Ülke sınırlarına değil tek bir dünya algısına sahip Tokatlı bir babanın kızı olan Ayşegül Şimşek, bizler Çin sadece Seddinden ibare
Haber Giriş Tarihi: 09.03.2015 14:34
Haber Güncellenme Tarihi: 09.03.2015 15:34
Kaynak:
Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Ülke sınırlarına değil tek bir dünya algısına sahip Tokatlı bir babanın kızı olan Ayşegül Şimşek, bizler Çin sadece Seddinden ibaretken gidip bu ülkenin kültürünü ve dilini yaşayarak küçük yaşta deneyimledi. “Kız çocuğu bu kadar uzağa gönderilir mi?” eleştirilerine aldırmadan İngilizcesini ilerletmek için de Gana’da yaşadı. Şimşek, ülkemizde Çinceyi birçok Çinliden daha iyi okuyup yazan ve konuşan bir ticaret danışmanı. Şimdilerde teknoloji sayesinde ya da klasik seyahat yöntemiyle pek çok ülkeye gitse de biz Ayşegül’le Tokat’tan Çin’e ve Gana’ya uzanan maceracı dünya vatandaşlığını konuştuk.
SÖYLEŞİ: CANAN GÜLEÇ
Öncelikle sizi tanıyalım. Ailenizden ve yurtdışına çıkmadan evvelki yaşamınızdan bahseder misiniz?
Yurt dışına çıkmadan önce öğrenciliğim ile birlikte Uzak Doğu sporları ( Karate ve Kungfu) ile ilgileniyordum, amatör olarak uzun bir süre devam ettim. Ailemden bahsedecek olursam Annem babam ve kardeşlerim ile birlikte yaşıyorum, İki erkek kardeşim var ailenin tek kız çocuğuyum. Özellikle babamdan bahsedecek olursam babam tek dünya görüşü olan birisidir ki Çin’e gitmem için beni en çok teşfik eden kişide odur. Her zaman derdi Geleceğin ülkesi ve son 20 yılın en çok adından söz ettireceği ayak basılmamış topraklar Çin.
Yurtdışı deneyiminiz Çin ile başladı. Bu kültürel tanışıklığın kaynağı da Uzak Doğu dövüş sporlarına olan ilginiz. Sporun bu dalıyla tanışmanızı ve başarılarınızı aktarır mısınız?
Evet bu kültürel tanışıklığın kaynağı da Uzakdoğu sporlarına olan ilgimdir. Ben daha 11 yaşındayken evde Çin çubuklarıyla yemek yemeye başlamıştım, uzak doğu dövüş sporlarını da aralıksız izlerdim. O dönemlerde mahallemizde bir karate salonu açılmıştı, babam henüz 3.5 yaşında doğru düzgün yürüyemeyen küçük kardeşimi karate salonuna yazdırmıştı ve kardeşim çok sevdiğim ve saygı duyduğum bana spor terbiseyini aşılayan tek hocam Osman Nurettin Ayhan’ın omuzlarında karete yapıyordu oyun oynuyordu, kardeşimi götürüp getirirken bir anda kendimi karate elbiselerinin içinde karate antremanı yaparken buldum. Daha sonrasında Spor hayatıma Çin’nin geleneksel uzak doğu dövüş sanatı olan Kungfu ile devam ettirdim. Spor yaptığım dönemlerdeki aldığım pek çok başarı belgesi ve madalyalarımı hala gururla saklıyorum.
Sporla olan bu tanışıklığınız sizi Çin’e nasıl taşıdı?
Biliyorsunuzdur ki Kung-fu Çin’nin geleneksel dövüş sanatıdır. Ben bu spora başladığımda Türkiye’de Kung-fu eğitmeni pek fazla yoktu, aldığım eğitimden bir süre sonra tatmin olamadığım için Çin’e gidip bu sporu merkezinde devam ettirmeye karar verdim. Daha 17 yaşındaydım. 2005 yılı o dönemlerde Bursa’da Çin Kültür Derneği açıldı ve ben o derneğin aracılığı ile 2005 ağustosunun son haftası Çin’e ayağımı bastım çok heyecanlıydım Çin de bir yıl dil eğitimim alıp oradan da sporuma devam edecektim.
EVLATLIK OLDUĞUMU SANDILAR
Çin, sizin gittiğiniz yıllarda özellikle daha kapalı bir kutu konumundaydı. Nasıl cesaret ettiniz ve ailenizin, yakınlarınızın yaklaşımı ne oldu?
