
Dünyaca tanınan bir siber güvenlik kuruluşunun 2023 yılı bulgularına dayanan bir rapora göre, küresel ölçekte yaklaşık 3,5 milyon nitelikli siber güvenlik uzmanına ihtiyaç duyuluyor. Bu açık, özellikle dijital dönüşüm süreçlerini hızlandıran büyük şirketler ve hassas veri güvenliğine yatırım yapan kamu kuruluşları üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Raporda yer alan veriler, mevcut personelin büyük bir kısmının artan saldırı teknikleri karşısında yetersiz bilgiye sahip olduğunu ve bu durumun birçok kuruluşun güvenlik protokollerini zayıf bıraktığını ortaya koyuyor.
Peki, bu boşluk nasıl doldurulabilir? Eğitim sistemleri ve mesleki gelişim programlarının bu noktada kritik önemde olduğu uzmanlar tarafından sıkça dile getiriliyor. Özellikle üniversitelerde siber güvenlik temelli bölümlerin daha yaygın hale gelmesi gerektiği ifade ediliyor. Ancak bununla sınırlı kalınmamalı; sektörün ihtiyaç duyduğu yenilikçi çözümleri geliştirebilecek bilgi birikimi ve öngörüye sahip profesyonellerin yetişmesi için daha geniş çaplı yatırımlar yapılmalı. Bazı ülkeler, bu açığı kapatmak adına özel burs programları ve teşvik projeleriyle gençleri siber güvenlik alanına yönlendirmeye çalışıyor.
Türkiye özelinde bakıldığında, durum benzer bir noktada seyrediyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) artan saldırılar karşısında yeterli savunma kapasitesine sahip olmadığı görülüyor. TÜBİSAD’ın gerçekleştirdiği bir analize göre, yerli şirketlerin %78’i uygun eğitim ve insan kaynağına ulaşmada ciddi zorluklar yaşıyor. Bunun yanında, son yıllarda gerçekleştirilen kamu destekli eğitim kampanyaları gibi girişimlerin bu sorunla mücadele adına önemli bir adım olduğu belirtiliyor. Örneğin, Genç Siber Güvenlikçiler Projesi kapsamında yüzlerce öğrenci hem teorik hem de pratik eğitimlerle destekleniyor ve sektöre kazandırılıyor.
Tabii ki mesele yalnızca birkaç yeni mezunla çözülmeyecek kadar geniş bir sorun alanını kapsıyor. Siber saldırıların karmaşıklık düzeyinin artması, uzmanların sürekli olarak yeni beceriler edinmesini zorunlu kılıyor. Bu noktada yaşam boyu öğrenme kültürünün önemi devreye giriyor. Şirketler, mevcut çalışanlarının becerilerini güncel tutmaları adına düzenli olarak eğitimler ve sertifikasyon programları organize ediyor. Böylelikle sadece koruma önlemleri geliştirilmekle kalmıyor, aynı zamanda olası tehditlere yönelik proaktif çözümler üretilebiliyor.
Sonuç olarak, nitelikli insan kaynağı, sadece siber saldırılara karşı savunma yapmak değil, aynı zamanda yeni nesil teknolojilere dair riskleri önceden tespit edebilmek için olmazsa olmaz bir faktör. Hem küresel ölçekte hem de ülke bazında alınacak önlemler ve yapılacak yatırımlar, bu sorunun çözümünde hayati rol oynayacak. Teknolojinin ivme kazandığı bu dönemde siber güvenlik kavramını güçlendirmek istiyorsak en önemli yatırımımız insan olmalı. Siber alanda gelişimi sürdürülebilir kılmanın yolu ise eğitimden geçiyor.
(Dilvin Altıkardeş)