İstanbul’u soyup soğana çeviren organize örgütün lideri İmamoğlu göreve geldiği 2019’da ilk tiyatrosunu İBB binasında sergilemişti.
İmamoğlu, İBB’nin çay ocağına inerek “ne yemek var bugün” diye sormuş (düşünün yemekhane bile değil çay ocağı) oradaki görevli cevaben “bize musakka size antrikot efendim” diye cevaplamıştı.
Cevabı duyan İmamoğlu “ne demek bize antrikot size musakka? bundan sonra herkes aynı yemeği yiyecek” diye ilk “halkçı” mesajını vermiş hem saf CHP’liler hem de fonla çalışan medya sevinç çığlıkları, sevinç manşetleri atmıştı.
Yemeden, yemeklerden, lokantadan devam edelim.
Teknolojide gelişen yenilikler, yemek tarifleri, Müzik, haber başlıkları gibi konularda yayın yapan Vice News adlı bir dergi için yazılar yazan Obbah Butler 2018 yılının başında dünyanın en çok kullanılan gezi tavsiye uygulamalarından TripAdvisor’da bir restoran kaydı gerçekleştiriyor.
Fakat bir farkla restoran gerçekte yok.
Butler bir web sitesi hazırlıyor. Sosyal medya hesaplarını açıyor. Ve tamamen hayalde var olan restoran hayata geçiyor. İsmi ise “The Shed” yani Kulübe.
Butler, The Shed’in sosyal medya hesaplarında paylaşmak için yemek fotoğrafları çekiyor ancak bunlar da tıpkı restoran gibi gerçek yemek değil. Örneğin güzel bir yemek tabağı gibi sunulan fotoğraflardan biri tuvalet tabletinden oluşuyor enfes gözüken soslar ise tıraş köpüğü.
The Shed’in tanıtımında “Yalnızca Rezervasyonla Hizmet Vermekte Olan” bir restoran olduğu yazıyor ve Butler arkadaşlarına TripAdvisor’a girip The Shed hakkında pozitif yorum yapmalarını istiyor. Pozitif yorumlar arttıkça olmayan restoran The Shed’in puanları yükseliyor. Hal böyle olunca insanların merakı giderek artıyor ve artan takipçiler bu restoranın yemeğini deneyimlemek isteyenler rezervasyon yaptırmak için aramaya başlıyorlar. Ama Butler full kapasite çalıştıklarını ve 6 – 7 hafta sonraya rezervasyon kabul edebileceklerini söylüyor. Bu arada sistematik olarak pozitif yorumlara devam ediyor. Instagram hesabından düzenli olarak paylaşımlar yapıyor ve olmayan restoran The Shed dilden dile yayılmaya başlıyor. Butler sadece bu yalanını aynı şekilde sürdürerek The Shed’i TripAdvisor’da 5 tam puan ve mükemmel yorumlarla Londra’nın bir numaralı restoranı haline getiriyor.
Ve rezervasyon için haftalardır bekleyen müşterilerini arayarak gelmek isterlerse rezervasyonlarını yapabileceğini söylüyor. Tabi ki müşteriler büyük bir mutlulukla rezervasyon taleplerini yineliyorlar. Ortada olmayan restoranın müşterileri gelmeden önce Butler hazırlıklara başlıyor. Evinin arka bahçesini düzenliyor birkaç masa ekliyor, arkadaşlarından serviste yardımcı olmaları için destek istiyor ve dillere destan olan yemekleri için marketten mikrodalgada ısıtılacak hazır yemek çeşitleri alıyor. Müşteriler geldiğinde onları bu özel deneyim için bahçeye götürürken gözlerini bağlıyor. Mikrodalgada ısıttığı yiyecekleri sadece tabaklara koyarak müşterilerine servis ediyor. Bu mükemmel (!) deneyimi yaşayan müşteriler aslında olmayan bir restoranda yedikleri hazır yemeği şöyle değerlendiriyor:
“LONDRA’NIN EN İYİ RESTORANINDA BU DENEYİMİ YAŞAMAK HARİKAYDI”
Gerçekte var olmayan bu restoran örneği; Sanal dünya ve sosyal medya gücünü anlamak için güzel örnek .
