Son yıllarda dijital platformlarda artarak devam eden linç kültürü, özellikle genç bireylerin ruh sağlığı ve sosyal yaşamı üzerinde ciddi etkiler bırakıyor. Gelişen teknolojiyle birlikte sosyal medya, bireylerin iletişim kurma ve kendini ifade etme yöntemlerini dönüştürürken, aynı zamanda yeni türde sorunları da beraberinde getiriyor. Dijital şiddet olarak adlandırılan bu olguların başında linç kültürü yer alıyor.
Haber Giriş Tarihi: 04.05.2025 13:02
Haber Güncellenme Tarihi: 04.05.2025 13:03
Kaynak:
Ayşe CANDAN
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK) 2022'de gerçekleştirdiği "Gençlik ve Dijital Deneyimler" adlı araştırmaya göre, gençler sosyal medyada en çok "dışlanma", "hakaret", "alay edilme" ve "laf atma" gibi davranışlarla karşılaşıyor. Araştırmaya katılan 15-24 yaş arası gençlerin yüzde 68'i, dijital platformlarda en az bir kez bu tür bir olumsuz deneyim yaşadığını ifade ediyor. Veriler, özellikle gençlerin bu durum karşısında yalnızlık, depresyon ve özgüven eksikliği gibi ciddi psikolojik sonuçlarla karşı karşıya kaldığını gösteriyor.
Uzmanlar, bu tür dijital şiddet olaylarının özellikle sosyal medya kullanımının yaygın olduğu ergenlik döneminde bireylerin kimlik gelişimini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekiyor. Psikologlar, gençlerin sosyal kabul görme ihtiyacındaki artışın ve sosyal medya bağımlılığının bu sorunları beslediğini belirtiyor.
Araştırmanın ilgi çeken bir diğer bulgusu ise dijital şiddetin temel kaynakları üzerine odaklanıyor. Gençlerin yüzde 45'i maruz kaldıkları olumsuz içeriklerin anonim hesaplar üzerinden gerçekleştirildiğini söylerken, yüzde 32'si aynı saldırgan tutumları tanıdığı kişilerden gördüğünü ifade ediyor. Bu durum, linç kültürünün anonimlik avantajıyla nasıl güçlendiğini ortaya koyuyor.
Sosyal medya şirketleri ve karar alıcı kurumlara da bu noktada büyük sorumluluk düşüyor. BTK uzmanlarına göre, bilinçli medya kullanımı eğitimi, toplumsal farkındalığın artırılması ve yasal düzenlemelerle dijital şiddetin önüne geçmek mümkün olabilir. Bunun yanında, bireysel düzeyde empati becerilerinin geliştirilmesi ve çevrim içi iletişimde daha yapıcı yaklaşımların teşvik edilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Uzmanlar ayrıca ailelerin rolüne de dikkat çekiyor. Dijital çağın çocukları olarak adlandırılan Z kuşağı üzerinde ebeveynlerin etkisi büyük. Çocuklarının sosyal medya alışkanlıklarını kontrol altında tutan ve onlara destek olan ailelerin, dijital şiddetle mücadelede belirleyici bir rol oynadığı belirtiliyor.
Linç kültürü yalnızca bireyler arasında değil, toplumsal düzeyde kin ve ayrımcılığı körükleyerek sosyal bağların zayıflamasına da neden oluyor. Daha sağlıklı iletişim ortamları yaratmak ve gençleri dijital şiddetten korumak için toplumun her kesimine önemli görevler düşüyor. Eğitim kurumlarından medya şirketlerine, ebeveynlerden gençlere kadar herkesin bu konuda elini taşın altına koyması gerekiyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sosyal medyada linç kültürü gençleri tüketiyor
Son yıllarda dijital platformlarda artarak devam eden linç kültürü, özellikle genç bireylerin ruh sağlığı ve sosyal yaşamı üzerinde ciddi etkiler bırakıyor. Gelişen teknolojiyle birlikte sosyal medya, bireylerin iletişim kurma ve kendini ifade etme yöntemlerini dönüştürürken, aynı zamanda yeni türde sorunları da beraberinde getiriyor. Dijital şiddet olarak adlandırılan bu olguların başında linç kültürü yer alıyor.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK) 2022'de gerçekleştirdiği "Gençlik ve Dijital Deneyimler" adlı araştırmaya göre, gençler sosyal medyada en çok "dışlanma", "hakaret", "alay edilme" ve "laf atma" gibi davranışlarla karşılaşıyor. Araştırmaya katılan 15-24 yaş arası gençlerin yüzde 68'i, dijital platformlarda en az bir kez bu tür bir olumsuz deneyim yaşadığını ifade ediyor. Veriler, özellikle gençlerin bu durum karşısında yalnızlık, depresyon ve özgüven eksikliği gibi ciddi psikolojik sonuçlarla karşı karşıya kaldığını gösteriyor.
Uzmanlar, bu tür dijital şiddet olaylarının özellikle sosyal medya kullanımının yaygın olduğu ergenlik döneminde bireylerin kimlik gelişimini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekiyor. Psikologlar, gençlerin sosyal kabul görme ihtiyacındaki artışın ve sosyal medya bağımlılığının bu sorunları beslediğini belirtiyor.
Araştırmanın ilgi çeken bir diğer bulgusu ise dijital şiddetin temel kaynakları üzerine odaklanıyor. Gençlerin yüzde 45'i maruz kaldıkları olumsuz içeriklerin anonim hesaplar üzerinden gerçekleştirildiğini söylerken, yüzde 32'si aynı saldırgan tutumları tanıdığı kişilerden gördüğünü ifade ediyor. Bu durum, linç kültürünün anonimlik avantajıyla nasıl güçlendiğini ortaya koyuyor.
Sosyal medya şirketleri ve karar alıcı kurumlara da bu noktada büyük sorumluluk düşüyor. BTK uzmanlarına göre, bilinçli medya kullanımı eğitimi, toplumsal farkındalığın artırılması ve yasal düzenlemelerle dijital şiddetin önüne geçmek mümkün olabilir. Bunun yanında, bireysel düzeyde empati becerilerinin geliştirilmesi ve çevrim içi iletişimde daha yapıcı yaklaşımların teşvik edilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Uzmanlar ayrıca ailelerin rolüne de dikkat çekiyor. Dijital çağın çocukları olarak adlandırılan Z kuşağı üzerinde ebeveynlerin etkisi büyük. Çocuklarının sosyal medya alışkanlıklarını kontrol altında tutan ve onlara destek olan ailelerin, dijital şiddetle mücadelede belirleyici bir rol oynadığı belirtiliyor.
Linç kültürü yalnızca bireyler arasında değil, toplumsal düzeyde kin ve ayrımcılığı körükleyerek sosyal bağların zayıflamasına da neden oluyor. Daha sağlıklı iletişim ortamları yaratmak ve gençleri dijital şiddetten korumak için toplumun her kesimine önemli görevler düşüyor. Eğitim kurumlarından medya şirketlerine, ebeveynlerden gençlere kadar herkesin bu konuda elini taşın altına koyması gerekiyor.
(Ayşe Candan)
Kaynak: Ayşe CANDAN
En Çok Okunan Haberler