İngilizlerin Türkiye ve Türklere yönelik iftira ve karalama kampanyaları her dönem olduğu gibi günümüzde de devam ediyor. İngiliz devlet kanalı BBC, yayınladığı bir belgeselde İstanbul’un fethedildiği günle ilgili akıl almaz iftiralara yer verdi. Türklere hakaret edip iftira atan İngilizler bir kez daha o çirkin yüzlerini gözler önüne serdi. Bursa Şehir Gazetesi yazarı Ahmet Alpan, İngiliz devlet televizyonu BBC’de Türklere ve İstanbul’un fethine yönelik yapılan ilginç saldırıları kaleme aldı. İşte BBC’de yayınlanan ve Warwick Üniversitesi Antik ve Klasik Tarih Profesörü Michael Scott'un hazırladığı ve sunuculuğunu yaptığı programda yaşananların konu edildiği Ahmet Alpan’ın o yazısı:
İngilizler çaktırmadan fitne sokup kenara çekilerek ortalığı karıştırmalarıyla bilinir. Ortaya bir balgam atıp kenara çekilirler ve “Bizim suçumuz değil. Falanca kişi veya devlet öyle diyor.” Diyerek sütten çıkmış ak kaşık rolü oynayarak aradan sıyrılıverirler. Bu korkak ve sinsi bir davranış onların alameti farikasıdır adeta. Bunların Devlet televizyonları BBC’de yayınlanan “Ancient Invisible Cities” yani Görünmeyen Antik Şehirler dizisinin son bölümü İstanbul’a ayrılmıştı. Konu hem arkeoloji hem de İstanbul olunca doğal olarak ilgimi çekti ve izledim. Çok özenle hazırlanmış, son teknoloji kullanılarak İstanbul surları ve Ayasofya’nın en ince detayları sanal gerçeklik desteğiyle gösterilmiş bir belgesel. HUYLU HUYUNDAN VAZGEÇMİYOR Başlarda “Aferin be hiç çamur atmadan bir Türkiye programı yapmışlar.” derken tam da ortasında yanıldığımı anlayıverdim. Huylu huyundan vaz geçmemiş. Yalan ve iftirayı şiar edinen İngilizler resmi kanalları üzerinden bunu yapmaya devam ediyor. Warwick Üniversitesi antik ve klasik tarih profesörü Michael Scott'un hazırladığı ve sunuculuğunu yaptığı bu programda ecdadımıza büyük bir iftira atıldı. Profesör Scott BBC ekranlarından Fetih gününü anlatırken aynen şöyle dedi; “Sultan Mehmet’in askerleri Ayasofya’ya sığınan kadınların hemen orada ırzına geçti.” BU ADİCE BİR İFTİRADIR! Antik ve klasik tarih profesörü olan Michael Scott’un bunu yanlış bildiği ya da aklının karıştığı da iddia edilemez. Bir profesör eğer TV programı hazırlıyorsa çok dikkatli olmalıdır. Bu adam lafa gelince bilim adamıdır ama bilimden uzak şeyler söylemekte, iftira atmaktadır. Eğer bilim adamıysa gerçekleri bilmelidir. Ayasofya’ya zarar veren, ırza geçenler Fatih Sultan Mehmet’in askerleri değil Haçlılardır. Fransız gazeteci, tarihçi ve yazar André Clot Fatih Sultan Mehmet adlı eserinde 1204 yılındaki Latin yağmasına değinirken barbarlarınkinden çok daha korkunç katliâma ve yağmaya giriştiklerini, yüzyıllardır biriktirilen defineler, hazineler yağmalandığını; kiliseler, manastırlar, evler, soyulup soğana çevrildiğini; Ayasofya’nın tamamen soyulup boşaltıldığını; kutsal vazoların içki kadehleri olarak kullanıldığını, mihrabı yaktıklarını, kilisede değer taşıyan ne varsa parça parça edip aralarında paylaştıklarını, aldıkları bu değerli eşyayı yüklemek için atlarını ve katırlarını kilisenin içine kadar getirdiklerini, hayvanlar gibi davranıp bütün kadın ve kızların, rahibelerin ırzına geçtiklerini yazmıştır.