Olmayan lokanta hikayesi ile İmamoğlu’nun Kent Lokantaları hikayesi aslında çok benzer iki hikaye Sosyal medyaya bakarsanız CHP’li belediyeler tüm Türkiye’ye kent lokantaları kurmuşlar ve halk ücret ödemeden günde üç öğün yemek yiyor, emekliler oralarda etle tanışıyor. Ama gerçek hayatta durum çok farklı 20 milyon nüfuslu İstanbul’da günde sadece 3 bin kişi, sadece bir öğün yemeği kent lokantasında ve ücretini ödeyerek yiyebiliyor.
Başkana bizden antrikot, emekliye ücreti karşılığında musakka.
Tarihimizin en büyük yolsuzluk ve rüşvet davasını takip ederken, zamanını sosyal medyada geçiren, sadece duymak istediği şeyleri haberleştiren TV kanallarını izleyen, diğer kanalları protesto eden muhalif kesim için İmamoğlu’na hukuk dışı işlem yapılıyor, olay tamamen siyasi.
Yunanlı Filozof Epiktetos’un, “Olaylar önemli değildir, onları algılayışımız önemlidir”sözü geliyor aklıma.
Sosyal medya yaygınlaşmadan önce algılarımız şimdikinden çok çok daha iyiydi, duyduğumuz, gördüğümüz, okuduğumuz olayları akıl süzgecinden geçirir ne olduğunu anlamaya çalışırdık. Ama artık durum çok başka.
Sosyal medya ve sanal dünya algımızı ve dikkatimizi çalıyor, toplumsal olaylara verdiğimiz tepkiler veya olaylara karşı takındığımız tutumlarda yine internet dünyasının bize dayattığı düşünce kalıplarına göre şekil alıyor.
Örgüt liderliğini Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı İBB’de yaşanan asrın yolsuzluk ve rüşvet davası 1990'lı yıllarda yaşansaydı; üniversite öğrencileri, kadınlar, erkekler, yaşlılar velhasıl toplumun büyük çoğunluğu bu çeteyi protesto etmek için ya sokağa çıkar yürüyüş yapardı veya elinden ne geliyorsa o şekilde tepki verirdi.
Ama maalesef bu büyük yolsuzluk ve rüşvet olayı 2025 yılında ortaya çıkınca sokağa dökülenlerde sosyal medya kurbanı olmuş bir vaziyette, maalesef hırsız savunucusu bir görüntü verdiler.
Saraçhane olayları ve ardından şehirlerde organize edilen yürüyüşlerde gençlerin ön saflarda yer alması, üniversite gençliğinin gözaltına alınacak derecede eylemlere destek vermesi tek başına olmasa da özellikle sosyal medya gücüyle açıklanacak bir durum.
Asrın yolsuzluk ve rüşvet skandalında cep telefonlarına indirilen İBB’ye ait bir programla kişisel verilerin ele geçirilmesi olayının toplantı konuşmasını hep beraber dinlemiştik değil mi? O verilerin, yapay zekâ kullanılarak toplumsal olayları yönlendirmede kullanılacak olması akıllara ilginç şeyler getiriyor.
Soruşturmada 133 kişi tutuklandı, tutuklananlardan şu ana kadar 25 kişi etkin pişmanlıktan faydalanarak itirafçı oldu.
İtirafçı olanlar örgütün işleyişini, ne kadar rüşvet VERDİKLERİNİ, kimlere ne zaman, nerede, nasıl ödeme yaptıklarını tek tek ve belgelerle açıkladılar.
Sarılar İnşaat sahibi Ahmet Sarı ifadesinde ne diyor; “İBB’den 3 milyar TL alacağımı tahsil edebilmem için benden rüşvet istediler bende verdim”.
