SON DAKİKA
Hava Durumu

“Bize eğilmek yakışmaz, ayağa kalk” (1)

Yazının Giriş Tarihi: 13.07.2022 20:16
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.07.2022 20:16

Çok beylik bir sözdür ama bazen sayfalarca yazıdan daha çok şey anlatır tek bir cümle “Türk siyasi tarihi, darbeler tarihidir”.
Ülke olarak çok darbe gördük ve genelde şablon hep aynıydı.
27 Mayıs 1960 Cuma günü
12 Mart 1971 Cuma günü
12 Eylül 1980 Cuma günü
15 Temmuz 2016 Cuma günü


Darbelerin hep Cuma günü olmasından başka ortak yanları da vardı. Darbe kararını daima ABD verir, Tanklar sokağa çıkar, sıkıyönetim ilan edilir, siyasi liderler tutuklanır, darbeciler ülkeyi kurtarmış edasıyla TRT’de bildiri okur, halk alkışlarken de küfrederken de içinden yapar her şeyi, tepki vermez gül gibi geçinir gidilir, darbeciler darbe yaptığıyla kalır, unutulur giderdi.


15 Temmuz 2016 darbesinde de beklenti buydu.


Ama tam tersi olacaktı!
Her darbede “Bizim çocuklar başardı” şeklinde ABD’ye haber veren elçilikler bu defa şaşkındı, öfkeliydi, tüm destek ve gayretlerine rağmen yenilmişlerdi, hezimete uğramışlardı, sabaha karşı yaptıkları açıklamalar hem suçluluklarını hem de aldıkları dersin can acısını yansıtıyordu.
İlk defa bu ülkenin halkı, bu toprağın insanları başarmıştı, kimi canını, kimi vücudunun bir parçasını, kimi evladını, kimi eşini, kimi çocuğunu, kimi annesini babasını vermişti bu mücadelede ama emperyalistlere ve onun uşaklarına o geceyi dar etmişti, bayrağı yere düşürmemişti, vatanın tek bir çakıl tanesini tek bir kurumunu teröristlere ve onların arka plandaki sahiplerine vermemişti.

Darbenin en önemli hedefi olan Başkan Erdoğan’ın canını hiçe sayarak ortaya koyduğu tavırdan destek alan halk, tüm dünyaya bu toprakların sahibinin kim olduğunu göstermişti.

Darbe girişimi haberini alan Başkan Erdoğan’ın ilk yaptığı şey; abdest alarak iki rekât namaz kılması ve tıraş olarak takım elbisesini giymesiydi.
Aynı sahneyi 1999 yılında kaldığı Pınarhisar Cezaevinden çıkacağı gün cezaevi çıkışında suikast yapılacağı haberini aldığında da görmüştük, çelik yelek giymesi tavsiye edilen Erdoğan o günde iki rekât namaz kılmış “yeleğimi giydim şimdi çıkabiliriz” demişti.


O gecenin her anının ayrıntılı anlatılması ve yazılması taraftarıyım, o gece hiçbir zaman unutturulmamalı.
Bende bu yazıda o geceyle ilgili okuduklarımdan harmanlanan, ayrıntıları kesinlikle atlamayan bir yazı yazmayı şehitlerimize ve gazilerimize karşı borç biliyorum.
“İki rekât Namaz’ dan başlamışken o gece camilerimizde neler yaşandı bakalım.


“Camilerimize ayakkabıyla girdiler” dendiğinde, Kurtuluş Savaşındaki işgal dışında ilk aklımıza gelen olay;
2 Haziran 2013 tarihinde Gezi’nin Vandallarının Bezm-i Alem Valide Sultan Camiine ayakkabılarla girişi, camide uygunsuz tavırları ve alkol tüketimi hadisesidir.
Hiçbir kutsalları yoktu ne bayrak ne ezan ne vatan, işgal güçleri gibiydiler.
Bu olay maalesef ne ilk ne de sondu, çok daha yakın tarihte benzer olayları yine yaşadık.
15 Temmuz 2016 gecesinden bahsediyorum.
ABD bayrağı ve asrın haini Fetullah’dan gayri kutsalı olmayan asker üniformalı teröristler o gece “onursuzluk, şerefsizlik ne demek” ispat edercesine davrandılar.
Ve aynı Gezi Vandalları gibi Amerikan malı zihniyetleriyle ve postallarıyla Camilerimize girdiler.

Darbe karşısında camilerden okunan selaların halkın sokağa çıkmasında, bayrağına, ezanına, vatanına, devletine sahip çıkmasında çok önemli bir işlevi vardı.
Darbeciler bu durumun farkına vardıklarında artık çok geçti.


