Gazetecilikte haberi ve gerektiğinde uygun fotoğrafı bulmak (ya da çekmek, görebilmek), yazmak, uygun yerde iyi bir grafikle yayınlamak, iyi başlığı seçmek tabi ki çok önemlidir. Ancak en az bunlar kadar, belki de çok daha önemli bir şey daha vardır; baskıya gitmeden onu dikkatle okumak. En küçük bir harf hatası bile, an gelir, çok şeyi değiştirir.
İyiyi kötü, kötüyü iyi yapar… Ünlü Divan Şairi Fuzuli’nin dediği gibi;
“Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin
Ki fessâd-ı rakkamısûrumuzuşor eyler
Gâh bir harf kusûruyla eder nâdiri nâr
Gâh bir nokta sükûtuyla gözü kör eyler”
Şimdi Osmanlıca bilmeyenler için tafsilatlı bir açıklama yapmak gerek. (Öğrenin de artık beni uğraştırmayın. Elin tarihini ezbere bilirken atanızın dilini anlamamak en azından, ayıp değil mi?) Haydi bu iyiliğimi unutmayın! Alın tercümesi;
“kötü yazan kâtibin eli kurusun kalem gibi
çünkü yazdığı yanlış ile düğünümüzü, kavga yapar
kah bir harf eksikliğiyle ender'i ateş eder
kah bir nokta kusuruyla göz'ü kör eyler”
Göz nasıl kör oluyor onu da anlatalım. Lisan ı Osmani’de göz şöyle yazılıyor: كوز o üstte duran noktayı koymaz iseniz, yani şöyle yazarsanız: كور o zaman da kör yazmış oluyorsunuz. Anlatabildim umarım.
Neyse bu kadar malumatın ardından gelelim anımıza.
Bir sabah gazeteye geldiğimizde kocaman manşeti görüp şoka uğradık. Birinci sayfadan verilmiş, üstelik hayırsever bir işadamının yaptığı iyi bir şeyi anlatan onu övmeyi amaçlayan bir haberdi. (Detaylarını vermeyelim de kapanmış yarayı deşmiş olmayalım.) Ancak bir faciayla da karşı karşıyaydık. Haberin başlığında bu hayırsever kişinin adı geçiyordu. İşte bütün mesele de oradaydı zaten. Adamcağızın adı bir harf yanlışıyla küfür kelimesine dönüştürülmüştü.
O zamanki yazı işleri müdürümüz rahmetli Tanju Ateşer ortalığı ayağa kaldırdı tabii. Musahhih (siz düzeltmen dersiniz herhalde) evinden çağırıldı, dizgiyi, pikajı yapanları gazeteye getirmek ve sorguya çekmek için araç gönderildi ve çok geçmeden o hayırsever işadamı da gazeteye geldi…
Adamcağız çok haklı olarak ateş püskürüyordu. Hayır işlemek isterken hakarete uğramıştı.
Üstelik belinde de bir kabartı seçiliyordu…
Durum vahimdi.
Tanju ağabey onu odasına aldı, biz sinir harbi yaşıyoruz. Dâhili telefondan Tanju ağabeyi arayıp, “polis çağıralım mı?” diye sorduk. İstemedi. Uzun süre konuştular.
Adam gerçekten efendi adammış. Ne bir saldırganlık gösterdi ne de dava açtı.
Gördünüz mü harf kusurunu?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ahmet Alpan
Gözü kör etmek!
İyiyi kötü, kötüyü iyi yapar… Ünlü Divan Şairi Fuzuli’nin dediği gibi;
“Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin
Ki fessâd-ı rakkamısûrumuzuşor eyler
Gâh bir harf kusûruyla eder nâdiri nâr
Gâh bir nokta sükûtuyla gözü kör eyler”
Şimdi Osmanlıca bilmeyenler için tafsilatlı bir açıklama yapmak gerek. (Öğrenin de artık beni uğraştırmayın. Elin tarihini ezbere bilirken atanızın dilini anlamamak en azından, ayıp değil mi?) Haydi bu iyiliğimi unutmayın! Alın tercümesi;
“kötü yazan kâtibin eli kurusun kalem gibi
çünkü yazdığı yanlış ile düğünümüzü, kavga yapar
kah bir harf eksikliğiyle ender'i ateş eder
kah bir nokta kusuruyla göz'ü kör eyler”
Göz nasıl kör oluyor onu da anlatalım. Lisan ı Osmani’de göz şöyle yazılıyor: كوز o üstte duran noktayı koymaz iseniz, yani şöyle yazarsanız: كور o zaman da kör yazmış oluyorsunuz. Anlatabildim umarım.
Neyse bu kadar malumatın ardından gelelim anımıza.
Bir sabah gazeteye geldiğimizde kocaman manşeti görüp şoka uğradık. Birinci sayfadan verilmiş, üstelik hayırsever bir işadamının yaptığı iyi bir şeyi anlatan onu övmeyi amaçlayan bir haberdi. (Detaylarını vermeyelim de kapanmış yarayı deşmiş olmayalım.) Ancak bir faciayla da karşı karşıyaydık. Haberin başlığında bu hayırsever kişinin adı geçiyordu. İşte bütün mesele de oradaydı zaten. Adamcağızın adı bir harf yanlışıyla küfür kelimesine dönüştürülmüştü.
O zamanki yazı işleri müdürümüz rahmetli Tanju Ateşer ortalığı ayağa kaldırdı tabii. Musahhih (siz düzeltmen dersiniz herhalde) evinden çağırıldı, dizgiyi, pikajı yapanları gazeteye getirmek ve sorguya çekmek için araç gönderildi ve çok geçmeden o hayırsever işadamı da gazeteye geldi…
Adamcağız çok haklı olarak ateş püskürüyordu. Hayır işlemek isterken hakarete uğramıştı.
Üstelik belinde de bir kabartı seçiliyordu…
Durum vahimdi.
Tanju ağabey onu odasına aldı, biz sinir harbi yaşıyoruz. Dâhili telefondan Tanju ağabeyi arayıp, “polis çağıralım mı?” diye sorduk. İstemedi. Uzun süre konuştular.
Adam gerçekten efendi adammış. Ne bir saldırganlık gösterdi ne de dava açtı.
Gördünüz mü harf kusurunu?