Kime ne zaman, ne kadar rüşvet verdiğini de ayrıntısıyla şöyle anlatıyor;
“Fatih Keleş, 2022 yılı içerisinde, 5 Aralık'ta 1 milyon TL ve 26 Aralık'ta 500 bin TL verdiğini, 2023 yılında; 11-20 Ocak'ta 5'er milyon TL, 8 Mart'ta 4 milyon TL, 16 Mart'ta 3 milyon TL, 24 Nisan'da 1 milyon TL, 6 Ekim, 9 Kasım, 4 Aralık'ta 10'ar milyon TL rüşvet aldı.
12 Ocak- 28 Şubat arasında da 5 seferde olmak üzere 100 milyon TL, 4 Nisan'da 10 milyon TL ve 7 Mayıs'ta 10 milyon TL olmak üzere toplamda 169 milyon 500 bin TL rüşvet aldı.
Ertan Yıldız, 23 Kasım 2022'de 2 milyon TL, 2023 yılına ait; 28 Şubat'ta 2 milyon TL, 10 Nisan'da 5 milyon TL, 7 Eylül'de 2 milyon TL, 10 Ekim'de 5 milyon TL 25 Aralık'ta 10 milyon TL, 2024 yılında ise; 19 Ocak'ta 10 milyon TL, 22 Ocak'ta 17 milyon TL ve 3 Haziran'da 10 milyon TL olmak üzere toplamda 63 milyon TL rüşvet aldı.
Bu yazdığımız şu ana kadar yapılan 25 itiraftan sadece birisi,neler neler var ne rüşvetler ne tehditler, milyonlar havada uçuşuyor, nakit yerine daire rüşveti, rüşvete rağmen verilmeyen oturma izinleri, nakit yerine villa rüşveti inanın yazmak istesek günlerce sürer ve yazı dizisi olur.
Ekrem İmamoğlu’nun liderliğini yaptığı bu suç örgütü, adına SİSTEM dedikleri müthiş bir soygun düzeni kurmuşlar.
Bu soygun düzeni marifetiyle İstanbul’da yaşayan; tüyü bitmemiş yetimin, sokakta çöp karıştırarak geçimini sağlayan garibin gurabanın, tek emekli maaşıyla kirada oturup onurluca yaşamaya çabalayan milyonlarca insanın hakkını çalmışlar.
Aldıkları, çaldıkları hiçbir zaman yetmemiş, buldukça çalmışlar, çaldıkça daha fazla soymuşlar, öyle bir aç gözlülükle saldırmışlar ki; özel uçaklarla partili seyahatler, seyahatlerde kendilerine eşlik eden dans bilgisi sahibi özel hostesler yurtdışında kurulan lokanta zincirleri, şarap üretim tesisleri, yurtdışına kaçırılan paralar.
Çaldıkça sapıtmışlar.
Bu suç örgütü lideri ve çetenin geri kalanlarının tamamı çok zengin insanlar, işte buna kleptomani deniyor, yani zenginlerin hırsızlık yapması.
Son açıklanan MASAK raporu inanılmaz rakamlar açıklıyor, son yüzyılın en büyük soygununu okuyor ve izliyoruz maalesef.
Yazının başında olmayan lokantayı anlatıp oraya gözleri bağlı vaziyette ama rezervasyon yaptırarak yemeğe gelip, mikro dalga fırında ısıtılıp servis edilen hazır yiyeceklerin tadına bakarak.
“LONDRA’NIN EN İYİ RESTORANINDA BU DENEYİMİ YAŞAMAK HARİKAYDI”
diye duygularını anlatan müşterileri düşününce; taşıma sistemle alanlara doldurduğu soyulmuş garibanlara “Ekrem İmamoğlu’na Özgürlük” diye slogan attıran Özgür Özel geliyor aklıma.
