Pandeminin hayatımıza etkileri yalnızca sağlık ve ekonomi alanlarında değil, bireylerin ruh sağlığında da derin izler bıraktı. Covid-19 salgını sürecinde uygulanan sosyal kısıtlamalar, fiziksel izolasyon ve belirsizlik ortamı, bireyleri hem psikolojik hem de sosyal açıdan güçlü bir şekilde etkiledi. Özellikle pandemi sonrası dönemde sosyal kaygı vakalarının önemli ölçüde arttığına dair bulgular, uzmanları harekete geçirdi.
Haber Giriş Tarihi: 10.05.2025 17:43
Haber Güncellenme Tarihi: 10.05.2025 17:44
Kaynak:
Fatma Hatun ALTIKARDEŞ
Son yapılan bir araştırmaya göre, pandemi sonrası sosyal etkileşimlere geri dönüş konusunda zorlanan bireylerin sayısında belirgin bir artış gözlemlendi. Araştırma, toplumun farklı yaş gruplarından 2.500 kişiyi kapsadı ve katılımcılar arasında yüzde 42’sinin sosyal ortamlara girerken yoğun bir kaygı yaşadığı saptandı. Bu oran, pandemiden önceki döneme kıyasla neredeyse iki katına çıkmış durumda.
Uzmanlar, bu artışın nedenlerini anlamak için çeşitli faktörlere dikkat çekiyor. Uzun süren izolasyon süreçleri ve azalan yüz yüze etkileşim deneyimi, insanların sosyal becerilerinde veya güven duygusunda zayıflama yaratmış olabilir. Ayrıca, pandemi sırasında edinilen hijyen ve güvenlik kaygıları, kişilerin kalabalık ortamlarda kendilerini güvende hissetmemelerine neden oluyor.
Psikologlar, bu durumun özellikle çocuklar, gençler ve pandemi sürecini kritik yaşam değişimleriyle geçiren kişiler üzerinde daha yoğun bir etki bıraktığını dile getiriyor. Eğitimin uzaktan sürdürülmesi, iş yerlerinde evden çalışma modeline geçiş ve sosyal etkinliklerin iptal edilmesi gibi nedenler bireyleri gerek sosyalleşme pratiğinden uzaklaştırdı gerekse mevcut sosyal çevrelerinden kopardı.
Araştırmacı., pandemi sonrası sosyal kaygının temel belirtilerini şöyle özetliyor: "Kalabalıkta konuşmaktan çekinme, topluluk içine çıkma konusunda tedirginlik hissetme, başkaları tarafından yargılanma korkusu gibi durumlar yaygın olarak görülüyor. Bu belirtiler, kişinin günlük yaşam kalitesini ciddi anlamda etkiliyor."
Uzmanlara göre, sosyal kaygıyı aşmak için bireysel çabalardan toplumsal farkındalık projelerine kadar geniş çaplı adımlar atılması gerekiyor. Farklı sosyal platformlar aracılığıyla destek grupları oluşturmak, bireylerin küçük adımlarla yeniden sosyalleşmesine katkıda bulunabilir. Aynı zamanda terapi ve profesyonel destek almaktan çekinmeme konusunda topluma rehberlik edilmesi büyük önem taşıyor.
Toplum genelinde ruh sağlığı konularının daha fazla gündeme getirilmesi ve ruh sağlığı hizmetlerine erişimde kolaylık sağlanması, pandemi sonrası dönemde ortaya çıkan bu tür kaygıları kontrol altına almak için kritik adımlar arasında yer alıyor. Ancak unutulmamalıdır ki sosyal kaygı; zamana, sabra ve desteğe ihtiyaç duyulan bir süreçtir. Kendi ihtiyaçlarını fark etmek ve gerektiğinde profesyonel yardıma başvurmak bireylerin iyileşme yolculuğunu hızlandıracaktır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Pandemi Sonrası Sosyal Kaygı Vakalarında Patlama
Pandeminin hayatımıza etkileri yalnızca sağlık ve ekonomi alanlarında değil, bireylerin ruh sağlığında da derin izler bıraktı. Covid-19 salgını sürecinde uygulanan sosyal kısıtlamalar, fiziksel izolasyon ve belirsizlik ortamı, bireyleri hem psikolojik hem de sosyal açıdan güçlü bir şekilde etkiledi. Özellikle pandemi sonrası dönemde sosyal kaygı vakalarının önemli ölçüde arttığına dair bulgular, uzmanları harekete geçirdi.
Son yapılan bir araştırmaya göre, pandemi sonrası sosyal etkileşimlere geri dönüş konusunda zorlanan bireylerin sayısında belirgin bir artış gözlemlendi. Araştırma, toplumun farklı yaş gruplarından 2.500 kişiyi kapsadı ve katılımcılar arasında yüzde 42’sinin sosyal ortamlara girerken yoğun bir kaygı yaşadığı saptandı. Bu oran, pandemiden önceki döneme kıyasla neredeyse iki katına çıkmış durumda.
Uzmanlar, bu artışın nedenlerini anlamak için çeşitli faktörlere dikkat çekiyor. Uzun süren izolasyon süreçleri ve azalan yüz yüze etkileşim deneyimi, insanların sosyal becerilerinde veya güven duygusunda zayıflama yaratmış olabilir. Ayrıca, pandemi sırasında edinilen hijyen ve güvenlik kaygıları, kişilerin kalabalık ortamlarda kendilerini güvende hissetmemelerine neden oluyor.
Psikologlar, bu durumun özellikle çocuklar, gençler ve pandemi sürecini kritik yaşam değişimleriyle geçiren kişiler üzerinde daha yoğun bir etki bıraktığını dile getiriyor. Eğitimin uzaktan sürdürülmesi, iş yerlerinde evden çalışma modeline geçiş ve sosyal etkinliklerin iptal edilmesi gibi nedenler bireyleri gerek sosyalleşme pratiğinden uzaklaştırdı gerekse mevcut sosyal çevrelerinden kopardı.
Araştırmacı., pandemi sonrası sosyal kaygının temel belirtilerini şöyle özetliyor: "Kalabalıkta konuşmaktan çekinme, topluluk içine çıkma konusunda tedirginlik hissetme, başkaları tarafından yargılanma korkusu gibi durumlar yaygın olarak görülüyor. Bu belirtiler, kişinin günlük yaşam kalitesini ciddi anlamda etkiliyor."
Uzmanlara göre, sosyal kaygıyı aşmak için bireysel çabalardan toplumsal farkındalık projelerine kadar geniş çaplı adımlar atılması gerekiyor. Farklı sosyal platformlar aracılığıyla destek grupları oluşturmak, bireylerin küçük adımlarla yeniden sosyalleşmesine katkıda bulunabilir. Aynı zamanda terapi ve profesyonel destek almaktan çekinmeme konusunda topluma rehberlik edilmesi büyük önem taşıyor.
Toplum genelinde ruh sağlığı konularının daha fazla gündeme getirilmesi ve ruh sağlığı hizmetlerine erişimde kolaylık sağlanması, pandemi sonrası dönemde ortaya çıkan bu tür kaygıları kontrol altına almak için kritik adımlar arasında yer alıyor. Ancak unutulmamalıdır ki sosyal kaygı; zamana, sabra ve desteğe ihtiyaç duyulan bir süreçtir. Kendi ihtiyaçlarını fark etmek ve gerektiğinde profesyonel yardıma başvurmak bireylerin iyileşme yolculuğunu hızlandıracaktır.
(Fatma Hatun Altıkardeş)
Kaynak: Fatma Hatun ALTIKARDEŞ
En Çok Okunan Haberler