Ben insanın yaşı ilerledikçe cesaretinin daha da kırıldığına inanmaktayım, o dönemlerle daha 17 yasındaydım heyecanlıydım belki de olabilecekleri, nelerle karşılaşabileceğimi düşünemiyordum. Şu anki halimle o dönemde olsaydım belki tereddütlerim endişelerim olurdu… Ailemin desteği elleri hiç üzerimden düşmedi onların moral ve desteği ile orada tutunabildim. Tabii ki pek çok zorlukla karşılaştım çünkü içinde bulunduğum tamamen farklı bir kültür farklı bir yaşamdı… İş camiyasının beni yakından desteklemesinin tam tersine çevremdeki yakınlarım ve akrabalarım tamamen olumsuz bir bakış açısı ile yaklaştı. Özellikle kız çocuğu olduğum için tamamen kıta dışında bulunan bu ülkeye gitmemi istemediler hatta bazı uzak yakınlarım benim ailede üvey evlat olduğumu ve baslarından atmak için gönderdiklerini bile düşündüler …
Çin’e giderken hissettikleriniz nelerdi? Korku, heyecan, merak… O yaşlarda aklınızda bir plan çizebilmiş miydiniz?
Çin’e gitmeme son 1 ay kala her gün aralıksız Çince kelime çalıştım heyecanlıydım çok, ilk defa yurt dışına çıkacaktım. Korkularım da vardı çünkü insanlar burada beni tamamen olumsuz yönde aşıladı, Çin halkının Uygur Özerk bölgesindeki yaşanan problemlerden dolayı Müslümanları hiç sevmediklerini ırk ayrımcılığı yaptıklarını vs gibi söylemler oldu ama ben oraya gittiğimde duyduklarımla orada yaşadıklarım tamamen birbirinin tersi oldu. Giderken çizdiğim tek plan kendimi Kung-fu sporunda ilerletmekti onun dışında bu kültürü çekik gözlü ırkı daha yakından tanımak…
Çin’deki hayatınızı biraz anlatır mısınız?
İlk yılım Liaoning eyaletinin Anshan şehrinde geçti, orada Çinli bir ailenin yanında kaldım küçük bir şehirdi ama insanları çok samimi ve içtendi. Burası Bursa şehri ile kardeş şehir bu yüzden dostluk adına bir yıl da Türkçe öğretmenliği yaptım hatta öğrencilerimin belgelerini vermek üzere Anshan belediye başkanı rahmetli Bursa Büyük şehir eski belediye başkanımız Hikmet Şahin’i davet etmişti. Bu şehirde pek çok organizasyonda yer aldım. Yanında kaldığım aile beni kendi çoçukları gibi bakıp korudular hiç gerçek ailemi aratmadılar bana. Buradaki bir yıllık eğitimimin ardından Başkent Pekin’deki Pekin Yabancı diller üniversitesine geçtim ve eğitimime orada devam ettim.
Dikkatinizi çeken, yadırgadığınız, şaşırdığınız ya da etkilenip benimsediğiniz neler oldu? Mesela Çin mutfağına alıştınız mı?
Çinde bulunduğum süre zarfında dikkatimi en çok çeken şey halkın yabancılara karşı olan ilgisiydi. İlk dönemlerde yolla yürüyemezdim her kes yanıma gelip benimle fotoğraf çekinmek isterdi. Bazen yaşıtlarım olan çocuklar bana yolda yürürken çiçek verirdi. Bu ülkede insanlar o kadar doğal ki ; caddelerde meydanlarda spor yapılıyor danslar edip şarkılar söyleniyor ve hatta pek çok yetişkin insan çocuk gibi giyiniyordu… Uzak doğu kültüründe benimseyemediğim tek şey insanların toprak altında haftalarca bekletip çürüttükleri yumurtayı yemesi ve böcek diye tabir ettiğimiz pek çok doğa sürüngenini iştahlı bir şekilde yemeleriydi. Bir de caddelerdeki o meşhur baharat kokuları… Çin mutfağına gelince; Ben Çin mutfağını çok severim sebze yemekleri, pekin ördeği ve balık yemeklerine hayranım balık kültürü orada bir hayli ileri seviyede. Oradayken tattığım değişik tatlarda oldu bunlar başlıca; Deniz anası, ülkemizde avlanması yasak olan deniz hıyarı, kaplan eti birde çok sevdiğim kurbağa bacağı…
Çinceden bahseder misiniz? Bursa’da ve Türkiye’de Çince tercümanı ya da ticari danışmanların eğitimi ne durumdadır? Hatta Çinlilerin eğitim durumu ne düzeyde…