Özgür Özel’in sinirleri çok bozuk; parti karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş her bir taraf diğeriyle uğraşıyor, elinde bilgi belge olan soluğu savcılarda alıyor.
Bu ay sonunda görülecek dava ile CHP 38. Kurultayına nasıl şaibe karıştığı, delegelerin nasıl satın alındığı, pavyonlarda para karşılığı nasıl oy toplandığı, oy verirken fotoğraf çekenlere nasıl belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği veya belediyelerde iş sağlandığı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sırtımdan hançerlendim” sözündeki sitemin öznesinin, partinin hangi İmamı olduğu konusu netleşebilir, eğer ay sonuna yetişmezse 7 Temmuz’da bu hançeri sırttan saplayan haini hep birlikte göreceğiz.
Üç maymunu oynamaya gerek yok aslında, bu hançeri saplayanında, bu paraları dağıtanında, fotoğraflara bakarak kadro dağıtanın da (ardından küfür edecek gibi yazdım ama) kim olduğu çok belli değil mi?
Bu kişi; tüm bunları yaptığı için partinin diğer kesimi tarafından yolsuzluk ve hırsızlık suçlamasıyla savcılığa şikâyet edilip, belgeler, bilgiler, deliller ve itiraflar sonucu Silivri dinlenme tesislerinde düzenlenen ön seçimle koğuş başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun liderliğini yaptığı ekip.
Kamuoyunda oluşan kanı; mahkemenin bu kurultayı “oylamaya hile karıştırma ve rüşvet” suçundan iptal ederek kongrenin yok sayılması yönünde bir karar vereceği yönünde.
Ve karar sonucu kongre zamanı var olan yönetim tekrar partinin başına geçecek yani “ben Kemal geliyorum” diye masaya vuran Kılıçdaroğlu tekrar genel başkanlığa geri dönebilir.
Kongreye fesat ve rüşvet karıştıran diğer ekip ise çoktan yedek partiyi hazırladı, partinin adı EKİM Parti.
EKİM adına bakarak Rus devriminin 17 Ekim’i akla gelebilir ama bu partinin o taraklarda bezi yok, onların Ekim’i İstanbul İmamı Ekrem İmamoğlu’ndan esinlenmiş.
Baba parasıyla diploma satın alan, yetimin hakkını yiyerek servetine servet katan, İstanbul’a hizmet için gönderilen paraları siyasi ikbal için delege satın almada kullanan tipin, kuracağı partinin isim hakkı da elbette parayla satın alındı
Özel jetle dansçı hosteslerle yurtdışı partileri yapan İstanbul İmamı, arabasına özel plaka alır gibi parti ismi bulmuş, adam her şeyi satın almak sahip olmak için yaşıyor.
Bankaları vasıtasıyla halkı soyan Cem Uzan dokunulmazlık kazanmak için Recep Tayyip Erdoğan karşıtı bir siyaset izleyerek girdiği seçimlerde yüzde 7.25 oy almıştı, asrın yolsuzluğuna imza atan EKrem’in partisi EKİM yine Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığıyla ne kadar oy alabilir seçim sandığı kurulduğunda göreceğiz, İstanbul İmamı, o günleri içerde görecek elbette.
Selam ve saygıyla
NOT: hani şu olmayan lokanta hakkında sosyal medyada yazılanları okuyup beğenip rezervasyon yaptıran ve gözleri bantlı şekilde ısıtılmış hazır yiyecekleri yiyip “Londra’nın en iyi restoranında bu deneyimi yaşamak harikaydı” diye duygularını bildiren müşteriler vardı ya, sevgili CHP’liler lütfen sosyal medya bilgisiyle hareket etmeyin, Ekrem’in korumalarının kameralara taktığı bantlar gibi sizlerin gözlerinize takılan bantları çıkarın ve gerçekleri görün, bu parti sandığınız parti değil, bu Ekrem sandığınız kurtarıcı filan değil.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdülkadir Karakaya
Başkana antrikot, çalışanlara musakka
İstanbul’u soyup soğana çeviren organize örgütün lideri İmamoğlu göreve geldiği 2019’da ilk tiyatrosunu İBB binasında sergilemişti.
