
Uzmanların görüşlerine göre, Türkiye’deki aile şirketlerinin yaklaşık yüzde 60’ı ikinci kuşağa devrediliyor. Ancak ne yazık ki, bu oran üçüncü kuşakta yüzde 30’lara kadar düşüyor. Bu düşüşteki en önemli faktörler arasında stratejik planlama eksikliği, kuşaklar arasındaki vizyon farklılıkları ve modern iş dünyasının gerektirdiği yenilikçi bakış açısına ayak uyduramama yer alıyor.
Araştırmalar, başarılı bir nesil geçişi için bazı temel kriterlerin hayati olduğuna işaret ediyor. Öncelikle, yeni neslin sektörel bilgi birikimi ve liderlik yetkinlikleri açısından yeterince donanımlı olması gerekiyor. Eğitimin yanı sıra, önceki kuşakların deneyimlerini aktarmaları ve yapılandırılmış bir mentorluk süreci önemli bir fark yaratabiliyor. Ayrıca, geçiş öncesinde bağımsız danışmanlık hizmetleri almak ve kurumsal yönetim ilkelerini benimsemek, dönüşümün daha sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayabiliyor.
Son dönemlerde özellikle teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte ikinci ve üçüncü kuşağın iş modellerine bakışı da değişiyor. Endüstri 4.0, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve dijitalleşme gibi kavramlar genç jenerasyonların ilgisini çekiyor ve gelenekselle modern arasındaki köprüyü kurma fırsatları sunuyor. Bu bağlamda, sanayi işletmelerinde dijital dönüşüm projelerine öncülük eden yeni kuşaklar, hem iş süreçlerini kolaylaştırıyor hem de işletmelere uluslararası rekabet gücü kazandırıyor.
Tüm bunlara rağmen, nesiller arası devir teslim sürecinde karşılaşılan engellerin tamamen ortadan kalktığını söylemek mümkün değil. Geleneksel metotlara bağlı kalan eski kuşaklarla yenilik odaklı genç kuşaklar arasında zaman zaman çatışmalar yaşanabiliyor. Ancak uzmanlara göre, bu çatışmalar doğru yönetildiğinde güçlü bir sinerjiye dönüşebiliyor. Önemli olan tarafların birbirini anlamaya istekli olması ve ortak hedefler doğrultusunda esneklik gösterebilmesi.
(Ramazan Gültaş)