İlhan Akçay, Ayasofya Camii adlı kitabının 18. Sayfasında;
“Osmanlılar Ayasofya’nın çan kulesini bile yıkmamışlardır. Çan kulesi orayı 1678 yılında ziyaret eden Venedikli Doj O. P. Grelot’un verdiği bilgilere göre mevcuttu. 1847-1849 yılları arasında gerçekleşen tamirde İsviçreli mimarlar Bizans devri mozaiklerinin hâlâ çok iyi durumda olduğunu görmüşlerdi. Eğer Türkler tahripkâr davransaydı mozaiklerden eser bile kalmazdı. Bugün Askeri Müze’de Ayasofya çanı mevcuttur. Ne şekilde müzeye intikal ettiği bilinmiyor.” Diye yazar.
Tarih Profesörü Erhan Afyoncu 12 Haziran 2016, Pazar tarihli Sabah Gazetesi’nde yayınlanan makalesinde Ayasofya’ya girişi şöyle anlatır;
“Şehir tamamen Osmanlılar'ın eline geçince artık Fatih unvanını kazanmış olan İkinci Mehmed şehre yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi. Kafile şehrin sokaklarından geçerek, Ayasofya'ya geldi. Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketiyle Allah'a sığındığını belirtiyordu. Ayasofya'ya girdi. Bir müddet sessizce bekledi. Belki de bu zafer için şükrediyordu. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak, bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı. Kilisenin içerisinde korku ile bekleşen Rumlar'ın emniyet içerisinde evlerine götürülmelerini söyledi. Ulemadan birisi ezan okudu. Fatih, namaz kıldıktan sonra bu büyük zaferi için dua edip, ardından Ayasofya'yı gezdi. Fatih, Ayasofya'yı gezdikten sonra, kısa sürede kilisenin namaz kılınacak hâle getirilmesini emretti. Türk-İslâm fetih geleneğinde fethedilen bir yerin en büyük mabedinin camiye çevrilmesi esastı. Fethedilen bir şehirdeki en büyük kilisenin camiye çevrilmesi aynı zamanda İslâm'ın zaferinin gücünü simgeliyordu. Ayasofya, 1 Haziran 1453'te ilk hutbeyi Akşemseddin'in okuduğu ve Fatih'in de katıldığı cuma namazıyla birlikte resmen camiye çevrildi. Müzeye çevrildiği 1934'e kadar da 481 yıl devamlı namaz kılınan bir Müslüman mabedi oldu.
Katolik mezhebinden olan Haçlılar'ın yaptığı vahşet ve saygısızlığın haddi hesabı yoktu. Bizans'ın en büyük mabedi olan Ayasofya'yı yağmalamak amacıyla kiliseye atlarıyla giren Haçlılar, beraberlerinde getirdikleri katırlara kilisenin değerli eşyalarını yüklediler. Hayvanların yük altında kalarak ezilmesi ve yere yığılması üzerine de kılıçlarıyla hayvanları öldürüp kiliseyi kirletmekte hiçbir sakınca görmediler fakat Tarihçi Niketas'ın en içerlediği sahne bir fahişenin patriğin vaaz verdiği kürsüye oturarak açık saçık dans edip şarkılar söylemesi olmuştu.”
Önder Kaya da bir makalesinde şehrin yağmalanmasına bizzat şahit olan Bizanslı tarihçi Niketas, zamanında Müslümanların da Kudüs'ü Bizans'tan aldığını ancak burada yaşayan halka çok iyi muamele ederek Hazreti İsa'nın mezarına rahatsızlık vermediklerini, halbuki dindaşları olan Haçlılar'ın yaptıklarının bağışlanabilir bir tarafı olmadığına dikkat çekerek şunları yazmıştır;
“Hristiyan topraklarında kan dökmeden geçip gideceklerine, sadece Müslümanların üzerine yürüyeceklerine yemin edenler İstanbul'da katliamın en dehşetlisini yaptılar. Haçı omuzlarında taşıdıkları sürece evlenmeyeceklerine yemin edenler kendilerini Tanrı'ya adayan rahibelerimize tecavüz ettiler. Kudüs'teki Kutsal Mezar'ın intikamını almak bahanesi ile harekete geçenler altın ve gümüş uğruna haçın üzerinde tepinmekten çekinmediler.”
İşte bütün bu bilgiler ışığında Antik ve Klasik Tarih Profesörü Michael Scott’un BBC televizyonunda yaptığı şey iftira atmak ve Osmanlı tarihini, ecdadımızı karalama çabasına girmektir ve bunun düzeltilmesi, iftiranın ortaya konulması neticesinde BBC’nin Türkiye ve Türk halkından özür dilemesi sağlanmalıdır.