İmamoğlu, İBB’nin çay ocağına inerek “ne yemek var bugün” diye sormuş (düşünün yemekhane bile değil çay ocağı) oradaki görevli cevaben “bize musakka size antrikot efendim” diye cevaplamıştı.
Cevabı duyan İmamoğlu “ne demek bize antrikot size musakka? bundan sonra herkes aynı yemeği yiyecek” diye ilk “halkçı” mesajını vermiş hem saf CHP’liler hem de fonla çalışan medya sevinç çığlıkları, sevinç manşetleri atmıştı.
Yemeden, yemeklerden, lokantadan devam edelim.
Teknolojide gelişen yenilikler, yemek tarifleri, Müzik, haber başlıkları gibi konularda yayın yapan Vice News adlı bir dergi için yazılar yazan Obbah Butler 2018 yılının başında dünyanın en çok kullanılan gezi tavsiye uygulamalarından TripAdvisor’da bir restoran kaydı gerçekleştiriyor.
Fakat bir farkla restoran gerçekte yok.
Butler bir web sitesi hazırlıyor. Sosyal medya hesaplarını açıyor. Ve tamamen hayalde var olan restoran hayata geçiyor. İsmi ise “The Shed” yani Kulübe.
Butler, The Shed’in sosyal medya hesaplarında paylaşmak için yemek fotoğrafları çekiyor ancak bunlar da tıpkı restoran gibi gerçek yemek değil. Örneğin güzel bir yemek tabağı gibi sunulan fotoğraflardan biri tuvalet tabletinden oluşuyor enfes gözüken soslar ise tıraş köpüğü.
The Shed’in tanıtımında “Yalnızca Rezervasyonla Hizmet Vermekte Olan” bir restoran olduğu yazıyor ve Butler arkadaşlarına TripAdvisor’a girip The Shed hakkında pozitif yorum yapmalarını istiyor. Pozitif yorumlar arttıkça olmayan restoran The Shed’in puanları yükseliyor. Hal böyle olunca insanların merakı giderek artıyor ve artan takipçiler bu restoranın yemeğini deneyimlemek isteyenler rezervasyon yaptırmak için aramaya başlıyorlar. Ama Butler full kapasite çalıştıklarını ve 6 – 7 hafta sonraya rezervasyon kabul edebileceklerini söylüyor. Bu arada sistematik olarak pozitif yorumlara devam ediyor. Instagram hesabından düzenli olarak paylaşımlar yapıyor ve olmayan restoran The Shed dilden dile yayılmaya başlıyor. Butler sadece bu yalanını aynı şekilde sürdürerek The Shed’i TripAdvisor’da 5 tam puan ve mükemmel yorumlarla Londra’nın bir numaralı restoranı haline getiriyor.
Ve rezervasyon için haftalardır bekleyen müşterilerini arayarak gelmek isterlerse rezervasyonlarını yapabileceğini söylüyor. Tabi ki müşteriler büyük bir mutlulukla rezervasyon taleplerini yineliyorlar. Ortada olmayan restoranın müşterileri gelmeden önce Butler hazırlıklara başlıyor. Evinin arka bahçesini düzenliyor birkaç masa ekliyor, arkadaşlarından serviste yardımcı olmaları için destek istiyor ve dillere destan olan yemekleri için marketten mikrodalgada ısıtılacak hazır yemek çeşitleri alıyor. Müşteriler geldiğinde onları bu özel deneyim için bahçeye götürürken gözlerini bağlıyor. Mikrodalgada ısıttığı yiyecekleri sadece tabaklara koyarak müşterilerine servis ediyor. Bu mükemmel (!) deneyimi yaşayan müşteriler aslında olmayan bir restoranda yedikleri hazır yemeği şöyle değerlendiriyor:
“LONDRA’NIN EN İYİ RESTORANINDA BU DENEYİMİ YAŞAMAK HARİKAYDI”
Gerçekte var olmayan bu restoran örneği; Sanal dünya ve sosyal medya gücünü anlamak için güzel örnek .
