SON DAKİKA
Hava Durumu

Bu yalanlardan artık kurtulmak gerek!

Yazının Giriş Tarihi: 02.11.2022 21:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.11.2022 21:20

Kemalist vesayet rejiminin hüküm sürdüğü yılların en belirgin özelliklerinden biri hiç şüphesiz üretilen yalanın gerçekmiş gibi sunulması ve topluma hakim olması. Ne yazık ki yüzyıldır bu topraklarda ezberletilmiş palavralar dillere pelesenk olmuş durumda. 


İşte onlardan en saçmalarından biri “Garp kafasıyla otomobil yapıyoruz, şark kafasıyla benzin koymayı unutuyoruz” sözleri ile ezberlere kazınan Devrim Otomobilinin akıbeti. Ya bu yalanı, bu akıl dışı hikâyeyi yazıp, 60 yıl nasıl ayakta tuttuklarına şaşırmıyor değiliz. Bu kadar üst perdeden bir projenin bu kadar saçma bir detayla tarihin tozlu raflarına kaldırıldığına nasıl bir millet inandırılır gerçekten çok acayip. 


Kemalist vesayet rejimin en temel özelliklerinden biri hiç şüphesiz baskı kurarak kendi doğrularını topluma kabul ettirme çabası. Ve bunda uzun yıllar başarılı oldukları tartışma götürmez bir gerçek. Bugün dünya liginde bir otomobili üretmiş ve banttan indirilmiş olmasına rağmen hala benzin koyulmayan Devrim hikâyesi sürüp gidiyor. 


Belli ki içten ya da dıştan çok net bir tehdit ya da baskı gelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti o günkü gücüyle buna karşı koyamamış ve otomobil projesini bu akıllara zarar bahane ile kapatmış. Üstelik Anadolu coğrafyası bu tür onlarca yüzlerce akıl dışı yalanla oyalanmış yıllarca. 


Bugün de bu gayreti görüyoruz. Fatih Altaylı mesela. Togg’a laf söyleyemediği için arkadan dolanıyor. Türkiye’de üretilen ilk yerli otomobilin Anadol olduğunu üfürüyor. Oysa sadece ismi Anadolu’yu andıran bu otomobil gerçekte Ford tarafından üretilen bir araç. Gerçekte olmasa da Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobilin Anadol olduğu zaman zaman gündeme getiriliyor ve bunda kast olduğu çok açık. Çünkü Anadol isimli aracın tasarımı İngiliz Reliant firmasınca yapılmış (Reliant FW5) ve Ford Otosan'da bu firmadan alınan lisansla üretim yapıldı. Anadol'un şasi, motor ve şanzımanları ise Ford Motor Company'den temin edildi.  


Devrim’in heyecanı kursağında kalan Türkiye’ye Anadol yerli araba gibi sunuldu. 1967 yılında satışa çıkan ve 1984 yılında üretimine son verilen Anadol, toplanma 93 bin civarında üretilmiş bir araç olarak tarihteki yerini aldı. 


Bu otomobilin kısa dönemli bir gaz alma ya da projesi olduğunu gösteren temel göstergelerden birisi de Otosan’ın çok daha fazla üretip ihraç etme imkânı varken bu yolu benimsemeyip, otomobili üretimden kaldırmasıdır. Fiberglas gövdenin eşekler tarafından yendiği hikâyesi de tıpkı benzin koymayı unutma hikâyesi gibi akıl dışı bir bahane olarak tarihteki yerini almış. 


Düşünün 1980’lerde birden bire ortaya atılan bu iddia otomobilin üretimden kalkmasına neden olurken aradan geçen 40 yılda hala bugün bile Anadol otomobiller görmek mümkün. 


Gelelim asıl söyleyeceğimize.

 Aslında Türk sanayinin önündeki en büyük engel montaj sanayinin dışına çıkılmasında her zaman takoz olan Koç ailesi hiç şüphesiz. 
Ve her adımda bir engelleme bir karşı durma duruşu. Altay Tankları için yaklaşık 9 yıl oyalama yapan ve sonunda yapamayacağını söyleyerek geri çekilen Koç grubu, sonrasında BMC’nin Katar ortaklığı ile Tank Palet Fabrikası’nı kiralayarak tank yapmak için kollarıın sıvaması üzerine de medyadaki ve muhalefetteki aparatlarını devreye sokarak uzun süre kamuoyunda algı oluşturmaya kalkmıştı. 


Yine Fadıl Akgündüz’ün prototipini yaptırdığı İmza isimli otomobilin adının bile Koç grubunun bir kanadı olan Doğan Grubu medyası tarafından nasıl boğulduğunu da hatırlıyoruz. O günlerde yaşananları ve pazarlıkların ya da nasıl baskılar kurulduğunun da gün yüzüne çıkmasını bekliyoruz hiç kuşkusuz. 
Bugün gururla karşıladığımız Togg otomobilinin girişim grubuna ilk etapta katılan damat İnan Kıraç’ın otomobili engeleyemeyeceğini anlayınca, “Daha elektrikli otomobil için en az 20 yıl var” diyerek konsorsiyumdan çekilmesi de önemli bir gösterge aslında. 


Oysa aynı konsorsiyum 10 yıl süreyle kar payı istemediklerini ilan ettiler. Bir şeylerin değiştiğinin en güzel göstegesi de bu. 
Sonuç olarak, yüzyılık palavralardan kurtulup, artık her alanda gerçeklere yürümenin zamanı geldi de geçiyor bile. Palavralarla aklımızı ve gündemimizi meşgul etmelerine artık izin vermemeliyiz. 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.