Hazırlayan: Ömer Kaptan kaptanomar@gmail.com “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” (Evliya çelebi)
Haber Giriş Tarihi: 23.12.2013 17:42
Haber Güncellenme Tarihi: 23.12.2013 18:42
Kaynak:
Haber Merkezi
https://sehirmedya.com/
Hazırlayan: Ömer Kaptan
kaptanomar@gmail.com
“Velhasıl Bursa sudan ibarettir” (Evliya çelebi)
Sudan ibarettir Bursa. Su gibi azizdir. Su gibi aziz olmak her şehre nasip olmaz. Su gibi aziz olabilmek için suyun melce ini bulduğu çeşmeleri yapan azizler gerektir bir şehre. Bursa gibi bir aziz şehir yalnızca Uludağ’ın eteklerinde oluşmuş şelaleleri ve şifalı kaplıca sularıyla su şehri olamazdı. Suyun bu şehre izzet vermesi için suya aşkla bakan bir gözün yönettiği eller lazımdı. İnsan lazımdı. İsmi Abdülaziz olacak ve yaptığı çeşmelerden sonra "su", "aziz" olma sıfatıyla anlayacak...
Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi, Bursa’da yaptırdığı çeşmelerle meşhur olmuş bir Osmanlı şeyhülislamı. 1592-1658 yılları arasında yaşayıp Bursa ve İstanbul merkezli bir daire çizdi. İlginç hayat hikâyesi onu Kıbrıs’tan Sakız adasına, Edirne’den Mekke’ye, coğrafyadan coğrafyaya dolaştırmıştır. En sonunda cömert Bursaonu da bağrına basmıştır. Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi bir tarihçidir, şairdir, şeyhülislam olmadan evvel de müderris ve de kadıdır. İslam’ın merkezinde, mescidi haramın-Kâbe’nin bulunduğu Mekke de kadılık yapmış ve belki de Osmanlı sultanlarını azarlayacak(4.Mehmet) ve hatta sultanı tahttan indirecek(sultan İbrahim) sert mîzâcını burada kazanmıştır. Fakat bu haşin mîzâcı başına dertler açacak ve ömrünün son altı yılını Bursa’da sürgünde geçirecektir. Kara Çelebizade’nin hayatında ondan daha haşin kimselerin de izleri vardır. Örneğin sultan 4. Murat Edirne’de bulunduğu sırada İstanbul’daki yağ darlığının müsebbibinin yanlış tutumlar sergileyen İstanbul kadısı Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi olduğuna hükmetmiş ve bizzat kendi hattıyla gönderdiği emirde İstanbul kadısının tutuklanıp bir kayığa bindirilmesini ve adalar civarında denize atılmasını istemiştir. Sadrazam Bayram Paşa’nın araya girmesiyle son anda ölümden kurtulan Abdülaziz Efendi Kıbrıs’a sürülmüştür. Fakat bu şeyhülislamın ilk sürgünü değildir. Daha önce de 1. Mustafa zamanında İstanbul’da müderris iken, Fatih Camii olayına katılmış(1623) ve ilk sürgününü doğduğu ve öleceği şehir olan Bursa Molla Hüsrev medresesi müderrisliğine tayin edilerek görmüştür. Yazdığı güzel şiirleriyle mi, ilmi cephesiyle mi, yoksa ikbal vadeden hırsı ve ikna gücüyle midir bilinmez, sürgünlerini genellikle aşmış ve dersaadet İstanbul’a yeniden dönme vesilesini her seferinde bulmuştur.