Çince alfabesi olmayan ses tonu ve vurgu ile konuşulan tek dildir. Sözlük kullanımı bile çok farklıdır. Yazı karakterlerinin her biri birbirinden tamamen farklı olup yazılımıda bir hayli kuralcıdır. Bursa’da Çince bilen pek fazla kişi yok. Türkiye de tabiki de bu dilin eğitimi Ankara dil üniversitesinde bölüm olarak var ama her ne kadar Çinli hocalar eşliğinde eğitim verilse de bu dil yerinde öğrenilmesi gereken bir dildir çünkü Çinliler bile kendi dili olan Çinceyi tam olarak bilmemektedir. Burada sinoloji bölümünden mezun olan arkadaşlar mezun olduktan sonra mutlaka Çin’e pratik için gidip orada bir süre kalmalılar çünkü eğitimimi tamamen orda almama rağmen ben bile zorlanıyorum. Çinde Eğitim, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana hızla gelişmiştir. 1949'dan önce Çin halkının yüzde 80'i okuma yazma bilmiyordu ve kırsal kesimde bu rakam yüzde 95 veya üzerindeydi. 1995'e kadar bütün Çin'de her düzeyde 949,000 okul kurulmuş ve bu okullara 223.968 milyon ögrenci kayıt olmuştur. Bu rakamlar, 1949'dan bu yana okul sayısında % 170, ögrenci sayısında da % 770 artış olduğunu ortaya koymaktadır. 1949'da okula giden okul çağındaki çocukların sadece yüzde 20'si okula giderken, bu oran 1995'te yüzde 98.5'e ulaşmıştır. Okuma yazmayı hiç bilmeyenlerin veya çok az bilenlerin oranı da 1990'daki dördüncü ulusal nüfus sayımı sonuçlarına göre yaklaşık yüzde 15.88'e gerilemiştir. Çin'deki eğitim sistemi dört bölümden oluşmaktadır: temel eğitim, orta düzeyde mesleki eğitim, yüksek öğrenim ve yetişkin eğitimi.
Çin’den sonra da başka bir yurtdışı maceranız var, Gana… Gana’ya gitmeye nasıl karar verdiniz ve oraya gitme amacınız neydi?
Çin’den tamamen dönüş yaptıktan sonra ailem İngilizcemi geliştirmem için Avusturalya Kanada veya Malta’ya gidip 1 yıl dil eğitimi almamı istediler. Ben de Çin’den sonra bir değişiklik yapıp Afrika da ki İngiliz sömürgesi olan Ülke Ghana’ya gitmeye karar verdim çok küçüklüğümden bu yada hep farklı olmak istemişimdir ki bu halen böyledir, herkezin yaptı öğrendiği gittiği yerler hobiler işler değil de, az ve nadir olan şeyleri yapmak cazip ve heyecan verici olmuştur hayatımda..
GANA KİME GÖRE GÜVENLİ?
Gana’da yaşam hangi koşullarda sürdürülüyor?
Kabile bağlarının çok kuvvetli olduğu Gana, İngiliz sömürgesi olup 1957 yılında bağımsızlığını geri almıştır. Bu ülkede resmi dil İngilizce olup bunun yanı sıra 47 yerel dil konuşulmakta 24 milyonluk nüfusuyla Gana kargaşanın yaygın olduğu Batı Afrika’nın en güvenilir en sakin ülkesi olarak bilinir. Ama neye göre? Ve kime göre? İnternette yazılıp çizilenler ve orada yaşadıklarım o kadar farklı ki size anlatamam, Kiliselerde insanları beyazları sömürme yönünde aşılıyorlar, yolda yalnız yürüyemiyorsunuz gece dışarı yalnız çıkamıyorsunuz taciz ediliyorsunuz vs… Gana’da kültür ve aile kavramı hemen hemen hiç yok derece az. Gana kadınları bellerinde çocuklar kafalarında leğenler ile hamallık yapıyor erkekler çalışmıyor sokaklarda yatıyor çalıştıkları yabancı firmaları soymaya çalışıyor vs…Bu insanların tek bildiği para, dans ve seks. Bu üçlü döngünün dışında pek fazla bir şey yok gibi. Gana ticaretinin büyük çoğunluğu Lübnanlıların elinde olup sıralamayı Kuveyt Arabistan ve diğer Müslüman ülkeler yer almaktadır bununla birlikte Hristiyanlığın çoğunlukta olduğu bu ülkede Müslüman oranı hızla artmaktadır ve hatta Müslümanlara ait medreseler ve birçok özel okullar bulunmaktadır.
Gana’da sizi etkileyen, şaşırtan gözlemleriniz nelerdir?
