SON DAKİKA
Hava Durumu

Vahdeddin'in İktidar Mücadelesini Kaybetmesi

Yazının Giriş Tarihi: 17.11.2022 20:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.11.2022 20:48

Tekrarda fayda var; Birinci Dünya Savaşının galipleri İtilaf devletleri, mağlup ettikleri Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile 1919-1920’de, kendileri ile savaşan hanedanlıkları yıkarak adı geçen ülkelerde cumhuriyet idareleri kurmuşlardır. Sıranın Osmanlı Devletine geldiğini Vahdeddin ve çevresi görememiş, anlayamamıştır.


Mudanya Mütarekesi’ne kadar hem Ankara hem de İstanbul hükümetiyle iş tutan İngilizler, 11 Ekim 1922’de bu Mütarekeyi Ankara Hükümeti ile yaparak, resmen Osmanlı’nın üzerini çizmiş oldular. İngilizler güya Osmanlı Padişahının arkasında, Kemal Paşa’ya karşı mücadele etmiştir. Mudanya Mütarekesi bu hikayenin öyle olmadığını göstermiştir.


1 Kasım 1922’de TBMM’de Kemal Paşa’nın “ihtimal bazı kafalar kesilecektir” diye milletvekillerini tehdit etmesinin ardından, padişahlık kaldırılmıştır. Yani Osmanlı Devleti bu karar ile yıkılmıştır. Osmanlı Devleti’ni işgalciler değil, Ankara Hükümeti yıkmıştır. Vahdeddin böylece TBMM kararı ile sultanlığını kaybetmiştir. Geçici olarak Sadece halifeliği kalmıştır. Aslında o halifeliğin meşruiyeti ve gerçekçiliği de apayrı bir konudur.


6 Kasım 1922’de muhalif gazeteci eski bakan Ali Kemal, İstanbul’dan kaçırılıp İzmit’te linç edilmiştir. Mezarı bile o gün bugün bilinmemektedir. İnfaz edilen muhaliflerin mezarlarını saklamak, bir Ankara geleneği ya da Ankara kriteri olmuştur. Ankara’da ki idarenin muhalefete ve basına karşı nasıl bir tutum içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Yeni Türkiye’de muhaliflerin akıbeti, bu linç olayı ile gösterilmiştir.


İngiliz işgali altındaki İstanbul’dan Vahdeddin’in gitmesi, sorunsuz bir şekilde Kemal Paşa’nın mutlakıyet idaresinin kurulması demektir. Ali Kemal olayından sonra Vahdeddin, kendi akıbetinden korkmuş olabilir. 945’de Büveyhiler Bağdat’ı işgal ederek Abbasi Halifesi Müstekfibillah’ın gözlerine mil çektirip katletmişti ama işgal öncesinde halife bir yere kaçmamıştır. 1258’de Moğollar Bağdat’ı işgal ettiğinde, Abbasi halifesi Müsta’sım, Bağdat’tan kaçmadı, işkenceyle katledildi. 16 Kasım 1922’de ise Halife Vahdeddin, Ankara hükümetinden duyduğu korkudan dolayı, işgalci İngilizlerin generali Harington’dan, İstanbul’u terk etmesi için yardım istemiştir.


General bunu cana minnet bilmiştir. İngilizler, Osmanlı hanedanından böylece intikam almıştır. Vahdeddin, HMS Malaya gemisi ile İngilizlerin eşliğinde yine İngiliz işgalinde olan Malta adasına götürülmüştür. Vahdeddin’in işgalci İngilizlerden yardım isteyerek İstanbul’dan ayrılması, Türkler ve bütün Müslümanlar için bir utanç nedeni olmalıdır. Vahdeddin, giderek muhtemel bir iç savaşı engelledi denilebilir. Nitekim Necip Fazıl Kısakürek, Kadir Mısıroğlu bu görüşü savunmuştur. Bu görüşte bir doğruluk payı vardır. Ancak Vahdeddin giderek, Kemal Paşa’nın tek kişilik mutlakıyet idaresinin son halkasını tamamlamıştır.


Kemal Paşa, bütün siyasi ve hatta askeri kariyerini Vahdeddin’e borçludur. Vahdeddin’in yaveri sıfatıyla, onun verdiği unvan ve yetkilerle elde ettiği iktidar gücünü, Vahdeddin’i dolayısı ile Osmanlıyı tasfiyede kullanmıştır. 1922’den itibaren Türkiye’de başlamış olan mutlakıyetten, Vahdeddin de sorumludur. Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesinde, Vahdeddin ve Damat Ferit Paşa’nın tayin edici rolünü hatırlayanlar, bilahare Türkiye’de kurulan Kemalci mutlakıyet idaresinde de Vahdeddin ve Damat Ferit’in hissesini teslim etmelidirler.


Vahdeddin, Malta’dan Hac için gittiği Arabistan’da 1923’de yayınladığı bildiri de “Kemal Paşa’nın Suriye-Filistin bozgununda yüz kızartıcı sorumluluğundan” söz etmiştir. Ancak bu sorumluluğu neden 1919’da hatırlamadığını, olağan üstü yetkilerle Kemal Paşa’yı donatarak Samsun’a göndermiş olduğunu açıklamamıştır.
İslami kesim içinde bazıları her nedense son yüzyılı Vahdeddin’in savunması ile geçirmiştir. Evet Vahdeddin bir hain değildir. Ama onda bir kahramanlık kumaşı da yoktur. Olup bitenleri anlayacak siyasi bir akılda yoktur. İttihatçılara karşı tarifsiz bir kin ve düşmanlığı vardır. Kemal Paşa’nın İttihatçı olmadığına inanmıştır. Kemal Paşa eliyle İttihatçıların ordu içindeki etkilerinin yok edilmesini, beklemiştir. Bu beklenti ile Kemal Paşa’ya sınırsız yetkiler verip Samsun’a göndermiştir. Paşa ise o yetkileri ve Vahdeddin’in yaveri gibi unvanlarını, Vahdeddin’i tasfiye için kullanmıştır.


Vahdeddin siyasi öngörüsüzlüğün kurbanı olarak, yoksulluk içinde son yıllarını geçirmiştir. Ölünce cenazesine, alacaklılar haciz koydurup, birkaç gün cenazenin kaldırılmasını engellemiştir. Vahdeddin’in cenazesi ancak Hindistanlı bir Müslümanın yardımları ile kaldırılmıştır. Kemalci mutlakıyet idaresi, Vahdeddin’in cenazesinin İstanbul’a getirilmesini engellemiştir. Bu aslında cenazeden duyulan bir korkudan dolayıdır. Kemal Paşa, Osmanlıdan kalan sarayları çok sevmiştir. Hatırlanmalıdır ki onlardan birisinde, Dolmabahçe sarayında ölmüştür.


Türkiye yüzyıldan beri resmi olarak, sabah akşam Kemalci mitoloji uğruna Vahdeddin’e sövüp saymıştır. Artık bundan vazgeçmelidir. Bunun için Vahdeddin’in cenazesi Şam’dan getirilip İstanbul ya da Bursa’ya defin edilmelidir. İngilizlerin uzun süre, hem Ankara hem de İstanbul hükümetleri ile iş tutar gibi yaptıklarını ama son tercihlerini Ankara hükümetinden yana yaptıkları için, ona son bir hizmet olarak Vahdeddin’i Malta’ya götürdüklerini görmelidir. Vahdeddin’e sövüp saymak Türkiye’nin itibarını arttırmamıştır. Vahdeddin, Kemal Paşa ile yaptığı iktidar mücadelesini kaybettiği için kendisi hain ilan edilmiştir.
 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.