“Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş, ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu. Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder, Muradiye’de düşünür ve Yıldırım’da harekete hazır, göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler. Hepsinde tek bir ruh terennüm eder.”
Yıldırım külliyesine dair şimdiye dek duyduğum / gördüğüm en güzel benzetme Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu şahane benzetmesidir. Şehrin ruhunu en iyi kavrayanlardan biri olan Ahmet Hamdi’nin dünyasında Muradiye sükunetiyle ve vakarıyla düşünmektedir. Yeşil tezyinatı ve canlılığı ile cuş-ı hurûşa gelmiş bir aşkla dua ederken Yıldırım ise bir tepenini üstünde bekçilik yapmaktadır bu şehre. Şehrin doğu hududunu bekler adeta yıldırım doğudan yine bir Timur belası şehri yakmasın diye.
Peki neden bir tepe üzerinde inşa edilmiştir bu mabed? Külliyelerin genellikle yükseklerde, şehre hakim tepelerde inşa edilmesi i‘la-yı Kelimetullah’ ın yansıması olarak düşünülmüştür. Yani İslam fetihlerinin amacı olan i‘la-yı Kelimetullah – Allah’ın adını yüceltme ideali, mimarideki yansımasını bu şekilde oluşturmuştur. Mabetler her zaman yükseklerde olacak ki o mabetlerin minarelerinden ezanlarda okunan Kelimetullah’lar en yükseklerden duyulacaktır. “ve kelimetullâhi hiyel ulyâ“
Peki hangi tepe?
Hangi tepede bu mâbedin kurulacağıyla ilgili Sultan Yıldırım Bayezid’in ilginç bir uygulaması rivayet edilir. Öyle kiSultan Bayezid yaptıracağı külliyeyi şehrin en havadar tepesinde yaptırmaya niyetlenir. En havadar, güzel tepeyi tesbit edebilmek için de şehrin bir kaç yüksek noktasına et astırır padişah. Ve bir kaç gün sonra etler sırayla çürümeye başlar. En son etin çürüdüğü tepe de havası en güzel tepe olmalıdır. O tepe Yıldırım Camii’nin bulunduğu tepedir ve padişahın isteğiyle külliyesi burada inşa ettirilir. Yıldırım külliyesi burada 1390-95 yılları arasında inşa edilirken elbette görüntü şimdiki gibi değildir. Caminin hemen altında bulunan Yıldırım İlkokulu’nun olduğu yerde günümüze ulaşamamış olan imarethane ve padişahın av köşkü, bir zamanlar buralarda padişahın av yapabileceği cennet gibi bir yeşillik olduğunu bize hatırlatıyor. Gerçi çok eskiye gitmeye de gerek yok. 1890’larda çekilmiş Bursa resimlerinde Yıldırım civarının ne kadar yeşil olduğu ve Gökdere’nin nasıl büyük bir ırmak gibi aktığı ayan beyan görülebilmektedir.
Bu külliyenin diğer yapılarını ve önemli özelliklerini önümüzdeki hafta dostlarla paylaşmak niyetindeyim. Bu hafta ise yalnızca uzunca zamandır beni kendisine hayran bırakan caminin hat yazılarına değinmek istiyorum.
Her külliyede olduğu gibi Yıldırım Külliyesi’nin merkezinde de camii bulunuyor. Bursa mimarisinin zaviye planlı-kanatlı-ters t planlı-tabhaneli olarak anılan yapılarından olan Yıldırım Camii bu modelin Bursa’da en olgun haliyle kendini gösterdiği iki yerinden biridir. Yeşil Camii’nin ön hazırlık aşamasıdır. Yeşil Cami’de zirveye varacak olan bu kanatlı cami sisteminde iki kubbe arasında Bursa kemeri yer alıyor. Yıldırım camii’nde belki yeşil camiden bile daha etkileyici duran bu süs kemeri (ağırlık taşıyan kemerlerden değil) , ön taraftaki namaz kılma bölümüyle arkada kalan ve çok amaçlı olarak kullanılmış olan eyvan ve odaları birbirinden ayırıyor. İlk yapıldığı dönemlerde bu camilerde yalnızca bu ön kısımlarda namaz kılınmakta idi ki bunun en güzel göstergesi hat yazı ve süslemelerinin yalnızca bu ön kısımda yer alıyor olmasıdır. Geride kalan kısımlar ise tamamen süssüz ve sadedir. İşte şimdi dikkat kesileceğimiz bölüm bu ön kısımlardaki hat yazılarının verdiği ince mesajlar olacaktır.
