
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın son raporlarına göre, gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme beklentileri, gelişmiş ülkelerdeki durgun ekonomik görünümü geride bırakmış durumda. Özellikle Güneydoğu Asya ve Afrika'da artan altyapı yatırımları, genç nüfusun oluşturduğu yüksek tüketim potansiyeli ve dijitalleşme hamleleri, bu ülkeleri yatırımcılar için cazip kılıyor. IMF'nin raporuna göre 2025 yılında gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranı yüzde 4,8'e yükselirken, gelişmiş ekonomilerde bu oran yüzde 1,5'te kalması bekleniyor.
Türkiye özelinde ise dikkat çekici bir ekonomik hareketlilik söz konusu. Çeşitli uluslararası yatırım analiz platformlarında vurgulandığı üzere, Türk lirasının son yıllarda yaşadığı değer kaybı yabancı yatırımcılar için maliyet avantajı sunuyor. Öte yandan enerji ve savunma sanayisinde gerçekleştirilen büyük ölçekli projeler, Türkiye'yi bölgesel bir çekim noktası haline getiriyor. Ekonomistlerle yapılan değerlendirmeler, Türkiye'nin coğrafi konumu sayesinde Doğu ve Batı arasındaki yatırım akışında köprü olma özelliğini pekiştirdiğini işaret ediyor.
Çin ise hala yatırımcıların radarında önemli bir yerde konumlanıyor. Ancak ABD ile yaşanan ticaret gerilimlerinden dolayı bazı yatırımcılar, alternatif üretim merkezi arayışlarına yönelmekte. 2025 yılında Vietnam, Endonezya ve Hindistan gibi Asya ekonomilerinin daha fazla dikkat çekeceği öngörülüyor. Özellikle dijital hizmetlerdeki gelişmeler ve yeşil enerji alanında atılan adımlar bu ülkeleri uluslararası fonlar için ön plana çıkarıyor.
Uzmanlar, 2025'in devamında küresel ekonomiyi şekillendirecek birkaç ana başlığa dikkat çekiyor: İklim değişikliği ile mücadele kapsamında alınan önlemler, yeşil enerji yatırımlarındaki artış ve teknolojideki hızlı dönüşümün, gelişmekte olan piyasalar için yeni fırsatlar yaratacağı değerlendirilmekte. Ayrıca yapay zeka ve dijital altyapının gelişmekte olan ekonomilere entegrasyonu da yakın gelecekte önemli bir rekabet faktörü olarak göze çarpıyor.
Yatırımcılar açısından risk faktörleri de tamamen ortadan kalkmış değil. Bölgesel çatışmalar ve küresel borç krizi halen sermaye akımlarını olumsuz etkileyebilecek boyutta. Ancak analistler, politik istikrarın sağlandığı bölgelerdeki kazanç potansiyelinin kısa vadeli risklerden daha ağır bastığını belirtiyor.
(Fatma Hatun Altıkardeş)