Orada beni en çok etkileyen şey halkın yoksulluğu ve eğitim seviyesinin düşük olmasıydı. Halkın eğitim ve yaşam standartları arasında uçurumlar kadar fark vardı. Zengini çok zengin fakiri ise çok yoksuldu. Avrupa’dan yardım için gönderilen ikinci el tekstil ürünleri burada pazarlarda satışa çıkıyor ve hatta ticareti yapılıyordu. Beni en çok şaşırtan şey ise İnsanlarının yabancılara karşı hırsız olmasıydı; Ben Accra’da Lübnanlı bir firmada çalıştım hiç eğitim için okullara başvurmadım çünkü okullar eğitim için uygun değildi. Çalıştığım dükkanı akşamları ben kapatıyordum ve çıkarken çalıştırdığımız afrikalı çalışanların her aksam çantalarını ve üstlerini arıyordum birşeyler çalmışlarmı diye çünkü fırsatını buldukları her an hırsızlık yapıyorlardı çünkü böyle aşılanmıştı onlara, “Beyazları uygun bulduğunuz her ortamda soyun, çalın, çırpın”. Hırsızlık yaparken yakaladığınızda ve niye çaldın isteseydin verirdim dediğinizde de şu cevabı veriyorlardı “ben çalmadım ben almadım “. Bu insanların kaybedecek bir şeyleri ve hayattan hiçbir beklentileri de yok… Anlatılacak daha pek çok anım var orayla ilgili ama yazmakla bitmez.
İki farklı kültürel ve ticari kimlikte ülkeyi de deneyimleme şansınız oldu. Bu birikimlerle devam ettiğiniz iş hayatınızı biraz anlatır mısınız? Sizin yaptığınız iş tercümanlık mı, ticari danışmanlık mı yoksa tamamen kendi adınıza ticaret yapmak mı?
İki farklı kültürel ve ticari kimlikte ülkeyi de deneyimleme şansım oldu; Çin hem üretici hem tüketici Gana ise tamamen tüketici bir ülke, Ben eğitim dönemim boyunca hem okuyup hem de tercümanlık yaptım fuarlara katıldım, Eğitimim bittikten sonra projelerde yer aldım proje tercümanlığı ve AR-GE çalışmaları yaptım. Bünyesinde çalıştığım ithalat yapan firmalarda oldu. Ama şuan home ofis olarak ithalat yapan firmalara destek veriyorum mail adresim aysegul884@gmail.com, Bana bu adresten ulaşabilirsiniz.
Son yıllarda bir ürünün kalitesiz olduğunu anlatmanın kodu, “Çin malı” etiketlemesi. Siz bu tanıma karşısınız. Bu durumu biraz açıklar mısınız? Çin’de kaliteli ürünler de üretiliyor mu ve Çinliler yaşamlarında nasıl bir kalite standardı uyguluyor?
Ben bu tanıma tamamen karşıyım, Özellikle son günlerde gündemi meşgul eden kayıp kansorejen içeren Çin mali ayakkabılar yüzünden Cin'e yapılan gereksiz ve bilinçsiz protestolari agır bir şekilde kınıyorum. Çünkü o malların imalatını yapan ülkeye değil de ithalatını yapmaya çalışan vatandaşımızı suçlayalım… Her şer arz talep meselesi, Üretici her zaman tüketicinin isteği doğrultusunda ilerler ve bu hep böyle olmuştur. Çin’de üretim 1. Kalite 2. ve 3. Kalite olarak gider, üretimi kötü olduğu için mi pek çok dünya markası üretimi oraya çekti. Yorumu tamamen size bırakıyorum… Reform ve dış dünyaya açılma sürecinin 1979'da başlamasından bu yana Çin'in ekonomik yapılanması, büyük başarılar elde ederek bütün dünyada ilgi uyandırmıştır. Çin halkının yaşam ve eğitim standartları çok yüksektir ama bununla birlikte Çin'de yaşayan halkın yaklaşık 100 milyonu günde 1 dolara geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Kırsal kesimleri bir hayli yoksul metropol şehirleri de bir hayli lüks ve zengindir. İthal marka tüketiminin bir hayli çok olduğu bu ülke de küçük otomobiller sadece yurtdışına ihraç edilmek üzere üretilir kendileri tam tersi Avrupa markaları olan büyük otomobiller kullanır.
Gana ile ticari ilişkiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk iş adamlarının keşfetmesi gereken bir coğrafya mıdır?
