Benim en büyük iki eserim Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi’dir diyen Mustafa Kemal’in izinden gittiğini söyleyenler her fırsatta “Mustafa Kemal’in askeriyiz” diye bağıranların özellikle konu DEM ve devletimize yönelik hasmane tutum içinde olanlara eğilimini anlamak mümkün değildir.
Esenyurt Belediye Başkanı’nın terör örgütüyle ilişkisi nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından Mardin, Batman ve Halfeti Belediye Başkanları da görevden alındı. En yüksek ses ne yazık ki CHP’den geldi. Üstelik DEM Parti’nin sesi daha çıkmamışken CHP; terör ilişkisi nedeniyle görevden alınan başkanları sahiplenerek, miting yaptı.
Tabi Esenyurt Hadisesi CHP’de önemli bir kırılmayı da beraberinde getirdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer için CHP’nin yaptığı mitinge katılmadığı gibi, her üç isimde ciddi bir tavır koydu.
Her üç ismin de milliyetçilik noktasında CHP yönetimiyle bariz bir anlayış farkının olduğu zaten biliniyor. Her üç isim de zaman zaman CHP’de tepki görüyor. Bunun ana nedeni gerçekten Atatürkçü ve milliyetçi tavır almalarının yanı sıra devletin ve milletin yanında saf tutmalarından da kaynaklanıyor.
Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve en eski partisi olan CHP’nin geldiği noktayı tekrar bir gözden geçirmek önemli. CHP hangi ilkeler üzerine kurulmuştu? İşte altı oktaki ilkeler; Cumhuriyetçilik , Halkçılık , Milliyetçilik , Laiklik , Devletçilik ve İnkılapçılık. Buyrun bugün ortaya koyulan tavrı bu ilkelerin hangisine sığdıracaksınız?
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, partinin içindeki militan kanadın kendisine yönelik tepkilerine çok net bir yanıt verdi. CHP’nin altı okundan birisinin Milliyetçilik olduğunu hatırlattı. Tanju Özcan ve Burcu Köksal da benzer bir tutum içerisindeler.
CHP’nin terör iktisatlı olduğu için görevden alınan belediye başkanına sahip çıkmaktan öte bu sorunlu isimleri neden aday göstermeye yöneldiğini sorgulaması çok yerinde olacak. Bildiğiniz bir Kaos içinde savruluyor CHP. Kuruluş ilkelerini terk edip, Cumhuriyete başkaldıran Seyit Rıza, Şeyh Sait gibi referanslarla halkı sokağa döküp isyan çıkarmaya heveslenen gafillerle aynı mikrofonu aynı otobüsü kullanarak sözüm ona demokrasi hikayesi anlatıyor.
Orada bu ülkenin insanları olarak CHP’nin başındaki isim olan Genel Başkan Özgür Özel’den o hadsiz ve alçakça devletimizi milletimizi hedef alan DEM eş başkanı olacak eşkale haddini bildirmesini beklemek kadar doğal bir şey olamazdı. Özgür Özel’in bildiremediği haddi DP Genel Başkan Yardımcısı şu sözlerle ““Dem Parti Eş Başkanı HADSİZ Tuncer Bakırhan'dan İsyan Çağrısı: "Seyit Rıza ne yaptıysa,Şeyh Saitler ne yaptıysa,Kürt halkı da onların yaptığını yapacaktır" diyor. Sizden korkan sizin gibi olsun. Kuyruk acın ne büyükmüş Tuncer. Aynısı size olacak. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.”
Kimse CHP’yi yani devletin kurucusu olduğunu söyleyen CHP’yi teröristlerle yan yana getirmeye, onlarla özdeş kılmaya hakkı olmamalı. CHP’nin koalisyon bile olsa son gördüğü iktidar DYP ile 1996 yılında kurduğu koalisyon. 1991 yılında SHP’nin (CHP kapalıydı) DEP’lileri kendi listelerinden meclise sokması ve TBMM’de yaşanan kriz Türk milletinin zihninde hep diri kaldı. Aradan 33 yıl geçse de bu handikapı aşamadığı gibi CHP, bölücü partilerle zaman zaman aynı zemene gelmesi nedeniyle Türk halkının güvenini sağlayamıyor.