Darbenin en hareketli ilçelerinden biri de Polatlı’ydı. Camilerden selaları duyan vatan haini teröristler, selaları susturmak için görev aldılar.
Gece 01:35’de Askeriye Camii’ne giden iki terörist Abdülkerim Ceyhan ve Yüzbaşı Oğuz Serdar Özgür kapıyı zorla açarak, botlarıyla camiye girerler, ellerinde tüfek ve tabancayla caminin hocası Hikmet Boza’ya “Acele ezan ve selayı kes,” diyerek silah çeker, tutuklanmayla tehdit ederler.
İmamın iyi niyetli çağrıları teröristlerde hiçbir karşılık bulmaz ve merkezi yayın bağlantısını keserler.


Camiye botla girmeler, imamı tehdit etmeler, ses bağlantısını kesmeler teröristleri kesmez, giderken “ezanların merkezi olarak nereden okunduğunu” sorarlar, aldıkları cevapla subay, astsubay ve uzman çavuşlardan oluşan 50 kişilik bir ekip kurarak merkez camiini baskına giderler.
Terörist Abdülkerim Ceyhan Polatlı merkez camiine girerken geri kalanlar camii çevresinde güvenlik şeridi oluşturur.


Terörist Abdülkerim Ceyhan caminin yayın odasına girdiğinde Polatlı Merkez Camii imamı Süleyman Ömür ile din görevlileri Ali Ayhan, Metin Altay, Rahmi Yaman ve Nurullah Çıvgıç ile karşılaşırlar ve onlara da “Selayı bitirin, asker yönetime el koydu, Diyanet İşleri başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı lağvedilmiştir. Hükümet düşmüştür. Şu anda asker emir komutayı ele geçirdi, dışarı çıkın, hepinizi tutuklarım” dedi.


Teröristin bu sözlerine kulak asmayan din görevlileri selayı okumaya devam ederler. Duruma hiddetlenen teröristler yine bu camide de ses kablolarını çıkararak görevlileri silahla tehdit ederken Sanayi Camii imamı Metin Altay teröristin silahını tutarak tetiği çekmesini engeller diğer görevlilerde bu durumu fırsat bilerek teröristi sıkıştırarak etkisiz hale getirirler, olaylar yaşanırken merkezi ses sistemi açık olduğu için yaşananlar tüm ilçede net olarak duyulur.
Polatlı Cumhuriyet meydanında toplanan vatandaşlar camide yaşananları duyarak camiye doğru hareket ederler.


Camiye vardıklarında caminin kuşatılmış olduğunu görürler ellerinde Türk bayraklarıyla “Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber” sözleriyle camiyi kuşatan teröristlerin çevresini sararlar, havaya 4 el ateş eden teröristler vatandaşın baskısına dayanamayarak geri çekilirler.
Ankara’da o gece bu şerefsizlik yaşanırken İstanbul’da da durum çok farklı değildir.
Hasdal kışlasına yakın konumdaki Arılar Camiinde de selalar okunmaktaydı.


Hasdal’da darbe faaliyetini yöneten terörist Müslüm Kaya, camiden okunan selayı duyduğunda yanındaki terörist Özgür Araz’a “Şu imamı susturun, dilini kesin getirin” talimatını verir.
Özgür Araz, talimat üzerine yanındaki bir grup askerle saat 02:31’de Arılar camiine gider.
Yanındaki askerlere caminin imamının bulunması emrini verir, bu emri duyan kalabalık daha da artar ve darbeci teröristler kışlaya dönmek zorunda kalır.
Darbeci teröristlerinde, Gezi Vandalları gibi kutsala saygıları yoktu ne bayrak ne ezan ne vatan, işgal güçleri gibiydiler. 
Bilmedikleri şey;  
Bu bayrak inmez. 
Bu ezan susmaz. 
Bu ülke bölünmez. 
Bu Millet diz çökmez. 
Bu devlet, inşallah ilelebet payidar kalır diyerek sokağa çıkan, ülkesine sahip çıkan halkın gücüydü.