Ülke genelinde maden işleme alanındaki olanakların yanı sıra, altyapı yatırımları da giderek artan, telekominikasyon sektöründe liberalizasyona gidilen Gana’da, bu çalışmalara paralel olarak inşaat malzemeleri ile haberleşme sistemleri, telefon, faks ve televizyon gibi elektronik iletişim araçlarına yönelik talepte artış gözlemlenmektedir. Temmuz 2010 itibariyle Türk Hava Yolları‘ da Gana’ya seferlerini başlatmış bulunmaktadır. İnşaat sektörü ve izolasyon sızdırmazlık ürünleri, gıda market ve tekstil hazır konfeksiyon üzerine Gana’da büyük yatırımlar yapılabilir. Gana’nın başkenti Accra da gözlemlerime dayanarak söylüyorum ticaretin %90 ı Lübnanlıların elindedir。
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşegül dünya vatandaşı
Ülke sınırlarına değil tek bir dünya algısına sahip Tokatlı bir babanın kızı olan Ayşegül Şimşek, bizler Çin sadece Seddinden ibare
SÖYLEŞİ: CANAN GÜLEÇ
Öncelikle sizi tanıyalım. Ailenizden ve yurtdışına çıkmadan evvelki yaşamınızdan bahseder misiniz?
Yurt dışına çıkmadan önce öğrenciliğim ile birlikte Uzak Doğu sporları ( Karate ve Kungfu) ile ilgileniyordum, amatör olarak uzun bir süre devam ettim. Ailemden bahsedecek olursam Annem babam ve kardeşlerim ile birlikte yaşıyorum, İki erkek kardeşim var ailenin tek kız çocuğuyum. Özellikle babamdan bahsedecek olursam babam tek dünya görüşü olan birisidir ki Çin’e gitmem için beni en çok teşfik eden kişide odur. Her zaman derdi Geleceğin ülkesi ve son 20 yılın en çok adından söz ettireceği ayak basılmamış topraklar Çin.
Yurtdışı deneyiminiz Çin ile başladı. Bu kültürel tanışıklığın kaynağı da Uzak Doğu dövüş sporlarına olan ilginiz. Sporun bu dalıyla tanışmanızı ve başarılarınızı aktarır mısınız?
Evet bu kültürel tanışıklığın kaynağı da Uzakdoğu sporlarına olan ilgimdir. Ben daha 11 yaşındayken evde Çin çubuklarıyla yemek yemeye başlamıştım, uzak doğu dövüş sporlarını da aralıksız izlerdim. O dönemlerde mahallemizde bir karate salonu açılmıştı, babam henüz 3.5 yaşında doğru düzgün yürüyemeyen küçük kardeşimi karate salonuna yazdırmıştı ve kardeşim çok sevdiğim ve saygı duyduğum bana spor terbiseyini aşılayan tek hocam Osman Nurettin Ayhan’ın omuzlarında karete yapıyordu oyun oynuyordu, kardeşimi götürüp getirirken bir anda kendimi karate elbiselerinin içinde karate antremanı yaparken buldum. Daha sonrasında Spor hayatıma Çin’nin geleneksel uzak doğu dövüş sanatı olan Kungfu ile devam ettirdim. Spor yaptığım dönemlerdeki aldığım pek çok başarı belgesi ve madalyalarımı hala gururla saklıyorum.
Sporla olan bu tanışıklığınız sizi Çin’e nasıl taşıdı?
Biliyorsunuzdur ki Kung-fu Çin’nin geleneksel dövüş sanatıdır. Ben bu spora başladığımda Türkiye’de Kung-fu eğitmeni pek fazla yoktu, aldığım eğitimden bir süre sonra tatmin olamadığım için Çin’e gidip bu sporu merkezinde devam ettirmeye karar verdim. Daha 17 yaşındaydım. 2005 yılı o dönemlerde Bursa’da Çin Kültür Derneği açıldı ve ben o derneğin aracılığı ile 2005 ağustosunun son haftası Çin’e ayağımı bastım çok heyecanlıydım Çin de bir yıl dil eğitimim alıp oradan da sporuma devam edecektim.
EVLATLIK OLDUĞUMU SANDILAR
Çin, sizin gittiğiniz yıllarda özellikle daha kapalı bir kutu konumundaydı. Nasıl cesaret ettiniz ve ailenizin, yakınlarınızın yaklaşımı ne oldu?
Ben insanın yaşı ilerledikçe cesaretinin daha da kırıldığına inanmaktayım, o dönemlerle daha 17 yasındaydım heyecanlıydım belki de olabilecekleri, nelerle karşılaşabileceğimi düşünemiyordum. Şu anki halimle o dönemde olsaydım belki tereddütlerim endişelerim olurdu… Ailemin desteği elleri hiç üzerimden düşmedi onların moral ve desteği ile orada tutunabildim. Tabii ki pek çok zorlukla karşılaştım çünkü içinde bulunduğum tamamen farklı bir kültür farklı bir yaşamdı… İş camiyasının beni yakından desteklemesinin tam tersine çevremdeki yakınlarım ve akrabalarım tamamen olumsuz bir bakış açısı ile yaklaştı. Özellikle kız çocuğu olduğum için tamamen kıta dışında bulunan bu ülkeye gitmemi istemediler hatta bazı uzak yakınlarım benim ailede üvey evlat olduğumu ve baslarından atmak için gönderdiklerini bile düşündüler …
Çin’e giderken hissettikleriniz nelerdi? Korku, heyecan, merak… O yaşlarda aklınızda bir plan çizebilmiş miydiniz?