Şeyhülislam Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi Son altı yılını geçirdiği Bursa’da başta Uludağ’dan getirttiği Müftü Suyu’na (müftü denmesinin sebebi Abdülaziz efendinin kadı oluşu) bağladığı çeşmeler olmak üzere pek çok hayır eseri yaptırmıştır. Bir yandan hayır eserleri yaptıran bu haşin mizaçlı adam diğer yandan da güzellik düşkünü bir şairdir. Konağında birbirinden güzel cariyeleri eğitmiştir. Onları büyük yırtmaçlı elbiselerle konağının içinde gezmelerinden hoşlanırmış. Kendisini kınayanlara “Hüsn-i suret kabiliyeti sîrete alâmettir, bir alay dev gibi suratsız adamın istihdâmından bunlar daha münâsiptir diye itiraz edermiş”. (Kepecioğlu)
Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi’yi ve Bursa’da yaptırdığı çeşmeleri Tanpınar’dan daha güzel anlatabilecek var mıdır: “O benim için artık, şiiri hayatına sindirmiş ince ve zarif ruhlu rüya adamlarının ön safında geliyor. Sevdiği kadını, güzelliğini bir kat daha açacak mücevherler ve pırlantalara gark eden çılgın ve müsrif, fakat zevk sahibi bir aşık gibi oda güzelliğinin şuuruna erdiği bu şehre su seslerinden çelenkler, avizeler, sabahların uyanışına inci dizileri gibi dökülen ve akşamların gurbetinde büyük mücevherlerin parıltısıyla tutuşan gerdanlıklar hediye etmiş. İstemiş ki günün her saatinde bu çeşmelerle, kendi ikbalperest ve mustarip ruhunun, doğduğu ve büyüdüğü şehirden uzak, hayat ve harekete yabancı bir menfada tükenmeye mahkûm ruhunun feryatlarını gelen geçen anlasın. Bu ses onlara ömrün büyük dönüm noktalarını, mevsimlerin güzelliğini ve hayatın fâniliğini söylesin. Büyülü bakışlı arzudan, zalim ölümden bahsetsin, tenha gece saatlerinde acı nefis muhasebelerine dalsın, aldatıcı ikbali, haşin bilekli talihi terennüm etsin. Kim bilir belki de bizzat kendisi her şeye ve herkese küskün geçirdiği acı ve uzun uzlet saatlerinde bu iki yüz çeşmenin sesini muhayyilesinde bir kanunun telleri gibi ayarlamaya çalışır ve bu hayalî musikiden kâh mehtaplı Boğaz gecelerini canlandıran altın hışırtılı nağmeler çıkartır, kâh onda İstanbul sabahlarını o kadar nuranî yapan ezan seslerinin bir aksini arar, ona ömrünün macerasınınakledecek feryatları huzursuz ruhunda kopan fırtınaların çığlıklarını emanet eder ve sonra hepsini birden, birdaha göremeyeceğini çok iyi bildiği ve hasretini çektiği İstanbul'a bu güzeller güzeli şehre ithaf ederdi.
Zavallı Aziz Efendi! Şimdi onu Bursa sokaklarında, arkasında Bursa vakıflarında çalışan mimar, kalfa ve su yolcularının teşkil ettiği küçük bir kalabalıkla dolaşır ve bu iki yüz çeşmenin yerlerini bir bir işaret ederkengörüyor gibiyim. Şüphesiz ara sıra başını kaldırıyor, açık Bursa havasından billur renkli kavislerin birbirinikatedeceğini, büyük toplanış noktalarını ve hepsinin birden bu şehrin semasında yapacağı ahenkli âlemidüşünerek bir orkestra şefinin ve bir iç âlem mimarının gururuyla gülümsüyordu.”
Kara Çelebizade’nin Bursa’daki izleri
Kara Çelebizade’nin Bursa’daki izleri Babasıyla başlar. Bugün Bursa’mızın doğu yakasının merkezi ayrım noktası olan Setbaşı Meydanı’ndaki cami Abdülaziz Efendi’nin camisidir. Esasında babası Rumeli kazaskeri Kara Çelebizade Hüsamettin Efendi yaptırmış olmasına rağmen kapsamlı onarımı oğlu Abdülaziz Efendi yaptırdığı için caminin onun eseri olduğu bazı kaynaklarda geçmektedir. Setbaşı’yla özdeşleşen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi’nin ismi yine o tarafta bulunan kendi yaşadığı konakla da anılmış. Kepecioğlu bu konağın Setbaşı köprüsünden Işıklar’a çıkan yol üzerinde olduğunu söyler. Babası Hüsamettin Efendi Emir Sultan camisinin giriş kapısının hemen yanı başında yatmaktadır. Emir Sultan Camii’ne girenlerin çoğu kapının hemen yanında Osmanlının ilmiye sınıfından önemli bir ailesi olan Kara Çelebizadelerden Hüsamettin Efendi’nin burada yattığından bî-haberdir. Peki, daha önemlisi Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi’nin mezarı nerededir?
Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi gibi Osmanlı siyasetine 4 padişah döneminde etki etmiş büyük bir şeyhülislamın mezarı bugün maalesef yoktur. Neden mi? Çünkü Kara Çelebizade’nin defnedildiği Deveciler Mezarlığı 1940’lı yıllarda kaldırılınca burada onlarca ünlü ismin mezarı yok olduğu gibi Şeyhülislam’ın mezarı da yok olmuştur. Kaynaklardaki tariflere bakılırsa şimdiki Abdal Mehmet Camii’nin hemen arka tarafındaki bıçakçılar otoparkının olduğu yerde bulunduğu tahmin edilebilir. Ancak mezarı ulaşmamış olsa da Abdal Mehmet Cami civarında Kara Çelebizade’den günümüze önemli bir hatıra ulaşmıştır. Belki de ulaşan hatıraların en önemlisidir. Çünkü Abdal Mehmet Camii’nin hemen yanındaki çeşmede Abdülaziz Efendi’nin yaptırdığı çeşmelerden günümüze ulaşan tek çeşme kitabesi bulunmaktadır. Caminin hemen yanındaki bu çeşme yeni yapılmış olsa da kitabesi rahatça okunabilmekte ve o da ilginç bir hikâyeye sahip bulunmaktadır. Çünkü bu kitabe, 1980 yılında caminin avlusunda toprağa gömülü olarak bulunmuş ve daha sora yine kaybolmuştu. 2003 yılında Muradiye Külliyesi’nin haziresinde atılı vaziyette yeniden ortaya çıkarılmıştır. 2009 yılında da Büyükşehir Belediyesi’nin duyarlılığı sayesinde Abdal Camii’nin avlusuna bir çeşme inşa edilmiş ve kitabesi de asıl yerine kavuşmuştur. Ama çeşmenin aslında Abdal Camii'nin karşısında yer alan Abdal Türbesi'nin doğu duvarına bitişik olduğu bilinmektedir . Çelebizade’nin yaptırdığı 40 çeşmeden günümüze ulaşmış tek Çeşmenin kitabesi şöyledir:
Şeyhülislâm Azîz-i âlem
Etti ma’mûr bir nice vîrâne
Çok eser etti Hudâ ede kabûl
Hayrdır çün kalacak insâne
Kıldı bu âbı revan hem tâ kim
Teşneler nûş ede kane kane
Hâtif-i gayb dedi târîhin
Nûş-ı cân olsun içen atşâne
H.1062-M.1652
Aslında Karaçelebizade’nin günümüze ulaşmış tek çeşme kitabesi budur. Ancak belediye Abdul Aziz Efendi’nin atırasını yâd etmek için bir kaç yıl once yine kendi eseri olan Setbaşı Cami’sinin hemen yanına bir çeşme yaptırmış ve çeşmeye onun adını vermiştir. Cüsseli görünmesine ragmen Abdulaziz Efendi’nin zerâfet ve esetetiğini yansıtamayan bu çeşmenin bir kitâbesi de yoktur. Belki Kara Çelebizade’nin çeşmeleri bugün Emir Sultan Camii civârında bulunan Osmanlı çeşmeleri gibi zarif idi.