Bunu başarabilmek için Dışişleri ve Kültür Bakanlıklarının derhal harekete geçmesini bekliyoruz.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Alpan
Ayasofya'yı kaşıyorlar!
Bursa Şehir Gazetesi yazarı Ahmet Alpan, İngiliz devlet televizyonu BBC’de Türklere ve İstanbul’un fethine yönelik yapılan ilginç saldırıları kaleme aldı. İşte BBC’de yayınlanan ve Warwick Üniversitesi Antik ve Klasik Tarih Profesörü Michael Scott'un hazırladığı ve sunuculuğunu yaptığı programda yaşananların konu edildiği Ahmet Alpan’ın o yazısı:
İngilizler çaktırmadan fitne sokup kenara çekilerek ortalığı karıştırmalarıyla bilinir. Ortaya bir balgam atıp kenara çekilirler ve “Bizim suçumuz değil. Falanca kişi veya devlet öyle diyor.” Diyerek sütten çıkmış ak kaşık rolü oynayarak aradan sıyrılıverirler. Bu korkak ve sinsi bir davranış onların alameti farikasıdır adeta. Bunların Devlet televizyonları BBC’de yayınlanan “Ancient Invisible Cities” yani Görünmeyen Antik Şehirler dizisinin son bölümü İstanbul’a ayrılmıştı. Konu hem arkeoloji hem de İstanbul olunca doğal olarak ilgimi çekti ve izledim. Çok özenle hazırlanmış, son teknoloji kullanılarak İstanbul surları ve Ayasofya’nın en ince detayları sanal gerçeklik desteğiyle gösterilmiş bir belgesel.
HUYLU HUYUNDAN VAZGEÇMİYOR
Başlarda “Aferin be hiç çamur atmadan bir Türkiye programı yapmışlar.” derken tam da ortasında yanıldığımı anlayıverdim. Huylu huyundan vaz geçmemiş. Yalan ve iftirayı şiar edinen İngilizler resmi kanalları üzerinden bunu yapmaya devam ediyor. Warwick Üniversitesi antik ve klasik tarih profesörü Michael Scott'un hazırladığı ve sunuculuğunu yaptığı bu programda ecdadımıza büyük bir iftira atıldı. Profesör Scott BBC ekranlarından Fetih gününü anlatırken aynen şöyle dedi; “Sultan Mehmet’in askerleri Ayasofya’ya sığınan kadınların hemen orada ırzına geçti.”
BU ADİCE BİR İFTİRADIR!
Antik ve klasik tarih profesörü olan Michael Scott’un bunu yanlış bildiği ya da aklının karıştığı da iddia edilemez. Bir profesör eğer TV programı hazırlıyorsa çok dikkatli olmalıdır. Bu adam lafa gelince bilim adamıdır ama bilimden uzak şeyler söylemekte, iftira atmaktadır. Eğer bilim adamıysa gerçekleri bilmelidir. Ayasofya’ya zarar veren, ırza geçenler Fatih Sultan Mehmet’in askerleri değil Haçlılardır. Fransız gazeteci, tarihçi ve yazar André Clot Fatih Sultan Mehmet adlı eserinde 1204 yılındaki Latin yağmasına değinirken barbarlarınkinden çok daha korkunç katliâma ve yağmaya giriştiklerini, yüzyıllardır biriktirilen defineler, hazineler yağmalandığını; kiliseler, manastırlar, evler, soyulup soğana çevrildiğini; Ayasofya’nın tamamen soyulup boşaltıldığını; kutsal vazoların içki kadehleri olarak kullanıldığını, mihrabı yaktıklarını, kilisede değer taşıyan ne varsa parça parça edip aralarında paylaştıklarını, aldıkları bu değerli eşyayı yüklemek için atlarını ve katırlarını kilisenin içine kadar getirdiklerini, hayvanlar gibi davranıp bütün kadın ve kızların, rahibelerin ırzına geçtiklerini yazmıştır.
İlhan Akçay, Ayasofya Camii adlı kitabının 18. Sayfasında;
“Osmanlılar Ayasofya’nın çan kulesini bile yıkmamışlardır. Çan kulesi orayı 1678 yılında ziyaret eden Venedikli Doj O. P. Grelot’un verdiği bilgilere göre mevcuttu. 1847-1849 yılları arasında gerçekleşen tamirde İsviçreli mimarlar Bizans devri mozaiklerinin hâlâ çok iyi durumda olduğunu görmüşlerdi. Eğer Türkler tahripkâr davransaydı mozaiklerden eser bile kalmazdı. Bugün Askeri Müze’de Ayasofya çanı mevcuttur. Ne şekilde müzeye intikal ettiği bilinmiyor.” Diye yazar.