DARBENİN ŞARTLARI NASIL OLUŞTURULDU
Türkiye ABD’nin önemli üslerinden biri olan FETÖ’yü devletten söküp atmak için uzun mücadeleler verdi özellikle 2013  yılından sonra başlayan mücadelede Erdoğan neredeyse tek başına mücadele verdi.
2014 yerel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok önem veren terör örgütü FETÖ, bu seçimden sonra her şey çok güzel olacak diye propaganda yapıyor ama seçim sonucu hüsrana uğruyordu.
Ardından 2015 Haziran’ında yapılan genel seçimlerde AK Parti tek başına iktidar olma oyuna ulaşamadığında FETÖ ve sahipleri yine çok umutlanmıştı. Koalisyon seçeneğini çok zorlayan dış güçler ve yerli işbirlikçilerine AK Parti yeniden seçim diyerek teslim olmuyordu.
HDPKK ın dahil olacağı koalisyon seçeneğine kapıyı kapatan MHP dış güçlerin hedefi haline geliyor ve HDPKK ile ittifaka evet diyenler önce MHP’de kongre oyunu oynuyor daha sonra partiyi bölerek yeni bir parti kuruyordu.

İlginç olan MHP’yi ele geçiremeyen ama bölüp yeni parti kuran Akşener’in sık sık “Yurtta sulh” sözünü ve “işler 15’inden sonra değişecek ben Temmuz’da başbakan olacağım” sözlerini sarf etmesi ve o dönem bu sözlere anlam verilememesiydi.
2015 Haziran’ında istediğini elde edemeyen dış güçler, iktidarı zora sokmak için PKK ve FETÖ ortaklığında ülkemizin güneyini hendeklerle işgal girişiminde bulunuyordu Hendek terörünün başlaması seçimlerden sadece 30 gün sonraydı.


PKK sınırdan elini kolonu sallayarak silah ve adam sokuyor, şehirlerde hendekler kazıyor FETÖ’cü Vali, Komutan, Emniyet yetkilileri bu teröristlere lojistik destek veriyor, operasyonlarda 793 şehit veriyorduk.


ABD’nin PKK ve FETÖ eliyle yürüttüğü bu projede kahraman asker ve polisimiz sayesinde boşa çıkıyordu.
Ardından yapılan 1 Kasım 2015 seçimlerine bel bağlayan FETÖ ve sahipleri, AK Partinin tek başına iktidarıyla bir kez daha hezimete uğruyordu.
2015-2016 tarihleri arasında ABD’nin kurduğu üç örgüt FETÖ, DAEŞ, PKK vasıtasıyla ülkede bombalar patlıyor, masum insanlar ölüyordu, Suruç, Beşiktaş stadı, Ankara Gar, İstanbul Atatürk havaalanı saldırıları ile darbenin şartları oluşturulmaya çalışılıyordu.
2016 yılında Ak parti genel başkanı ve başbakan olan Ahmet Davutoğlu görevden alınıyor, ABD’nin umutları tükenmeye doğru gidiyordu.
Konuyla ilgili olarak “Başbakan olarak kalsaydım, 15 Temmuz gerçekleşmezdi” diyerek Ahmet Davutoğlu konuyu itiraf ediyordu.
ABD eldeki malzemeyle başka bir kozunu oynuyor, ülkeyi beslemeleri vasıtasıyla işgal, liderini bertaraf etmek için darbe seçeneğini deniyordu.

TERÖRİSTLERİN DARBE HAZIRLIKLARI
Yukarıda saydığımız tüm oyunlardan mağlup ayrılan ABD ev sahipliği yaptığı FETÖ elebaşına askeri darbe seçeneğini ve desteğini sunmuştu.
Örgütün üst düzey mahrem imamları Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Nurettin Oruç, Hakan Çiçek ve Harun Biniş, aylar öncesinden darbeye hazırlık kapsamında yurt dışı seyahatlerine başladı.


TSK İmamı Adil Öksüz, Hava Kuvvetleri İmamı Kemal Batmaz, Jandarma G. Komutanlığı İmamı Nurettin Oruç, Deniz Kuvvetleri İmamı Hakan Çiçek adlı teröristle 2015 Aralık ayından itibaren defalarca ABD’ye gidip geldi.


Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’in 19 Mart 2016'da haki cübbesiyle kamera karşısına geçerek, "Antrparantez umum adına konuşuyorum. Kapadokya sakinleri, oradaki serkarlar adına konuşuyorum." ifadelerinin de yer aldığı konuşmasını yaptı.
Elebaşının "Kapadokya sakinleri" dediği kitlenin "örgüt mensubu askerler" olduğu, darbe girişiminden sonra itirafçıların beyanlarıyla ortaya çıkacaktı.
Sözde konseyin belirlenmesi ve elebaşı Gülen'in çağrısından sonra Türkiye'nin dört bir tarafındaki örgüt mensubu asker ve onlardan sorumlu mahrem imamlar, darbe toplantıları yapmaya başladı.


