durum yalnızca kadınların değil aile bireylerinin ve çocukların da hayatını derinden etkiliyor. Şiddetin bulaşıcı bir davranış modeli halinde nesiller arasında aktarılabileceğine dikkat çeken uzmanlar, erken yaşta eğitim ve toplumsal farkındalık çalışmalarının önemine işaret ediyor.
Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için kamusal alanda yapılabilecekler arasında şiddet mağduru kadınların ulaşabileceği destek hatlarının etkinleştirilmesi, koruma kararlarının hızlı bir şekilde uygulanması ve faillerin cezalandırılması sürecinin hızlandırılması bulunuyor. Bunun yanı sıra toplumda cinsiyet eşitliği bilincini artıracak eğitim programlarının yaygınlaştırılması gerekiyor.
(Özkan Güngörmez)