Tarih Profesörü Erhan Afyoncu 12 Haziran 2016, Pazar tarihli Sabah Gazetesi’nde yayınlanan makalesinde Ayasofya’ya girişi şöyle anlatır;
“Şehir tamamen Osmanlılar'ın eline geçince artık Fatih unvanını kazanmış olan İkinci Mehmed şehre yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi. Kafile şehrin sokaklarından geçerek, Ayasofya'ya geldi. Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketiyle Allah'a sığındığını belirtiyordu. Ayasofya'ya girdi. Bir müddet sessizce bekledi. Belki de bu zafer için şükrediyordu. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak, bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı. Kilisenin içerisinde korku ile bekleşen Rumlar'ın emniyet içerisinde evlerine götürülmelerini söyledi. Ulemadan birisi ezan okudu. Fatih, namaz kıldıktan sonra bu büyük zaferi için dua edip, ardından Ayasofya'yı gezdi. Fatih, Ayasofya'yı gezdikten sonra, kısa sürede kilisenin namaz kılınacak hâle getirilmesini emretti. Türk-İslâm fetih geleneğinde fethedilen bir yerin en büyük mabedinin camiye çevrilmesi esastı. Fethedilen bir şehirdeki en büyük kilisenin camiye çevrilmesi aynı zamanda İslâm'ın zaferinin gücünü simgeliyordu. Ayasofya, 1 Haziran 1453'te ilk hutbeyi Akşemseddin'in okuduğu ve Fatih'in de katıldığı cuma namazıyla birlikte resmen camiye çevrildi. Müzeye çevrildiği 1934'e kadar da 481 yıl devamlı namaz kılınan bir Müslüman mabedi oldu.
Katolik mezhebinden olan Haçlılar'ın yaptığı vahşet ve saygısızlığın haddi hesabı yoktu. Bizans'ın en büyük mabedi olan Ayasofya'yı yağmalamak amacıyla kiliseye atlarıyla giren Haçlılar, beraberlerinde getirdikleri katırlara kilisenin değerli eşyalarını yüklediler. Hayvanların yük altında kalarak ezilmesi ve yere yığılması üzerine de kılıçlarıyla hayvanları öldürüp kiliseyi kirletmekte hiçbir sakınca görmediler fakat Tarihçi Niketas'ın en içerlediği sahne bir fahişenin patriğin vaaz verdiği kürsüye oturarak açık saçık dans edip şarkılar söylemesi olmuştu.”
Önder Kaya da bir makalesinde şehrin yağmalanmasına bizzat şahit olan Bizanslı tarihçi Niketas, zamanında Müslümanların da Kudüs'ü Bizans'tan aldığını ancak burada yaşayan halka çok iyi muamele ederek Hazreti İsa'nın mezarına rahatsızlık vermediklerini, halbuki dindaşları olan Haçlılar'ın yaptıklarının bağışlanabilir bir tarafı olmadığına dikkat çekerek şunları yazmıştır;
“Hristiyan topraklarında kan dökmeden geçip gideceklerine, sadece Müslümanların üzerine yürüyeceklerine yemin edenler İstanbul'da katliamın en dehşetlisini yaptılar. Haçı omuzlarında taşıdıkları sürece evlenmeyeceklerine yemin edenler kendilerini Tanrı'ya adayan rahibelerimize tecavüz ettiler. Kudüs'teki Kutsal Mezar'ın intikamını almak bahanesi ile harekete geçenler altın ve gümüş uğruna haçın üzerinde tepinmekten çekinmediler.”
İşte bütün bu bilgiler ışığında Antik ve Klasik Tarih Profesörü Michael Scott’un BBC televizyonunda yaptığı şey iftira atmak ve Osmanlı tarihini, ecdadımızı karalama çabasına girmektir ve bunun düzeltilmesi, iftiranın ortaya konulması neticesinde BBC’nin Türkiye ve Türk halkından özür dilemesi sağlanmalıdır.
Bunu başarabilmek için Dışişleri ve Kültür Bakanlıklarının derhal harekete geçmesini bekliyoruz.