Kamil Kepecioğlu’nun ‘Bursa kütüğü’nün dördüncü cildinin baskısını ilk gördüğümde çok sevinmiştim. Çünkü Bursa’nın en anlamlı mihrap duvarının resmi bu cildin kapağını süslemişti. Yıldırım camisinin hat yazılı duvarları gerçekten insanı büyüleyecek bir anlam zenginliğine sahiptir. dilerseniz şimdi kıble duvarından başlayarak bu mabedden dersimizi alalım.
Caminin mihrab duvarına baktığımızda boydan boya birbirinden güzel mesajlar bir bütünlük halinde size sunulur. Mihrabın sağındaki dairenin içinde şu ayet yazılıdır:
“Fetekabbeleha rabuuha bi kabulin hasenin” yani “Rabbi onu en güzel bir biçimde kabul etti”. Kimdir peki O, diye anılan kişi? Bu ayetin geçtiği Ali imran suresindeki hikayeye baktığımızda o kişinin kim olduğunu ve bu ayetin niçinburaya yazıldığını anlayabiliriz. Ali İmran suresinde hikayesi anlatılan İmran, hz. Meryem’in babasıdır. Ve onun eşi olan hanne, Hz. Meryem'i dünyaya getirmeden evvel uzunca bir süre bir çocuk sahibi olmayı arzu etmiş fakat bir çocuğu olmamıştır. Uzun bir süreden sonra hz. Meryeme gebe olduğunu anlayınca, doğuracak olduğu çocuğu Beyt-i makdis’e adamaya karar vermiştir. Böylece Allaha şükrünü ifa edebilecektir. Ama mescidi aksada hizmet eden görevliler erkek olduğu için doğacak olan çocuğun da erkek olması gereklidir. İşte Hanne (batıda Anna olarak kullanılan isimdir) çocuğunu kız olarak dünyaya getirince üzülür. Çünkü rabbi tarafından kabul edilmeyecektir, “erkek kız gibi değildir” inancı hakimdir. Ama o içten samimi bir şekilde, ihlasla bu adayışını gerçekleştirdiği için Allah onun adayışını en güzel bir şekilde kabul eder. ve Hz. Zekeriya’nın gözetiminde beyti makdiste hizmet eder. işte bu imran ailesi hikayesinin anlatıldığı ayetlerde geçen “Rabbi onu en güzel bir biçimde kabul etti” ifadeleri hemen mihrab duvarında ibadet edenlerin gözü önüne konarak şu mesaj verilmiştir: Şu anda buraya gelip ibadet eden talibler, siz de adadığınız bu ibadeti hannenin adayışı gibi samimiyetle adadığınızda en güzel bir şekilde mukâbele bulacaktır.
Bu güzel mesajın diğer tarafında da sanki onunla bağlantılı bir başka yazı vardır. Mihrabın sol tarafındaki daire içine baktığımızda ihlasla adayış yapma tavsiyesinden sonra buraya ihlas suresi yazılmıştır. En alt kısımdan başlayarak sol taraftan yukarıya doğru saatin dönüşü istikametinde bir daire çizerek çok güzel bir istifle İhlas suresi yazılmış ve orta kısmında bir Davut Yıldızı oluşturulmuştur.
Mihrâbın sağ alt kısmındaki dikdörtgen şeklin içine oturan sülüs yazı da bir başka güzeldir. Yine derin manaları muhtevi bu yazıda “Fe eynema tuvellu fe semme vechullah“ ayeti yazılıdır. Yani yüzünüzü nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü de oradadır. Şu anda buraya ibadet etmek için geldiniz. Ancak kıbleye arkanızı dönüp mabedin kapısından çıktığınızda yüzünüzü nereye dönerseniz dönün yine Allah’la birlikte olacağınızı unutmayın. Bu ayet İslam’ın hayatın her alanına ve her anına müdahil bir din olduğunu anlatan en veciz ifadelerden biridir. Peki, yüzümüzü arkaya döndüğümüzde de tanrıyla baş başa olmaya devam edeceksek yapmamız gereken eylem, takınmamız gereken tavır nedir? Bu sorunun cevabını da adeta bu ayeti tefsir eder gibi mihrabın diğer yanındaki dikdörtgen şeklin içindeki yazı verir: “Ekmelül müminine imanen ehsenuhum hulukan”Müminlerin iman yönünden en kamil, en olgun olanı ahlakı en güzel olanıdır. Yani güzel ahlak sahibi olmak. İslam güzel ahlaktan ibarettir vb. hadisleri hatırladığımızda bu dinin güzel ahlak sahibi olmaya verdiği önemi yeniden kavrarız. Görüldüğü gibi birbiriyle bağlantılı olarak yazılmış, adeta biri diğerini şerh ediyor gibi duran bu yazılar Yıldırım camii’ne gelen ziyaretçileri gönüllerini doldurarak uğurlar.
