Hayvancılık sektörü, gıda üretiminin önemli bir parçası olmasının yanı sıra, küresel ısınmaya katkısı nedeniyle son yıllarda çevresel tartışmaların merkezinde yer alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan araştırmalara göre, dünya genelindeki toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık %14,5’i hayvancılık sektöründen kaynaklanıyor. Bu oran, ulaşım sektörünün küresel emisyonlarına eşit bir seviyede.
Haber Giriş Tarihi: 18.12.2024 15:36
Haber Güncellenme Tarihi: 18.12.2024 15:37
Kaynak:
Fatma Hatun ALTIKARDEŞ
Hayvancılık, özellikle metan (CH₄) ve azot oksit (N₂O) gibi güçlü sera gazlarının salınımında kritik bir rol oynuyor. Sektörün küresel ısınmaya etkisi şu unsurlarla ilişkilendiriliyor:
Geviş Getiren Hayvanların Sindirimi: İnekler, koyunlar ve keçiler gibi geviş getiren hayvanlar, sindirim süreçleri sırasında yüksek miktarda metan gazı üretiyor. Metan, karbon dioksitten (CO₂) 25 kat daha güçlü bir sera gazı etkisine sahip.
Gübre Yönetimi: Hayvan atıklarının birikmesi ve işlenmesi sırasında azot oksit salınıyor. Azot oksit, metandan 300 kat daha güçlü bir küresel ısınma etkisi yaratıyor.
Arazi Kullanımı: Hayvancılık için ormanların kesilmesi ve otlak alanlarının genişletilmesi, karbon tutma kapasitesini azaltıyor ve karbon emisyonlarını artırıyor.
Birleşik Krallık merkezli bir çalışma, 2024 yılında yayımlanan bir raporda, hayvancılık kaynaklı metan emisyonlarının son 50 yılda iki katına çıktığını ortaya koydu. Özellikle artan kırmızı et ve süt ürünleri tüketimi, bu yükselişte etkili oldu. Aynı rapor, hayvancılığın su kaynakları ve toprak sağlığı üzerindeki baskısını da vurguluyor.
Dünya Kaynakları Enstitüsü'ne (WRI) göre, kişi başına düşen et tüketiminin azaltılması, küresel emisyonları %15 oranında düşürebilir. Bu bulgu, sürdürülebilir tarım uygulamalarının önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için hayvancılık sektöründe bazı yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştiriliyor:
Bitki bazlı et ve süt ürünlerinin üretimi, hayvancılığa kıyasla çok daha düşük emisyonla gerçekleşiyor. Örneğin, 2023 yılında dünya genelinde bitki bazlı ürünlerin tüketimi %20 arttı.
Hayvan yemlerinde deniz yosunu gibi metan üretimini azaltan bileşenlerin kullanımı, emisyonları %30’a kadar düşürebiliyor.
Yoğun tarım teknikleri ve agroforestry (tarım-ormanlık entegrasyonu) gibi yöntemlerle ormansızlaşmanın önüne geçmek mümkün.
Kültürlenmiş et teknolojisi, hayvancılık kaynaklı emisyonları büyük ölçüde azaltma potansiyeline sahip. Henüz ticari olarak yaygınlaşmasa da bu teknolojinin 2030 yılına kadar daha erişilebilir hale gelmesi bekleniyor.
Türkiye, büyükbaş hayvancılık sektöründe önemli bir üretici konumunda bulunuyor. Ancak artan çevre bilinci, sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamalarını gündeme getiriyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin coğrafi avantajlarını kullanarak daha az karbon ayak izi bırakan yöntemlere geçiş yapmasının önemli olduğunu vurguluyor. Ayrıca bitki bazlı diyetlerin teşviki, bu geçiş sürecinde bireysel farkındalık yaratmanın bir yolu olarak görülüyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hayvancılık küresel ısınmayı etkiliyor
Hayvancılık sektörü, gıda üretiminin önemli bir parçası olmasının yanı sıra, küresel ısınmaya katkısı nedeniyle son yıllarda çevresel tartışmaların merkezinde yer alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan araştırmalara göre, dünya genelindeki toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık %14,5’i hayvancılık sektöründen kaynaklanıyor. Bu oran, ulaşım sektörünün küresel emisyonlarına eşit bir seviyede.
Hayvancılık, özellikle metan (CH₄) ve azot oksit (N₂O) gibi güçlü sera gazlarının salınımında kritik bir rol oynuyor. Sektörün küresel ısınmaya etkisi şu unsurlarla ilişkilendiriliyor:
Geviş Getiren Hayvanların Sindirimi: İnekler, koyunlar ve keçiler gibi geviş getiren hayvanlar, sindirim süreçleri sırasında yüksek miktarda metan gazı üretiyor. Metan, karbon dioksitten (CO₂) 25 kat daha güçlü bir sera gazı etkisine sahip.
Gübre Yönetimi: Hayvan atıklarının birikmesi ve işlenmesi sırasında azot oksit salınıyor. Azot oksit, metandan 300 kat daha güçlü bir küresel ısınma etkisi yaratıyor.
Arazi Kullanımı: Hayvancılık için ormanların kesilmesi ve otlak alanlarının genişletilmesi, karbon tutma kapasitesini azaltıyor ve karbon emisyonlarını artırıyor.
Birleşik Krallık merkezli bir çalışma, 2024 yılında yayımlanan bir raporda, hayvancılık kaynaklı metan emisyonlarının son 50 yılda iki katına çıktığını ortaya koydu. Özellikle artan kırmızı et ve süt ürünleri tüketimi, bu yükselişte etkili oldu. Aynı rapor, hayvancılığın su kaynakları ve toprak sağlığı üzerindeki baskısını da vurguluyor.
Dünya Kaynakları Enstitüsü'ne (WRI) göre, kişi başına düşen et tüketiminin azaltılması, küresel emisyonları %15 oranında düşürebilir. Bu bulgu, sürdürülebilir tarım uygulamalarının önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için hayvancılık sektöründe bazı yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştiriliyor:
Bitki bazlı et ve süt ürünlerinin üretimi, hayvancılığa kıyasla çok daha düşük emisyonla gerçekleşiyor. Örneğin, 2023 yılında dünya genelinde bitki bazlı ürünlerin tüketimi %20 arttı.
Hayvan yemlerinde deniz yosunu gibi metan üretimini azaltan bileşenlerin kullanımı, emisyonları %30’a kadar düşürebiliyor.
Yoğun tarım teknikleri ve agroforestry (tarım-ormanlık entegrasyonu) gibi yöntemlerle ormansızlaşmanın önüne geçmek mümkün.
Kültürlenmiş et teknolojisi, hayvancılık kaynaklı emisyonları büyük ölçüde azaltma potansiyeline sahip. Henüz ticari olarak yaygınlaşmasa da bu teknolojinin 2030 yılına kadar daha erişilebilir hale gelmesi bekleniyor.
Türkiye, büyükbaş hayvancılık sektöründe önemli bir üretici konumunda bulunuyor. Ancak artan çevre bilinci, sürdürülebilir tarım ve hayvancılık uygulamalarını gündeme getiriyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin coğrafi avantajlarını kullanarak daha az karbon ayak izi bırakan yöntemlere geçiş yapmasının önemli olduğunu vurguluyor. Ayrıca bitki bazlı diyetlerin teşviki, bu geçiş sürecinde bireysel farkındalık yaratmanın bir yolu olarak görülüyor.
(Fatma Hatun Altıkardeş)
Kaynak: Fatma Hatun ALTIKARDEŞ
En Çok Okunan Haberler