SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Entelektüel cehalet…

Yazının Giriş Tarihi: 29.09.2018 21:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.09.2018 21:15
Entelektüel derken ‘okumuş yazmış’ kesimi kast ediyorum.

Okumuş yazmış olarak tanıdığım birisi bana ‘Hocam, biz reenkarnasyona inanıyor muyuz’ diye sormuştu. Ben de ona, ‘sizi bilmem, ama ben inanmıyorum. Neye inandığını, neye inanmadığını sen bileceksin’ demiştim.

Çoğu insan atalarının inançlarını sorgulamaksızın taklid yoluyla takip eder. Bu sadece Müslümanlar için ve sadece inançlar, mezhepler vs. için de söz konusu değildir. İdeolojiler, partiler, hassasiyetler de genellikle ataları taklid yoluyla tevarüs edilir.

Bu durum, okur- yazar olmayan (Ümmi) halk çoğunluğu için anlaşılabilir bir şey olsa da, okur-yazar olan, entelektüel kesim için anlaşılabilir değildir.

Bu konu üzerinde olabildiğince gözlem ve  saha tecrübesi olan birisi olarak bu kesimin din konusundaki cehaleti ile ilgili şimdilik üç madde olarak ifade edebileceğim bir analiz yapacağım.

Benim tespit edebildiğim kadarıyla din hakkındaki bilgileri olabildiğince yüzeysel olan ve bu konuda bir şeyler öğrenmek için gayret etmeyen entelektüellerin bana göre üç fobisi vardır:

Birincisi, Dini daha fazla öğrenirse, tahkik ederse (daha derine dalarsa) öğreneceklerinin büsbütün saçma olduğunu veya atalarından öğrendiklerinden epey farklı olduğunu görecekleri ve dolayısıyla din ve dindar ailesi/sosyal çevresi ile ortak paydalarından birini kaybedecekleri fobisi. Bu onlara ürkütücü geldiği için bir anlamda, ‘neme lazım aman, asgari düzeyde dini gerekliliklerimi yerine getiririm. Koptu denmeyecek kadar dinle bir bağ kalsın. Daha fazla kurcalarsam zinhar, olan inancımı da kaybederim. Her ihtimale karşı atalarımdan miras aldığım inanç paketini açmadan olduğu gibi muhafaza edeyim. Yoksa pakette durduğu gibi durmuyor.’ şeklinde düşünüyor. En iyisi ye yemeğini, kes sesini, kıl bayramını, kutla kandilini, git cumana, rahat et.

İkincisi, dini daha fazla öğrendiğinde/ kurcaladığında daha fazla sorumluluk (dinsel mükellefiyetler/ sosyal sorumluluklar) yüklenmek durumunda kalacağı, bunun ise yaşam alışkanlıklarını ve konforunu olumsuz yönde etkileyeceği fobisi. Onlara göre, geleneksel olarak din at ile devedir. Hayatın akışını zorlayan, vasat ve makul bir hayat yaşamaya izin vermeyen bir şeydir. Böyle olduğunu bilmeye devam etmek ister. Daha fazla kurcaladığında bunun böyle olmadığını keşfetmesi de işine gelmiyor. Çünkü yaşadığı seküler hayatın da yanlış olma ihtimali ile karşı karşıyadır. En iyisi bırak dağınık kalsın.

Üçüncüsü ise Din ile ilgili literatürdeki yaygın bilgi kirliliğidir. Din hakkında bilgi sahibi olmak isteyen bir okur-yazarın sahih kaynaklara ve bunların doğru çevirisi/ yorumuna ulaşması çok büyük çabalar gerektirmektedir. Sadece çaba sarf etmek yetmez. Ciddi sosyal riskleri de alması gerekir. Çünkü bilgilenmek/ aydınlanmak için hangi kaynakları seçse, bir diğerine göre ‘sapık, kafir, zındık, yobaz, …’ olacaktır. Dolayısıyla bu yola giren bir insanın kısa sürede pes etmesi muhtemeldir.

Ezcümle, din ‘İyi ki okumamışım’cı, ‘Amman okumayın’cı soytarılar ve onların belirlediği entelektüel düzeyin tepkilerinden korkan hocalara kalıyor.

Soyu tükenmekte olan okur-yazarlar da sadece manzaraya bakıp ‘Bittik- bitiyoruz’ edebiyatı yaparlar.

Ne diyelim, Allah bitirmesin.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.