Bunun haricinde Ulucami’nin avlusunda da çeşmeler yaptırdığı bilinen Abdulaziz Efendi’nin, caminin iç kısmındaki büyük şadırvanın da yaptırıcısı olduğu rivâyet edilse de kesin değildir.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
SU GİBİ ABDULAZİZ OLMAK
Hazırlayan: Ömer Kaptan kaptanomar@gmail.com “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” (Evliya çelebi)
kaptanomar@gmail.com
“Velhasıl Bursa sudan ibarettir” (Evliya çelebi)
Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi, Bursa’da yaptırdığı çeşmelerle meşhur olmuş bir Osmanlı şeyhülislamı. 1592-1658 yılları arasında yaşayıp Bursa ve İstanbul merkezli bir daire çizdi. İlginç hayat hikâyesi onu Kıbrıs’tan Sakız adasına, Edirne’den Mekke’ye, coğrafyadan coğrafyaya dolaştırmıştır. En sonunda cömert Bursa
Şeyhülislam Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi Son altı yılını geçirdiği Bursa’da başta Uludağ’dan getirttiği Müftü Suyu’na (müftü denmesinin sebebi Abdülaziz efendinin kadı oluşu) bağladığı çeşmeler olmak üzere pek çok hayır eseri yaptırmıştır. Bir yandan hayır eserleri yaptıran bu haşin mizaçlı adam diğer yandan da güzellik düşkünü bir şairdir. Konağında birbirinden güzel cariyeleri eğitmiştir. Onları büyük yırtmaçlı elbiselerle konağının içinde gezmelerinden hoşlanırmış. Kendisini kınayanlara “Hüsn-i suret kabiliyeti sîrete alâmettir, bir alay dev gibi suratsız adamın istihdâmından bunlar daha münâsiptir diye itiraz edermiş”. (Kepecioğlu)
“O benim için artık, şiiri hayatına sindirmiş ince ve zarif ruhlu rüya adamlarının ön safında geliyor. Sevdiği kadını, güzelliğini bir kat daha açacak mücevherler ve pırlantalara gark eden çılgın ve müsrif, fakat zevk sahibi bir aşık gibi oda güzelliğinin şuuruna erdiği bu şehre su seslerinden çelenkler, avizeler, sabahların uyanışına inci dizileri gibi dökülen ve akşamların gurbetinde büyük mücevherlerin parıltısıyla tutuşan gerdanlıklar hediye etmiş. İstemiş ki günün her saatinde bu çeşmelerle, kendi ikbalperest ve mustarip ruhunun, doğduğu ve büyüdüğü şehirden uzak, hayat ve harekete yabancı bir menfada tükenmeye mahkûm ruhunun feryatlarını gelen geçen anlasın. Bu ses onlara ömrün büyük dönüm noktalarını, mevsimlerin güzelliğini ve hayatın fâniliğini söylesin. Büyülü bakışlı arzudan, zalim ölümden bahsetsin, tenha gece saatlerinde acı nefis muhasebelerine dalsın, aldatıcı ikbali, haşin bilekli talihi terennüm etsin. Kim bilir belki de bizzat kendisi her şeye ve herkese küskün geçirdiği acı ve uzun uzlet saatlerinde bu iki yüz çeşmenin sesini muhayyilesinde bir kanunun telleri gibi ayarlamaya çalışır ve bu hayalî musikiden kâh mehtaplı Boğaz gecelerini canlandıran altın hışırtılı nağmeler çıkartır, kâh onda İstanbul sabahlarını o kadar nuranî yapan ezan seslerinin bir aksini arar, ona ömrünün macerasınınakledecek feryatları huzursuz ruhunda kopan fırtınaların çığlıklarını emanet eder ve sonra hepsini birden, birdaha göremeyeceğini çok iyi bildiği ve hasretini çektiği İstanbul'a bu güzeller güzeli şehre ithaf ederdi.
Zavallı Aziz Efendi! Şimdi onu Bursa sokaklarında, arkasında Bursa vakıflarında çalışan mimar, kalfa ve su yolcularının teşkil ettiği küçük bir kalabalıkla dolaşır ve bu iki yüz çeşmenin yerlerini bir bir işaret ederkengörüyor gibiyim. Şüphesiz ara sıra başını kaldırıyor, açık Bursa havasından billur renkli kavislerin birbirinikatedeceğini, büyük toplanış noktalarını ve hepsinin birden bu şehrin semasında yapacağı ahenkli âlemidüşünerek bir orkestra şefinin ve bir iç âlem mimarının gururuyla gülümsüyordu.”