Olmayan lokanta hikayesi ile İmamoğlu’nun Kent Lokantaları hikayesi aslında çok benzer iki hikaye Sosyal medyaya bakarsanız CHP’li belediyeler tüm Türkiye’ye kent lokantaları kurmuşlar ve halk ücret ödemeden günde üç öğün yemek yiyor, emekliler oralarda etle tanışıyor. Ama gerçek hayatta durum çok farklı 20 milyon nüfuslu İstanbul’da günde sadece 3 bin kişi, sadece bir öğün yemeği kent lokantasında ve ücretini ödeyerek yiyebiliyor.
Başkana bizden antrikot, emekliye ücreti karşılığında musakka.
Tarihimizin en büyük yolsuzluk ve rüşvet davasını takip ederken, zamanını sosyal medyada geçiren, sadece duymak istediği şeyleri haberleştiren TV kanallarını izleyen, diğer kanalları protesto eden muhalif kesim için İmamoğlu’na hukuk dışı işlem yapılıyor, olay tamamen siyasi.
Yunanlı Filozof Epiktetos’un, “Olaylar önemli değildir, onları algılayışımız önemlidir”sözü geliyor aklıma.
Sosyal medya yaygınlaşmadan önce algılarımız şimdikinden çok çok daha iyiydi, duyduğumuz, gördüğümüz, okuduğumuz olayları akıl süzgecinden geçirir ne olduğunu anlamaya çalışırdık. Ama artık durum çok başka.
Sosyal medya ve sanal dünya algımızı ve dikkatimizi çalıyor, toplumsal olaylara verdiğimiz tepkiler veya olaylara karşı takındığımız tutumlarda yine internet dünyasının bize dayattığı düşünce kalıplarına göre şekil alıyor.
Örgüt liderliğini Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı İBB’de yaşanan asrın yolsuzluk ve rüşvet davası 1990'lı yıllarda yaşansaydı; üniversite öğrencileri, kadınlar, erkekler, yaşlılar velhasıl toplumun büyük çoğunluğu bu çeteyi protesto etmek için ya sokağa çıkar yürüyüş yapardı veya elinden ne geliyorsa o şekilde tepki verirdi.
Ama maalesef bu büyük yolsuzluk ve rüşvet olayı 2025 yılında ortaya çıkınca sokağa dökülenlerde sosyal medya kurbanı olmuş bir vaziyette, maalesef hırsız savunucusu bir görüntü verdiler.
Saraçhane olayları ve ardından şehirlerde organize edilen yürüyüşlerde gençlerin ön saflarda yer alması, üniversite gençliğinin gözaltına alınacak derecede eylemlere destek vermesi tek başına olmasa da özellikle sosyal medya gücüyle açıklanacak bir durum.
Asrın yolsuzluk ve rüşvet skandalında cep telefonlarına indirilen İBB’ye ait bir programla kişisel verilerin ele geçirilmesi olayının toplantı konuşmasını hep beraber dinlemiştik değil mi? O verilerin, yapay zekâ kullanılarak toplumsal olayları yönlendirmede kullanılacak olması akıllara ilginç şeyler getiriyor.
Soruşturmada 133 kişi tutuklandı, tutuklananlardan şu ana kadar 25 kişi etkin pişmanlıktan faydalanarak itirafçı oldu.
İtirafçı olanlar örgütün işleyişini, ne kadar rüşvet VERDİKLERİNİ, kimlere ne zaman, nerede, nasıl ödeme yaptıklarını tek tek ve belgelerle açıkladılar.