Dikkat çekici bu yazılar caminin sadece mihrap duvarında yazılı değildir. Kenar duvarlarda da etkileyici istifler görülebilir. 1855 depreminden sonra yenilendiği tahmin edilen yazılarda sağ ve sol duvarlarda karşılıklı olarak yazılmış olan Nebe suresi istifiyle göz kamaştırır.Yine bir ortada bir yıldız oluşturarak daire çizen bu yazının yanında balık şekli oluştutularak yazılmış olan müsenna (simetrik) yazıda ise besmele-i şerifler vardır. Yine bunların üst kısmında zarif süslemelerin içinde Cihar-ı yar-i güzin Efendilerimizin isimleri yazılmış. Ayrıca hz. Peygamberin torunlarından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ismi var. Adeta şii düşüncesinin Yezid tarafında olma ithamlarına karşı bayezidin kendisini savunması gibidir bu isimler. Hangi tarafta olduğumuzu gösterir. (Bayezidin geldiği ebayezid-yezidin babası demektir ki osmanlı sultanları bunu yezide nisbetle değil Bayezid-I Bestami hz.’ne nisbetle kullanmışlardır. Yine de padişah isimlerinde Ali, Hüseyin, Cafer gibi isimlerin olmayışı düşündürücüdür.)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Bursa'nın Kartalı
Yazan: Ömer Kaptan omarkaptan@gmail.com
omarkaptan@gmail.com
Peki neden bir tepe üzerinde inşa edilmiştir bu mabed? Külliyelerin genellikle yükseklerde, şehre hakim tepelerde inşa edilmesi i‘la-yı Kelimetullah’ ın yansıması olarak düşünülmüştür. Yani İslam fetihlerinin amacı olan i‘la-yı Kelimetullah – Allah’ın adını yüceltme ideali, mimarideki yansımasını bu şekilde oluşturmuştur. Mabetler her zaman yükseklerde olacak ki o mabetlerin minarelerinden ezanlarda okunan Kelimetullah’lar en yükseklerden duyulacaktır. “ve kelimetullâhi hiyel ulyâ“
Peki hangi tepe?
Bu külliyenin diğer yapılarını ve önemli özelliklerini önümüzdeki hafta dostlarla paylaşmak niyetindeyim. Bu hafta ise yalnızca uzunca zamandır beni kendisine hayran bırakan caminin hat yazılarına değinmek istiyorum.
Caminin mihrab duvarına baktığımızda boydan boya birbirinden güzel mesajlar bir bütünlük halinde size sunulur. Mihrabın sağındaki dairenin içinde şu ayet yazılıdır:
“Fetekabbeleha rabuuha bi kabulin hasenin” yani “Rabbi onu en güzel bir biçimde kabul etti”. Kimdir peki O, diye anılan kişi? Bu ayetin geçtiği Ali imran suresindeki hikayeye baktığımızda o kişinin kim olduğunu ve bu ayetin niçinburaya yazıldığını anlayabiliriz. Ali İmran suresinde hikayesi anlatılan İmran, hz. Meryem’in babasıdır. Ve onun eşi olan hanne, Hz. Meryem'i dünyaya getirmeden evvel uzunca bir süre bir çocuk sahibi olmayı arzu etmiş fakat bir çocuğu olmamıştır. Uzun bir süreden sonra hz. Meryeme gebe olduğunu anlayınca, doğuracak olduğu çocuğu Beyt-i makdis’e adamaya karar vermiştir. Böylece Allaha şükrünü ifa edebilecektir. Ama mescidi aksada hizmet eden görevliler erkek olduğu için doğacak olan çocuğun da erkek olması gereklidir. İşte Hanne (batıda Anna olarak kullanılan isimdir) çocuğunu kız olarak dünyaya getirince üzülür. Çünkü rabbi tarafından kabul edilmeyecektir, “erkek kız gibi değildir” inancı hakimdir. Ama o içten samimi bir şekilde, ihlasla bu adayışını gerçekleştirdiği için Allah onun adayışını en güzel bir şekilde kabul eder. ve Hz. Zekeriya’nın gözetiminde beyti makdiste hizmet eder. işte bu imran ailesi hikayesinin anlatıldığı ayetlerde geçen “Rabbi onu en güzel bir biçimde kabul etti” ifadeleri hemen mihrab duvarında ibadet edenlerin gözü önüne konarak şu mesaj verilmiştir: Şu anda buraya gelip ibadet eden talibler, siz de adadığınız bu ibadeti hannenin adayışı gibi samimiyetle adadığınızda en güzel bir şekilde mukâbele bulacaktır.