Kara Çelebizade’nin Bursa’daki izleri
Kara Çelebizade’nin Bursa’daki izleri Babasıyla başlar. Bugün Bursa’mızın doğu yakasının merkezi ayrım noktası olan Setbaşı Meydanı’ndaki cami Abdülaziz Efendi’nin camisidir. Esasında babası Rumeli kazaskeri Kara Çelebizade Hüsamettin Efendi yaptırmış olmasına rağmen kapsamlı onarımı oğlu Abdülaziz Efendi yaptırdığı için caminin onun eseri olduğu bazı kaynaklarda geçmektedir. Setbaşı’yla özdeşleşen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi’nin ismi yine o tarafta bulunan kendi yaşadığı konakla da anılmış. Kepecioğlu bu konağın Setbaşı köprüsünden Işıklar’a çıkan yol üzerinde olduğunu söyler. Babası Hüsamettin Efendi Emir Sultan camisinin giriş kapısının hemen yanı başında yatmaktadır. Emir Sultan Camii’ne girenlerin çoğu kapının hemen yanında Osmanlının ilmiye sınıfından önemli bir ailesi olan Kara Çelebizadelerden Hüsamettin Efendi’nin burada yattığından bî-haberdir. Peki, daha önemlisi Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi’nin mezarı nerededir?
Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi gibi Osmanlı siyasetine 4 padişah döneminde etki etmiş büyük bir şeyhülislamın mezarı bugün maalesef yoktur. Neden mi? Çünkü Kara Çelebizade’nin defnedildiği Deveciler Mezarlığı 1940’lı yıllarda kaldırılınca burada onlarca ünlü ismin mezarı yok olduğu gibi Şeyhülislam’ın mezarı da yok olmuştur. Kaynaklardaki tariflere bakılırsa şimdiki Abdal Mehmet Camii’nin hemen arka tarafındaki bıçakçılar otoparkının olduğu yerde bulunduğu tahmin edilebilir. Ancak mezarı ulaşmamış olsa da Abdal Mehmet Cami civarında Kara Çelebizade’den günümüze önemli bir hatıra ulaşmıştır. Belki de ulaşan hatıraların en önemlisidir. Çünkü Abdal Mehmet Camii’nin hemen yanındaki çeşmede Abdülaziz Efendi’nin yaptırdığı çeşmelerden günümüze ulaşan tek çeşme kitabesi bulunmaktadır. Caminin hemen yanındaki bu çeşme yeni yapılmış olsa da kitabesi rahatça okunabilmekte ve o da ilginç bir hikâyeye sahip bulunmaktadır. Çünkü bu kitabe, 1980 yılında caminin avlusunda toprağa gömülü olarak bulunmuş ve daha sora yine kaybolmuştu. 2003 yılında Muradiye Külliyesi’nin haziresinde atılı vaziyette yeniden ortaya çıkarılmıştır. 2009 yılında da Büyükşehir Belediyesi’nin duyarlılığı sayesinde Abdal Camii’nin avlusuna bir çeşme inşa edilmiş ve kitabesi de asıl yerine kavuşmuştur. Ama çeşmenin aslında Abdal Camii'nin karşısında yer alan Abdal Türbesi'nin doğu duvarına bitişik olduğu bilinmektedir . Çelebizade’nin yaptırdığı 40 çeşmeden günümüze ulaşmış tek Çeşmenin kitabesi şöyledir:
Şeyhülislâm Azîz-i âlem
Etti ma’mûr bir nice vîrâne
Çok eser etti Hudâ ede kabûl
Hayrdır çün kalacak insâne
Kıldı bu âbı revan hem tâ kim
Teşneler nûş ede kane kane
Hâtif-i gayb dedi târîhin
Nûş-ı cân olsun içen atşâne
H.1062-M.1652
Bunun haricinde Ulucami’nin avlusunda da çeşmeler yaptırdığı bilinen Abdulaziz Efendi’nin, caminin iç kısmındaki büyük şadırvanın da yaptırıcısı olduğu rivâyet edilse de kesin değildir.
En Çok Okunan Haberler