Çin’e gitmeme son 1 ay kala her gün aralıksız Çince kelime çalıştım heyecanlıydım çok, ilk defa yurt dışına çıkacaktım. Korkularım da vardı çünkü insanlar burada beni tamamen olumsuz yönde aşıladı, Çin halkının Uygur Özerk bölgesindeki yaşanan problemlerden dolayı Müslümanları hiç sevmediklerini ırk ayrımcılığı yaptıklarını vs gibi söylemler oldu ama ben oraya gittiğimde duyduklarımla orada yaşadıklarım tamamen birbirinin tersi oldu. Giderken çizdiğim tek plan kendimi Kung-fu sporunda ilerletmekti onun dışında bu kültürü çekik gözlü ırkı daha yakından tanımak…
Çin’deki hayatınızı biraz anlatır mısınız?
İlk yılım Liaoning eyaletinin Anshan şehrinde geçti, orada Çinli bir ailenin yanında kaldım küçük bir şehirdi ama insanları çok samimi ve içtendi. Burası Bursa şehri ile kardeş şehir bu yüzden dostluk adına bir yıl da Türkçe öğretmenliği yaptım hatta öğrencilerimin belgelerini vermek üzere Anshan belediye başkanı rahmetli Bursa Büyük şehir eski belediye başkanımız Hikmet Şahin’i davet etmişti. Bu şehirde pek çok organizasyonda yer aldım. Yanında kaldığım aile beni kendi çoçukları gibi bakıp korudular hiç gerçek ailemi aratmadılar bana. Buradaki bir yıllık eğitimimin ardından Başkent Pekin’deki Pekin Yabancı diller üniversitesine geçtim ve eğitimime orada devam ettim.
Dikkatinizi çeken, yadırgadığınız, şaşırdığınız ya da etkilenip benimsediğiniz neler oldu? Mesela Çin mutfağına alıştınız mı?
Çinde bulunduğum süre zarfında dikkatimi en çok çeken şey halkın yabancılara karşı olan ilgisiydi. İlk dönemlerde yolla yürüyemezdim her kes yanıma gelip benimle fotoğraf çekinmek isterdi. Bazen yaşıtlarım olan çocuklar bana yolda yürürken çiçek verirdi. Bu ülkede insanlar o kadar doğal ki ; caddelerde meydanlarda spor yapılıyor danslar edip şarkılar söyleniyor ve hatta pek çok yetişkin insan çocuk gibi giyiniyordu… Uzak doğu kültüründe benimseyemediğim tek şey insanların toprak altında haftalarca bekletip çürüttükleri yumurtayı yemesi ve böcek diye tabir ettiğimiz pek çok doğa sürüngenini iştahlı bir şekilde yemeleriydi. Bir de caddelerdeki o meşhur baharat kokuları… Çin mutfağına gelince; Ben Çin mutfağını çok severim sebze yemekleri, pekin ördeği ve balık yemeklerine hayranım balık kültürü orada bir hayli ileri seviyede. Oradayken tattığım değişik tatlarda oldu bunlar başlıca; Deniz anası, ülkemizde avlanması yasak olan deniz hıyarı, kaplan eti birde çok sevdiğim kurbağa bacağı…
Çinceden bahseder misiniz? Bursa’da ve Türkiye’de Çince tercümanı ya da ticari danışmanların eğitimi ne durumdadır? Hatta Çinlilerin eğitim durumu ne düzeyde…
Çince alfabesi olmayan ses tonu ve vurgu ile konuşulan tek dildir. Sözlük kullanımı bile çok farklıdır. Yazı karakterlerinin her biri birbirinden tamamen farklı olup yazılımıda bir hayli kuralcıdır. Bursa’da Çince bilen pek fazla kişi yok. Türkiye de tabiki de bu dilin eğitimi Ankara dil üniversitesinde bölüm olarak var ama her ne kadar Çinli hocalar eşliğinde eğitim verilse de bu dil yerinde öğrenilmesi gereken bir dildir çünkü Çinliler bile kendi dili olan Çinceyi tam olarak bilmemektedir. Burada sinoloji bölümünden mezun olan arkadaşlar mezun olduktan sonra mutlaka Çin’e pratik için gidip orada bir süre kalmalılar çünkü eğitimimi tamamen orda almama rağmen ben bile zorlanıyorum. Çinde Eğitim, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana hızla gelişmiştir. 1949'dan önce Çin halkının yüzde 80'i okuma yazma bilmiyordu ve kırsal kesimde bu rakam yüzde 95 veya üzerindeydi. 1995'e kadar bütün Çin'de her düzeyde 949,000 okul kurulmuş ve bu okullara 223.968 milyon ögrenci kayıt olmuştur. Bu rakamlar, 1949'dan bu yana okul sayısında % 170, ögrenci sayısında da % 770 artış olduğunu ortaya koymaktadır. 1949'da okula giden okul çağındaki çocukların sadece yüzde 20'si okula giderken, bu oran 1995'te yüzde 98.5'e ulaşmıştır. Okuma yazmayı hiç bilmeyenlerin veya çok az bilenlerin oranı da 1990'daki dördüncü ulusal nüfus sayımı sonuçlarına göre yaklaşık yüzde 15.88'e gerilemiştir. Çin'deki eğitim sistemi dört bölümden oluşmaktadır: temel eğitim, orta düzeyde mesleki eğitim, yüksek öğrenim ve yetişkin eğitimi.