Aynı uçakla 11 Temmuz 2016'da darbe planını onaylatmaya ABD'ye giden Öksüz ve Batmaz, Pensilvanya'da bir araya geldikleri Gülen'den, ihanet girişimini yönetmesi için 27 Mayıs 1960 darbesini yapan milli birlik komitesi gibi bir yapılanmaya gidilmesi talimatını aldı.
Bu emirle 13 Temmuz 2016'da Türkiye'ye dönen sivil imamlar, darbeyi birlikte emir komuta edecekleri 38 kişilik sözde "yurtta sulh konseyi" üyelerini belirlemeye koyuldu.


Böylece 15 Temmuz ihanetinin hazırlıkları kapsamında atılan ilk adım sözde "yurtta sulh konseyi" oldu.


DARBENİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN İHBAR
Darbecilerin Ankara ve İstanbul’da aylar öncesinden tuttukları evlerde yapılan planlamada her darbede olduğu gibi darbe saat 03:00 olarak belirlenmiş, tüm plan bu saat üzerine kurulmuştu.


Kara Havacılık Okulunda Binbaşı olarak görev yapan O.K ‘nın 15 Temmuz günü saat 14.20’de Yenimahalle’deki MİT nizamiyesine giderek “Kara Havacılık Komutanlığı’ndan gece kalkacak helikopterin MİT’e baskın yaparak Hakan Fidan’ı alacağını bildirmesi İhbarın MİT tarafından Genelkurmay’a iletilmesiyle karargâhta ‘bir darbe girişiminin olabileceği’ kuşkusu oluştu. Alınan önlemler üzerine FETÖ gece 03.00 sularında planladığı darbe kalkışmasını 20.30’a çekti.
Bu ihbar olmasa ve darbe planlandığı gibi 03:00 da başlasaydı çok başka bir durumla karşılaşabilirdik.


Genel Kurmay Karargahında 15 Temmuz günü çok önemli toplantı vardı.18 Temmuz günü PKK’ya çok büyük bir operasyon yapılacaktır, operasyonun son şeklini vermek için Genel Kurmay 2. Başkanı Yaşar Güler başkanlığında üst düzey toplantı yapılmaktadır.
Toplantı devam ederken 16:15 ‘de bir personel gelerek Yaşar Gülerin kulağına “MİT müsteşarı sizinle görüşmek istiyor” der.
Kendi odasına geçerek Hakan Fidan ile görüşmeye başlar, 
Hakan Fidan: Komutanım, bugün MİT Müsteşarlığına bir komutan geldi. Çok önemli şeyler söyledi, ben şimdi yardımcım Sebahattin Bey’i gönderiyorum o size teferruatını anlatacak.
Yaşar Güler: tamam bekliyorum
Bir süre sonra müsteşar yardımcısı karargaha gelir Yaşar Paşa ile görüşürüz “Komutanım bugün MİT müsteşarlığımıza öğleden sonra Kara Pilot Binbaşı olduğunu söyleyen bir şahıs geldi. Bununla görüştük Adam bize aynen şunları söyledi “Dün beni izinden çağırdılar, bugün sabah birliğime katıldım, önce tabur komutanımla görüştüm sonra komutanımla beraber bir albayın yanına gittik. Albay gece görüş gözlüklerinizi alın bu gece uçuşumuz olacak ve uçuşun sonunda da Hakan Fidan’ı alacağız” dedi.
Yaşar Güler durumdan Hulusi Akar’ı haberdar eder ve ikisi birlikte Hakan Fidan’ı karargâha davet ederler.
Müsteşar, karargaha gelince toplantı başladı. Hakan Fidan yaşananları bir kez daha anlattıktan sonra “Komutanım, bu olay çok daha büyük bir olayın parçası olabilir” dedi.
Bunun üzerine Hulusi Akar derhal telefonu kaldırarak Harekat merkezinde ki görevli Cari harekat daire başkanı Tuğgeneral İlhan Kırtıl’a“İlhan, Türk Hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum” dedi.
Bu arada Genel Kurmay Başkanının emir Subayı FETCÜ terörist Levent Türkkan’dı ve görebildiği birçok şeye tanıklık ediyordu.
Ardından Kara havacılık okuluna yapılan denetim gibi şeyler eklenince teröristler darbenin deşifre olduğunu düşünerek darbeyi saat 03:00 dan çok daha erken bir saate çekmek zorunda kaldılar.


(Yarın devam edecek...) 
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.