
Birçok uzman, teknolojik ilerlemelerin insanlığın geleceği üzerindeki etkilerini incelemeye devam ediyor. Büyük veri, yapay zeka, biyoteknoloji ve blockchain gibi teknolojiler günlük hayatımızı dönüştürüyor. Ancak bu dönüşümün riskleri de göz ardı edilemeyecek kadar ciddi. Örneğin, yapay zekanın işgücü piyasasını tamamen değiştirebileceği, milyonlarca insanın işini kaybedebileceği bir tablo konuşuluyor. Bu durum, gelir eşitsizliği ve toplumsal huzursuzlukların tetiklenmesi anlamına gelebilir. Teknolojinin etik boyutları da sıklıkla gündeme geliyor; mahremiyet ihlalleri, bilgi manipülasyonu ve siber güvenlik tehditleri, ülkeleri ve bireyleri her geçen gün daha fazla zorluyor.
Bunların yanı sıra toplumsal riskler de liderlerin üstesinden gelmesi gereken başka bir sorun alanı olarak öne çıkıyor. Pandemiler, doğal afetler, göç hareketleri ve iklim değişikliği gibi krizler, toplumların dayanıklılığını sınamaya devam ediyor. Örneğin iklim değişikliği nedeniyle zorunlu göçe maruz kalan insan sayısındaki artış, kaynaklara erişimde sıkıntılara ve mevcut düzenlerin sorgulanmasına neden olabilir. Bu gibi zorluklar karşısında liderlerin yalnızca ekonomik odaklı stratejiler geliştirmemesi, aynı zamanda kapsayıcı sosyal politikaları da önceliklendirmesi gerekiyor.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan son Küresel Riskler Raporu’na göre, önümüzdeki on yıl boyunca liderlerin en büyük sınavı çeşitli kriz senaryolarına hazırlıklı olmak ve bunları etkin bir şekilde yönetmek olacak. Raporda özellikle vurgulanan noktalardan biri, teknolojik ve toplumsal risklerin birbirinden bağımsız ele alınamayacağıydı. Örneğin siber saldırılar sadece ekonomik kayıplara neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda insanların güvensizlik hislerini artırarak toplumsal huzura da tehdit oluşturuyor.
Özel sektörden hükümetlere kadar tüm paydaşların sorumluluk almasını gerektiren bu yeni dönemde, çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Birçok ülke yenilikçi teknoloji odaklı girişimleri teşvik ederken aynı zamanda sosyal eşitlik ve çevresel sürdürülebilirlik konularını da dikkate alan politikalar benimsemeye başladı. Bu süreçte küresel işbirliğini artırmak ve daha esnek yapıların oluşmasını sağlamak öncelikler arasında yer almakta.
(Sema Yüksel Güngörmez)