Çin’den sonra da başka bir yurtdışı maceranız var, Gana… Gana’ya gitmeye nasıl karar verdiniz ve oraya gitme amacınız neydi?
Çin’den tamamen dönüş yaptıktan sonra ailem İngilizcemi geliştirmem için Avusturalya Kanada veya Malta’ya gidip 1 yıl dil eğitimi almamı istediler. Ben de Çin’den sonra bir değişiklik yapıp Afrika da ki İngiliz sömürgesi olan Ülke Ghana’ya gitmeye karar verdim çok küçüklüğümden bu yada hep farklı olmak istemişimdir ki bu halen böyledir, herkezin yaptı öğrendiği gittiği yerler hobiler işler değil de, az ve nadir olan şeyleri yapmak cazip ve heyecan verici olmuştur hayatımda..
GANA KİME GÖRE GÜVENLİ?
Gana’da yaşam hangi koşullarda sürdürülüyor?
Kabile bağlarının çok kuvvetli olduğu Gana, İngiliz sömürgesi olup 1957 yılında bağımsızlığını geri almıştır. Bu ülkede resmi dil İngilizce olup bunun yanı sıra 47 yerel dil konuşulmakta 24 milyonluk nüfusuyla Gana kargaşanın yaygın olduğu Batı Afrika’nın en güvenilir en sakin ülkesi olarak bilinir. Ama neye göre? Ve kime göre? İnternette yazılıp çizilenler ve orada yaşadıklarım o kadar farklı ki size anlatamam, Kiliselerde insanları beyazları sömürme yönünde aşılıyorlar, yolda yalnız yürüyemiyorsunuz gece dışarı yalnız çıkamıyorsunuz taciz ediliyorsunuz vs… Gana’da kültür ve aile kavramı hemen hemen hiç yok derece az. Gana kadınları bellerinde çocuklar kafalarında leğenler ile hamallık yapıyor erkekler çalışmıyor sokaklarda yatıyor çalıştıkları yabancı firmaları soymaya çalışıyor vs…Bu insanların tek bildiği para, dans ve seks. Bu üçlü döngünün dışında pek fazla bir şey yok gibi. Gana ticaretinin büyük çoğunluğu Lübnanlıların elinde olup sıralamayı Kuveyt Arabistan ve diğer Müslüman ülkeler yer almaktadır bununla birlikte Hristiyanlığın çoğunlukta olduğu bu ülkede Müslüman oranı hızla artmaktadır ve hatta Müslümanlara ait medreseler ve birçok özel okullar bulunmaktadır.
Gana’da sizi etkileyen, şaşırtan gözlemleriniz nelerdir?
