Turizm sektörü, ekonomik büyümenin önemli lokomotiflerinden biri olmasının yanı sıra, doğa ve kültür ile güçlü bir bağa sahiptir. Bilinçli ve sürdürülebilir bir turizm yaklaşımı, hem yerel ekonomilerin gelişmesine hem de doğal ve kültürel mirasın korunmasına olanak tanıyor. Ancak plansız bir turizm anlayışı, bu değerleri tehdit altına sokabiliyor.
Haber Giriş Tarihi: 04.12.2025 16:43
Haber Güncellenme Tarihi: 04.12.2025 16:43
Kaynak:
Ramazan Gültaş
Son yıllarda yapılan araştırmalar, turistlerin tercihlerini giderek daha fazla çevre duyarlılığı ve otantik kültürel deneyimler üzerine yoğunlaştırdığını ortaya koyuyor. Özellikle doğa turizmi, pandemi sonrası dönemde ciddi bir yükseliş trendine girdi. Avrupa Turizm Komisyonu'nun yayımladığı rapora göre, turistlerin yüzde 62'si doğaya daha duyarlı tatil seçeneklerini tercih ettiğini belirtiyor. Türkiye’den de güncel veriler bunu destekler nitelikte; Doğu Karadeniz yaylalarından Kapadokya’nın peribacalarına kadar geniş yelpazede ziyaretçi artışı dikkat çekiyor.
Bununla birlikte, kültürel turizm hala en cazip seçeneklerden biri olma özelliğini koruyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yapılar, müzeler ve kültürel festivaller, her yıl milyonlarca turisti kendine çekiyor. Ancak tüm bu yoğun talepler, hem doğal alanları hem de tarihi eserleri bir baskı altına alıyor. Konunun uzmanları, bilinçsiz ziyaretlerin ve yoğun turistik faaliyetlerin bu tip miraslara zarar verebileceğine vurgu yapıyor.
Nitekim Türkiye Ekonomik Politikaları Araştırma Vakfı tarafından yapılan yakın tarihli bir çalışma, özellikle deniz kenarındaki popüler tatil bölgelerinde yapılaşmanın arttığını ve buralardaki ekosistemin bozulma riski ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Benzer şekilde, turizm gelirlerinden yeterince pay alamayan yerel toplulukların ekonomik fayda elde edememesi de başka bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Uzmanlar bu noktada, sürdürülebilirliği merkeze alan yeni politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bilinçli turizm uygulamalarıyla hem doğanın korunması hem de yerel kültürün yaşatılması mümkün. Bunun yanı sıra hükümetlerin ekolojik denetimi sıkılaştırması ve turizm yatırımlarını yerel yönetimlerle daha uyumlu hale getirmesi önemli adımlar arasında gösteriliyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Turizm doğa ve kültür üzerinde yükselir
Turizm sektörü, ekonomik büyümenin önemli lokomotiflerinden biri olmasının yanı sıra, doğa ve kültür ile güçlü bir bağa sahiptir. Bilinçli ve sürdürülebilir bir turizm yaklaşımı, hem yerel ekonomilerin gelişmesine hem de doğal ve kültürel mirasın korunmasına olanak tanıyor. Ancak plansız bir turizm anlayışı, bu değerleri tehdit altına sokabiliyor.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, turistlerin tercihlerini giderek daha fazla çevre duyarlılığı ve otantik kültürel deneyimler üzerine yoğunlaştırdığını ortaya koyuyor. Özellikle doğa turizmi, pandemi sonrası dönemde ciddi bir yükseliş trendine girdi. Avrupa Turizm Komisyonu'nun yayımladığı rapora göre, turistlerin yüzde 62'si doğaya daha duyarlı tatil seçeneklerini tercih ettiğini belirtiyor. Türkiye’den de güncel veriler bunu destekler nitelikte; Doğu Karadeniz yaylalarından Kapadokya’nın peribacalarına kadar geniş yelpazede ziyaretçi artışı dikkat çekiyor.
Bununla birlikte, kültürel turizm hala en cazip seçeneklerden biri olma özelliğini koruyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yapılar, müzeler ve kültürel festivaller, her yıl milyonlarca turisti kendine çekiyor. Ancak tüm bu yoğun talepler, hem doğal alanları hem de tarihi eserleri bir baskı altına alıyor. Konunun uzmanları, bilinçsiz ziyaretlerin ve yoğun turistik faaliyetlerin bu tip miraslara zarar verebileceğine vurgu yapıyor.
Nitekim Türkiye Ekonomik Politikaları Araştırma Vakfı tarafından yapılan yakın tarihli bir çalışma, özellikle deniz kenarındaki popüler tatil bölgelerinde yapılaşmanın arttığını ve buralardaki ekosistemin bozulma riski ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Benzer şekilde, turizm gelirlerinden yeterince pay alamayan yerel toplulukların ekonomik fayda elde edememesi de başka bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Uzmanlar bu noktada, sürdürülebilirliği merkeze alan yeni politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bilinçli turizm uygulamalarıyla hem doğanın korunması hem de yerel kültürün yaşatılması mümkün. Bunun yanı sıra hükümetlerin ekolojik denetimi sıkılaştırması ve turizm yatırımlarını yerel yönetimlerle daha uyumlu hale getirmesi önemli adımlar arasında gösteriliyor.
(Ramazan Gültaş)
Kaynak: Ramazan Gültaş
En Çok Okunan Haberler