Sarılar İnşaat sahibi Ahmet Sarı ifadesinde ne diyor; “İBB’den 3 milyar TL alacağımı tahsil edebilmem için benden rüşvet istediler bende verdim”.
Kime ne zaman, ne kadar rüşvet verdiğini de ayrıntısıyla şöyle anlatıyor;
“Fatih Keleş, 2022 yılı içerisinde, 5 Aralık'ta 1 milyon TL ve 26 Aralık'ta 500 bin TL verdiğini, 2023 yılında; 11-20 Ocak'ta 5'er milyon TL, 8 Mart'ta 4 milyon TL, 16 Mart'ta 3 milyon TL, 24 Nisan'da 1 milyon TL, 6 Ekim, 9 Kasım, 4 Aralık'ta 10'ar milyon TL rüşvet aldı.
12 Ocak- 28 Şubat arasında da 5 seferde olmak üzere 100 milyon TL, 4 Nisan'da 10 milyon TL ve 7 Mayıs'ta 10 milyon TL olmak üzere toplamda 169 milyon 500 bin TL rüşvet aldı.
Ertan Yıldız, 23 Kasım 2022'de 2 milyon TL, 2023 yılına ait; 28 Şubat'ta 2 milyon TL, 10 Nisan'da 5 milyon TL, 7 Eylül'de 2 milyon TL, 10 Ekim'de 5 milyon TL 25 Aralık'ta 10 milyon TL, 2024 yılında ise; 19 Ocak'ta 10 milyon TL, 22 Ocak'ta 17 milyon TL ve 3 Haziran'da 10 milyon TL olmak üzere toplamda 63 milyon TL rüşvet aldı.
Bu yazdığımız şu ana kadar yapılan 25 itiraftan sadece birisi,neler neler var ne rüşvetler ne tehditler, milyonlar havada uçuşuyor, nakit yerine daire rüşveti, rüşvete rağmen verilmeyen oturma izinleri, nakit yerine villa rüşveti inanın yazmak istesek günlerce sürer ve yazı dizisi olur.
Ekrem İmamoğlu’nun liderliğini yaptığı bu suç örgütü, adına SİSTEM dedikleri müthiş bir soygun düzeni kurmuşlar.
Bu soygun düzeni marifetiyle İstanbul’da yaşayan; tüyü bitmemiş yetimin, sokakta çöp karıştırarak geçimini sağlayan garibin gurabanın, tek emekli maaşıyla kirada oturup onurluca yaşamaya çabalayan milyonlarca insanın hakkını çalmışlar.
Aldıkları, çaldıkları hiçbir zaman yetmemiş, buldukça çalmışlar, çaldıkça daha fazla soymuşlar, öyle bir aç gözlülükle saldırmışlar ki; özel uçaklarla partili seyahatler, seyahatlerde kendilerine eşlik eden dans bilgisi sahibi özel hostesler yurtdışında kurulan lokanta zincirleri, şarap üretim tesisleri, yurtdışına kaçırılan paralar.
Çaldıkça sapıtmışlar.
Bu suç örgütü lideri ve çetenin geri kalanlarının tamamı çok zengin insanlar, işte buna kleptomani deniyor, yani zenginlerin hırsızlık yapması.
Son açıklanan MASAK raporu inanılmaz rakamlar açıklıyor, son yüzyılın en büyük soygununu okuyor ve izliyoruz maalesef.
Yazının başında olmayan lokantayı anlatıp oraya gözleri bağlı vaziyette ama rezervasyon yaptırarak yemeğe gelip, mikro dalga fırında ısıtılıp servis edilen hazır yiyeceklerin tadına bakarak.
“LONDRA’NIN EN İYİ RESTORANINDA BU DENEYİMİ YAŞAMAK HARİKAYDI”
diye duygularını anlatan müşterileri düşününce; taşıma sistemle alanlara doldurduğu soyulmuş garibanlara “Ekrem İmamoğlu’na Özgürlük” diye slogan attıran Özgür Özel geliyor aklıma.
