
Dünya Bankası'nın ekonomik analizleri, küresel büyüme oranlarının son otuz yılın ortalamasının altında kalabileceğine işaret ediyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, artan borç yükleri ve dış ticaretteki daralmalar nedeniyle bu süreçten daha fazla etkilenme riski taşıyor. Örneğin, düşük gelirli ülkelerdeki altyapı yatırımları azalırken, temel ihraç ürünlerine olan talepte de ciddi bir düşüş gözlemlendi.
Buna karşılık gelişmiş ülkelerde ise merkez bankalarının faiz artırımı politikaları öne çıkıyor. ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi büyük ekonomik aktörler, enflasyonu kontrol altına almayı hedeflerken resesyon riskini daha da körükleyebilecek politika kararları almak zorunda kalıyorlar. FED’in hazırladığı son raporda, yüksek faiz oranlarının tüketici talebini önemli ölçüde düşürdüğü ve özellikle konut piyasasını yavaşlattığı belirtiliyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yayımlanan bir başka çalışmada, küresel ticaret hacminin 2023’te %2’nin altında büyüyebileceği öngörülüyor. Bu, uzun yıllardır ekonomik kalkınmanın temel dinamiklerinden biri olan ticaretin zayıfladığına işaret ediyor. IMF uzmanları ayrıca Çin’in beklenenden düşük büyüme performansına ve Avrupa’daki enerji krizinin üretim hacmine olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.
Araştırmalar, gelecekte karşı karşıya kalınabilecek ekonomik şokların sıklığını ve etkisini azaltmak için hükümetlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguluyor. Ekonomistler, mali politikaların yeniden gözden geçirilmesini ve yapısal reformların hızlandırılmasını öneriyor. Ancak, ülkeler arası iş birliğinin eksikliği ve korumacı politikaların artışı bu sürecin önündeki engeller olarak değerlendiriliyor.
Küresel ekonomi açısından bir diğer zorluk ise iklim değişikliği ve buna bağlı kaynak dağılımındaki sorunlar. Dünya genelinde enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve gıda tedarik zincirindeki aksaklıklar, kırılgan ekonomileri daha da zorluyor. Uzmanlar, bu faktörlerin resesyon riskini derinleştirebileceği konusunda hemfikir.
(Ramazan Gültaş)