Orada beni en çok etkileyen şey halkın yoksulluğu ve eğitim seviyesinin düşük olmasıydı. Halkın eğitim ve yaşam standartları arasında uçurumlar kadar fark vardı. Zengini çok zengin fakiri ise çok yoksuldu. Avrupa’dan yardım için gönderilen ikinci el tekstil ürünleri burada pazarlarda satışa çıkıyor ve hatta ticareti yapılıyordu. Beni en çok şaşırtan şey ise İnsanlarının yabancılara karşı hırsız olmasıydı; Ben Accra’da Lübnanlı bir firmada çalıştım hiç eğitim için okullara başvurmadım çünkü okullar eğitim için uygun değildi. Çalıştığım dükkanı akşamları ben kapatıyordum ve çıkarken çalıştırdığımız afrikalı çalışanların her aksam çantalarını ve üstlerini arıyordum birşeyler çalmışlarmı diye çünkü fırsatını buldukları her an hırsızlık yapıyorlardı çünkü böyle aşılanmıştı onlara, “Beyazları uygun bulduğunuz her ortamda soyun, çalın, çırpın”. Hırsızlık yaparken yakaladığınızda ve niye çaldın isteseydin verirdim dediğinizde de şu cevabı veriyorlardı “ben çalmadım ben almadım “. Bu insanların kaybedecek bir şeyleri ve hayattan hiçbir beklentileri de yok… Anlatılacak daha pek çok anım var orayla ilgili ama yazmakla bitmez.
İki farklı kültürel ve ticari kimlikte ülkeyi de deneyimleme şansınız oldu. Bu birikimlerle devam ettiğiniz iş hayatınızı biraz anlatır mısınız? Sizin yaptığınız iş tercümanlık mı, ticari danışmanlık mı yoksa tamamen kendi adınıza ticaret yapmak mı?
İki farklı kültürel ve ticari kimlikte ülkeyi de deneyimleme şansım oldu; Çin hem üretici hem tüketici Gana ise tamamen tüketici bir ülke, Ben eğitim dönemim boyunca hem okuyup hem de tercümanlık yaptım fuarlara katıldım, Eğitimim bittikten sonra projelerde yer aldım proje tercümanlığı ve AR-GE çalışmaları yaptım. Bünyesinde çalıştığım ithalat yapan firmalarda oldu. Ama şuan home ofis olarak ithalat yapan firmalara destek veriyorum mail adresim aysegul884@gmail.com, Bana bu adresten ulaşabilirsiniz.
Son yıllarda bir ürünün kalitesiz olduğunu anlatmanın kodu, “Çin malı” etiketlemesi. Siz bu tanıma karşısınız. Bu durumu biraz açıklar mısınız? Çin’de kaliteli ürünler de üretiliyor mu ve Çinliler yaşamlarında nasıl bir kalite standardı uyguluyor?
Ben bu tanıma tamamen karşıyım, Özellikle son günlerde gündemi meşgul eden kayıp kansorejen içeren Çin mali ayakkabılar yüzünden Cin'e yapılan gereksiz ve bilinçsiz protestolari agır bir şekilde kınıyorum. Çünkü o malların imalatını yapan ülkeye değil de ithalatını yapmaya çalışan vatandaşımızı suçlayalım… Her şer arz talep meselesi, Üretici her zaman tüketicinin isteği doğrultusunda ilerler ve bu hep böyle olmuştur. Çin’de üretim 1. Kalite 2. ve 3. Kalite olarak gider, üretimi kötü olduğu için mi pek çok dünya markası üretimi oraya çekti. Yorumu tamamen size bırakıyorum… Reform ve dış dünyaya açılma sürecinin 1979'da başlamasından bu yana Çin'in ekonomik yapılanması, büyük başarılar elde ederek bütün dünyada ilgi uyandırmıştır. Çin halkının yaşam ve eğitim standartları çok yüksektir ama bununla birlikte Çin'de yaşayan halkın yaklaşık 100 milyonu günde 1 dolara geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Kırsal kesimleri bir hayli yoksul metropol şehirleri de bir hayli lüks ve zengindir. İthal marka tüketiminin bir hayli çok olduğu bu ülke de küçük otomobiller sadece yurtdışına ihraç edilmek üzere üretilir kendileri tam tersi Avrupa markaları olan büyük otomobiller kullanır.
Gana ile ticari ilişkiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk iş adamlarının keşfetmesi gereken bir coğrafya mıdır?
Ülke genelinde maden işleme alanındaki olanakların yanı sıra, altyapı yatırımları da giderek artan, telekominikasyon sektöründe liberalizasyona gidilen Gana’da, bu çalışmalara paralel olarak inşaat malzemeleri ile haberleşme sistemleri, telefon, faks ve televizyon gibi elektronik iletişim araçlarına yönelik talepte artış gözlemlenmektedir. Temmuz 2010 itibariyle Türk Hava Yolları‘ da Gana’ya seferlerini başlatmış bulunmaktadır. İnşaat sektörü ve izolasyon sızdırmazlık ürünleri, gıda market ve tekstil hazır konfeksiyon üzerine Gana’da büyük yatırımlar yapılabilir. Gana’nın başkenti Accra da gözlemlerime dayanarak söylüyorum ticaretin %90 ı Lübnanlıların elindedir。
En Çok Okunan Haberler