Bu güzel mesajın diğer tarafında da sanki onunla bağlantılı bir başka yazı vardır. Mihrabın sol tarafındaki daire içine baktığımızda ihlasla adayış yapma tavsiyesinden sonra buraya ihlas suresi yazılmıştır. En alt kısımdan başlayarak sol taraftan yukarıya doğru saatin dönüşü istikametinde bir daire çizerek çok güzel bir istifle İhlas suresi yazılmış ve orta kısmında bir Davut Yıldızı oluşturulmuştur.
Mihrâbın sağ alt kısmındaki dikdörtgen şeklin içine oturan sülüs yazı da bir başka güzeldir. Yine derin manaları muhtevi bu yazıda “Fe eynema tuvellu fe semme vechullah“ ayeti yazılıdır. Yani yüzünüzü nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü de oradadır. Şu anda buraya ibadet etmek için geldiniz. Ancak kıbleye arkanızı dönüp mabedin kapısından çıktığınızda yüzünüzü nereye dönerseniz dönün yine Allah’la birlikte olacağınızı unutmayın. Bu ayet İslam’ın hayatın her alanına ve her anına müdahil bir din olduğunu anlatan en veciz ifadelerden biridir. Peki, yüzümüzü arkaya döndüğümüzde de tanrıyla baş başa olmaya devam edeceksek yapmamız gereken eylem, takınmamız gereken tavır nedir? Bu sorunun cevabını da adeta bu ayeti tefsir eder gibi mihrabın diğer yanındaki dikdörtgen şeklin içindeki yazı verir: “Ekmelül müminine imanen ehsenuhum hulukan” Müminlerin iman yönünden en kamil, en olgun olanı ahlakı en güzel olanıdır. Yani güzel ahlak sahibi olmak. İslam güzel ahlaktan ibarettir vb. hadisleri hatırladığımızda bu dinin güzel ahlak sahibi olmaya verdiği önemi yeniden kavrarız. Görüldüğü gibi birbiriyle bağlantılı olarak yazılmış, adeta biri diğerini şerh ediyor gibi duran bu yazılar Yıldırım camii’ne gelen ziyaretçileri gönüllerini doldurarak uğurlar.
Dikkat çekici bu yazılar caminin sadece mihrap duvarında yazılı değildir. Kenar duvarlarda da etkileyici istifler görülebilir. 1855 depreminden sonra yenilendiği tahmin edilen yazılarda sağ ve sol duvarlarda karşılıklı olarak yazılmış olan Nebe suresi istifiyle göz kamaştırır.Yine bir ortada bir yıldız oluşturarak daire çizen bu yazının yanında balık şekli oluştutularak yazılmış olan müsenna (simetrik) yazıda ise besmele-i şerifler vardır. Yine bunların üst kısmında zarif süslemelerin içinde Cihar-ı yar-i güzin Efendilerimizin isimleri yazılmış. Ayrıca hz. Peygamberin torunlarından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ismi var. Adeta şii düşüncesinin Yezid tarafında olma ithamlarına karşı bayezidin kendisini savunması gibidir bu isimler. Hangi tarafta olduğumuzu gösterir. (Bayezidin geldiği ebayezid-yezidin babası demektir ki osmanlı sultanları bunu yezide nisbetle değil Bayezid-I Bestami hz.’ne nisbetle kullanmışlardır. Yine de padişah isimlerinde Ali, Hüseyin, Cafer gibi isimlerin olmayışı düşündürücüdür.)
(Devam edecek)
En Çok Okunan Haberler