Özgür Özel’in sinirleri çok bozuk; parti karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş her bir taraf diğeriyle uğraşıyor, elinde bilgi belge olan soluğu savcılarda alıyor.
Bu ay sonunda görülecek dava ile CHP 38. Kurultayına nasıl şaibe karıştığı, delegelerin nasıl satın alındığı, pavyonlarda para karşılığı nasıl oy toplandığı, oy verirken fotoğraf çekenlere nasıl belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği veya belediyelerde iş sağlandığı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sırtımdan hançerlendim” sözündeki sitemin öznesinin, partinin hangi İmamı olduğu konusu netleşebilir, eğer ay sonuna yetişmezse 7 Temmuz’da bu hançeri sırttan saplayan haini hep birlikte göreceğiz.
Üç maymunu oynamaya gerek yok aslında, bu hançeri saplayanında, bu paraları dağıtanında, fotoğraflara bakarak kadro dağıtanın da (ardından küfür edecek gibi yazdım ama) kim olduğu çok belli değil mi?
Bu kişi; tüm bunları yaptığı için partinin diğer kesimi tarafından yolsuzluk ve hırsızlık suçlamasıyla savcılığa şikâyet edilip, belgeler, bilgiler, deliller ve itiraflar sonucu Silivri dinlenme tesislerinde düzenlenen ön seçimle koğuş başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun liderliğini yaptığı ekip.
Kamuoyunda oluşan kanı; mahkemenin bu kurultayı “oylamaya hile karıştırma ve rüşvet” suçundan iptal ederek kongrenin yok sayılması yönünde bir karar vereceği yönünde.
Ve karar sonucu kongre zamanı var olan yönetim tekrar partinin başına geçecek yani “ben Kemal geliyorum” diye masaya vuran Kılıçdaroğlu tekrar genel başkanlığa geri dönebilir.
Kongreye fesat ve rüşvet karıştıran diğer ekip ise çoktan yedek partiyi hazırladı, partinin adı EKİM Parti.
EKİM adına bakarak Rus devriminin 17 Ekim’i akla gelebilir ama bu partinin o taraklarda bezi yok, onların Ekim’i İstanbul İmamı Ekrem İmamoğlu’ndan esinlenmiş.
Baba parasıyla diploma satın alan, yetimin hakkını yiyerek servetine servet katan, İstanbul’a hizmet için gönderilen paraları siyasi ikbal için delege satın almada kullanan tipin, kuracağı partinin isim hakkı da elbette parayla satın alındı
Özel jetle dansçı hosteslerle yurtdışı partileri yapan İstanbul İmamı, arabasına özel plaka alır gibi parti ismi bulmuş, adam her şeyi satın almak sahip olmak için yaşıyor.
Bankaları vasıtasıyla halkı soyan Cem Uzan dokunulmazlık kazanmak için Recep Tayyip Erdoğan karşıtı bir siyaset izleyerek girdiği seçimlerde yüzde 7.25 oy almıştı, asrın yolsuzluğuna imza atan EKrem’in partisi EKİM yine Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığıyla ne kadar oy alabilir seçim sandığı kurulduğunda göreceğiz, İstanbul İmamı, o günleri içerde görecek elbette.
Selam ve saygıyla
NOT: hani şu olmayan lokanta hakkında sosyal medyada yazılanları okuyup beğenip rezervasyon yaptıran ve gözleri bantlı şekilde ısıtılmış hazır yiyecekleri yiyip “Londra’nın en iyi restoranında bu deneyimi yaşamak harikaydı” diye duygularını bildiren müşteriler vardı ya, sevgili CHP’liler lütfen sosyal medya bilgisiyle hareket etmeyin, Ekrem’in korumalarının kameralara taktığı bantlar gibi sizlerin gözlerinize takılan bantları çıkarın ve gerçekleri görün, bu parti sandığınız parti değil, bu Ekrem sandığınız kurtarıcı filan değil.