SON DAKİKA
Hava Durumu

Hukukun varlığı

Yazının Giriş Tarihi: 17.12.2022 21:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.12.2022 21:13

“Şeri mahkemelerin olduğu dönemde, yargılama usul kanunu yoktu, kadı efendi başına buyruktu, şeri kanunlar keyfi uygulamalar için elverişliydi, mahkeme kararları sonunda adalet değil yeni bir mağduriyet örneği ortaya çıkardı.” Daha bunun gibi nice örneklerle şeri kanunların ve mahkemelerinin insan hakları için, temel engellerden başlıcası olduğu anlatılmaktadır. Bu anlatılanlar arasında elbette isabetli olanlar gibi abartılanlar da vardır.


Ancak bütün bunlara bir çare olsun diye Avrupa’da ki benzerleri örnek alınarak, Tanzimat döneminde Şeri Mahkemeler kaldırılmadan ama Şeri Mahkemelerin yetkilerinin önemli bir kısmının verildiği, Nizami Mahkemeler kurulmuştur. Şeri Mahkemeler şeklen, ismen bir yüzyıl daha devam ederken, adalet beklenen Nizami Mahkemelerin kararları ile yeni mağduriyetler ve zulüm örnekleri çıkıp gelmiştir.


Derken ölü önderin, Şeri Mahkemelerin ismen bile olsa varlığını adalet için kaygı nedeni bildiğinden, “şeri mahkemeler, kapatılacak” demesiyle kapatılmış, meydan bütünüyle Nizami mahkemelere kalmıştır. Nizami mahkemelerin kız kaçırmadan, öküz çalmaya, oradan muhaliflerin defterinin dürülmesi gibi, oldukça geniş yelpazeli örneklerinin tümünü bünyesinde toplayan adında istiklal olsa bile kendisi doğrudan Ankara’nın çansarayına bağlı mahkemeler eliyle, Kuyucu Murat Paşaları mumla aratan zulüm örnekleri taammüden işlenmiştir. İşte bu dönemleri göz yaşları içinde heyecanla anıp arayanlar, kendileri hakkında ki mahkeme kararlarına itiraz için yeri göğü inletirken, karşı mahalle için verilen kararları “adaletin tecellisi” gibi görüp alkışlamaktadırlar.


İstiyorlar ki mahkemeler eskiden olduğu gibi yalnızca Çansarayına bağlı kalsın. Oradan esmiş yellere göre, kararlar alıp herkesi sustursun. Hukukun evrensel kuralları gibi, toplumun istikrar ve güveni gibi temel konular yok sayılmaya devam edilsin. Zaten bunun içinde bütün mahkeme salonlarında CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın posterleri, büstleri asılmış, onun olduğu var sayılan sözleri duvarlara yazılmıştır.


Edep/terbiye ve nezaket kurallarını herkes için değil, yalnızca karşı oldukları kesim için geçerli saymaktadırlar. Kendilerini her zaman ayrıcalıklı ve hukukun üstünde gördükleri için, yaptıkları işlerin, söyledikleri densiz sözlerin yargılama konusu yapılmasını “siyaset” olarak görmektedirler. Siyaset, örfi hukukta suçlu sayılan kişinin idam edilmesiydi. Bu yüzden siyaset meydanı, siyaset ağacı doğrudan darağacı veya idam yeri demekti.


Görünen odur ki adaletin en önemli eksiği, kendisini evrensel, tabii hukuka bağlı saymayışıdır. Sorunun temeli buradan kaynaklanmaktadır. Evrensel, tabii hukuk kurallarına bağlılık yerine, ölü öndere bağlılık, mahkemeleri adaletin dışına çıkarıp bir öç alma yeri haline getirmektedir. Hakim teminatının varlığı, yargıçları kafasına göre esip gürleyen kimseler durumuna getirdiği gibi, hakim teminatının yokluğu da bu sefer aynı yargıçları özgür iradeden yoksun, adaletten kaçan, vicdanları kanatan bir mekanizmaya dönüştürmektedir. Ne kadar seçici davranılsa da yargıçlar da bu toplumun birer parçasıdır. Toplumda ki tartışmalardan, yargıçların tümüyle bağımsız kalarak, işlerini yapabileceklerini düşünmek, gerçekçi değildir. Bunun çaresi temyiz merhalesinin daha etkili ve daha çabuk işler hale getirilmesidir. Neredeyse bir insan ömrünü dolduran yargılama sürelerinin, bir de temyiz aşamasının eklenmesiyle artık adaletin kör topal halinden bile yoksun bir sonucunu kaçınılmaz ettiğinin sayısız örnekleri vardır.


Evrensel hukuk kurallarının temeli, hukuk önünde herkesin eşit olmasıdır. Hukuk önünde kimsenin ayrıcalıklı olmamasıdır. Bir fiil yanlış ise herkes için yanlış, bir sözün söylenmesi suç ise herkes için suç sayılarak, ona göre mahkemelerin karar almasıdır. Bizim taraftan birisinin işlediği yanlışı mahkemeler görürse ya da söylediği saldırgan, kaba tahkir edici bir kötü sözü söylerse, mahkemelerin bunları yok saymasını beklemek adalete karşı büyük bir kötülüktür.


Mahkemeler elbette kararlarını günlük siyasi tartışmaların dışında kalarak almalıdır. Mahkemeleri diğer heyetlerden farklı eden temel özelliklerinden birisi de budur. Mahkemeler aldığı bir kararla, bir kişiyi haksız yere cezalandırdığında kendi varlık sebebine karşı önemli bir kötülük yapmış olur. Aynı mahkemeler bir kişiyi siyasi avantajlı durumuna taşıyacak kararları da alamazlar, almamalılar. Çünkü böyle bir karar ile siyasetin tarafı durumuna gelmiş olmaktadırlar.


Trafik suçu işlemiş olan bir kişinin durumu, siyaset konusu yapılamaz. Çünkü dünyanın her tarafında trafik kurallarına herkesin uyması bir zorunluluktur. Bu kuralları çiğneyenlerin, cezalandırılmasına da herkes rıza göstermeli adaletin icabı bilmelidir. Kişilere hakaret, aşağılama, sözlü saldırı da trafik kurallarının çiğnenmesi gibi evrensel bir suçtur. Siyasi bir tarafı yoktur. Bizim taraftan birisi bu suçları işler ise görmeyelim hatta cezalandırılmasına “siyaseten yapılıyor” diye şamata çıkaralım tutumu: ilkel, kabileci bir tutumdur. Böyle bir ilkellikle bir kişinin siyasi avantajlı duruma taşınma çabası, ülkenin geleceğine karşı işlenen büyük bir kötülüktür.
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.