SON DAKİKA
Hava Durumu

DUMLUPINAR

Yazının Giriş Tarihi: 28.08.2022 19:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.08.2022 19:00

Savaş esnasında Kemal Paşa, TBMM’nin yasama yetkisiyle “başkomutan” yapılmıştır. Yani tek kişilik meclis durumundadır. Zaten Sakarya Savaşı öncesinde cepheye gitmek için böyle bir şart ileri sürmüştür. Dünyada böyle bir isteğinde örneği yoktur. Kendi yetkilerini tümüyle bir şahsa devreden bir meclis örneği de yoktur. Bu yüzden 7 Ağustos 1921’de çıkarılan başkumandanlık yasası ile birlikte Ankara’daki meclis fiilen yok olmuş, adı var kendi yok durumuna gelmiştir.
Yunanlılara karşı Batı cephesinde ki savaşların son aşaması 26 -30 Ağustos 1922 günlerinde toplam beş gün sürmüştür. Bu beş günlük savaşında dönüm noktaları birinci (26 Ağustos) ve beşinci (30 Ağustos) günleridir. Çünkü bu savaşlarda Yunan cephesi yarılmış, önemli bir kısmı imha edilmiş ya da esir alınmıştır. Geriye kalanlar korku ve panik içinde İzmir’e doğru kaçarken yol boyunca bütün il-ilçe ve köyleri ateşe vermişler rastladıkları her canlıyı vahşice katletmişlerdir. Şimdi İzmir Kordonboyu’nda Yunan Sirtakisinin oynanması bu tarihi gerçeği değiştirmez.


Yunanlılara karşı savaş için iki ordu (birinci ordu (Sakallı Nureddin Paşa) / ikinci ordu (Yakup Şevki Paşa) görevlendirilmiştir. Bu iki ordu ise Garp Cephesi komutanlığına (İsmet Paşa’ya) bağlanmıştır. Ayrıca Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak) ile başkomutan Kemal Paşa’da cephede hazır bulunmuştur. Savaşın genel seyri, nihai amaçları başkomutanlık üçlüsü (Kemal-Fevzi ve İsmet paşalar) tarafından tayin edilmiş, uygulaması doğrudan ordu komutanlıklarına bırakılmıştır. İddiaların aksine bu iki orduyu da üçlü komutanlar değil doğrudan ordu komutanları yönetmiştir. Nitekim 27 Ağustos günü Birinci Ordu Komutanı Nureddin Paşa Afyonu kurtardığı için üçlü komuta heyeti tarafından kutlanmıştır. Yunanlıları takip etme, kovalama görevi özellikle birinci orduya verilmiştir. Nureddin Paşa üstlendiği bu görevleri yerine getirmiştir.


30 Ağustos günü Dumlupınar’da Murat dağı eteğindeki Kızıldere vadisinde, Yunanlıların dört tümeni yok edilip, esir alınmıştır. O gün Birinci ordu karargahında Kemal Paşa’nın bulunmasından dolayı, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa tarafından Dumlupınar Savaşı’nın  adı “Başkomutanlık Meydan Savaşı” diye değiştirilmiştir. Böylece Nureddin Paşa’nın sevk ve idaresinde elde edilen bir zafer, Kemal Paşa’ya tahsis edilmiştir. İrili ufaklı yüzlerce savaşın/zaferin sahibi olan Türklerin tarihinde, bir savaşın doğrudan bir komutanın şahsı ile adlandırılarak, savaşın bütün olumlu sonuçlarının bir komutanla sınırlandırılmasının başka  örneği yoktur. İsmet Paşa, bu girişiminden dört gün sonra Kemal Paşa tarafından ödüllendirilerek, korgeneralliğe yükseltilmiştir. Üçlü komuta heyetinin ikincisi olan Fevzi Paşa ise aynı gün yine Kemal Paşa’nın kararı ile mareşal ilan edilmiştir. Her üç paşada savaştan istediği sonucu almıştır. Savaşı doğrudan Kemal Paşa’nın idaresi etmesinden dolayı adının “Başkomutanlık Meydan Savaşı” olduğu iddiasına karşılık, o halde Fevzi Paşa neden mareşal, İsmet Paşa neden korgeneral yapılmıştır sorularının cevabı henüz yoktur.


26 Ağustos’ta başlayıp 9 Eylül’e kadar süren savaş aynı zamanda Malazgirt Savaşı’nın üzerinin örtülmesi olarak da kullanılmaktadır. Zafer kutlamaları Kocatepe-Dumlupınar arasında hapsedilmiştir. Böylece Malazgirt Savaşı, tarih kitaplarında kalan bir ayrıntıya dönüştürülmüştür.


Oysa teslim edilmelidir ki Malazgirt Zaferi Dumlupınar'dan Daha Önemlidir.


Çünkü gelişme, ilerleme dönemlerinin zaferleri/kahramanları ile gerileme/çökme dönemlerinin zaferleri/kahramanları bir ve eşit değillerdir. Üstelik gerileme/çökme dönemlerinin zaferlerini/kahramanlarını gelişme/ilerleme dönemlerinin önüne koymak cehaletten öteye bir akıl tutulmasıdır.

Malazgirt gelişme/ilerleme dönemlerinin bir fetih zaferidir. Dünyanın büyüklerinden sayılan Bizans'a karşı kazanılmıştır. Dumlupınar gerileme/çökme döneminin zaferidir. Osmanlının beş yüz yıllık vilayeti Yunanistan'a karşı kazanılmıştır. Aradaki fark anlayamayanların bağırması beyhudedir.

Üstelik "fetih yapanlar serserilik etmiştir" görüşünde olanları binlerce yıllık tarihin önüne koymak o tarihi birikimi yok saymaktır. Zaten yok saymışlar bütün milli bayramları yalnızca bir kişinin hayatı ile biyografisi ile sınırlandırmışlardır. Osmanlı tarih anlayışı hanedan ile altı yüz yıl ile sınırlı olduğu için yanlıştı, eksikti. Kabul edilmesi sorunluydu. Şimdi ise bir kişinin 58 yıllık hayatı ile sınırlandırılmış bir tarih anlayışını devlet zoru ile herkese kabul ettirmeye çalışılması daha büyük bir sorun haline gelmiştir. 58 yıla karşılık 600 yıl daha geniş kapsamlı bir zamandır.

Ne yazık ki binlerce yıllık tarihi olmakla övünen Türkiye kendisini 58 yıllık bir zaman dilimine hapsetmiştir. “Benzersiz bir zafer Türkiye topraklarından kovmakla” övündüğü Yunanlıların kültürleri, spordan yargıya hemen her alanda tayin edici durumundadır. Askeri zaferle kovulan Yunanlıların kültürlerinin nasıl olup da Ankara’da galip geldiği hakkında henüz yüksek sesle söylenen bir görüş yoktur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.