Kemalist ve sol yapının hakimiyeti kurduğu dönemlerde bir nebze olsun öne çıkan CHP, içinde oluşan kaosları yenemediği için hep başladığı noktaya dönmek zorunda kalıyor. Şimdi Mansur Yavaş, Burcu Köksal ve Tanju Özcan başta olmak üzere partinin içinde yükselen bir itiraz, belki de CHP’yi kuruluş ayarlarına döndürmek için önemli bir fırsat. Bedeli ne olursa olsun bu topraklara bu ülkeye, bu devlete ve bu millete, bayrağına, marşına bağlı olmayan hatta bunlar hedef alan hiçbir kişi ve kitle ile bir arada olmayacağını açıklayarak, o yönde adım atması hem partinin geleceği hem de ülkenin geleceği açısından oldukça önemli.
Tuncer Bakırhan’ın CHP otobüsünden Türkiye Cumhuriyeti devletine başkaldırı anlamına gelen sözler CHP için bir kez daha büyük bir kırılma ve önemli bir güven kaybının oluşmasını da beraberinde getiriyor. Evet uygulanan yöntemleri herkes tartışabilir ve tartışmalıdır. Suç işlemiş ve hüküm giymiş, terör soruşturması olan, seçme seçilme hakkı sınırlandırılmış tiplerin aday olabilmesinin önünün kesilmesi gerekir. YSK ve Türk devleti bunun yöntemini bulmak zorunda. Ancak partiler de ince eleyip sık dokumak zorunda. Esenyurt hadisesinde olduğu gibi zaten seçimden önce de çok tartışmalı bir isim olan belediye başkanının akıbetinin bu olacağını herkes biliyordu. Burada tiyatroya gerek yok ama tiyatro sahneleniyor. Bu tiyatroyu artık Türk halkı yemiyor yemeyecekte. Atatürk’ün partisi olma iddiasındaki parti, Cumhuriyete ve milletine tam bağlı olmayan kişilerle bırakın aday yapma kapısının önünden geçmesine müsaade etmemeli.
Mansur Yavaş milliyetçilik ilkesini hatırlatmış. CHP yönetimi kendi resmi internet sitelerine girip bir zahmet 6 ok ve ilkeleri bir kez daha gözden geçirmeleri önemli. Herkes okusun diye CHP.org.tr adresinde ilkelerin ve anlamlarının sıralandığı bölümü buraya bırakıyorum.
“CHP’nin 1938 yılında yayınlanan “Onbeşinci Yıl Kitabı” adlı bir resmi yayınında “Milliyetçilik” şöyle tanımlanmaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş hangi din ve menşeden olursa olsun Türk’tür. (…) Yeni Türk milliyetçiliğine göre, Türk milleti büyük insanlık ailesinin yüksek ve şerefli bir uzvudur. Bu itibarla bütün insanlığı sever ve milli menfaatine ilişilmedikçe başka milletlere karşı düşmanlık beslemez ve telkin etmez”. CHP’nin “Devletçilik” anlayışı ise iki temele dayandırılmıştır: Bizzat devletin kuruculuğu ve yapıcılığı ile yapılması özel sektöre bırakılan işlerin düzenlenmesi ve kontrolü. Devletçiliğin gerekçesi ise Onbeşinci Yıl Kitabı’nda şöyle açıklanmıştır: “Asırlarca yabancı milletler tarafından istismar edilen Türk milletinin ekonomik istiklalini temin edecek, milleti ecnebi fabrika mahsullerine müşteri olmaktan kurtaracak, yurdun iptidai maddelerini yok pahasına satıp onların ecnebi mamullerini çok pahalı bir fiyat ile satın almaktan çıkaracak yol, ancak Devletçilik prensiplerini kabul ve tatbik ile mümkün olabilirdi. Yeni Türk devleti bunu temin için en esaslı tedbirlerini aldı. Milli endüstrinin kuvvetlenmesi için dış pazarlardan yurda gelecek mallara yurttan çıkan malların rekabetini tanzim etmek ve yeni kurulan fabrikaların kuruluş senelerine mahsus zaruri olarak yaptıkları fazla masraflar dolayısıyla maliyet fiyatındaki yükseklikten doğan nisbî pahalılığı korumak için dahili sanayi himaye etmek lazımdı. Bu, hariçten gelecek mallara fazla gümrük resmi koymak, ecnebi malların ithalatını tahdit ve tanzim etmekle mümkün olabilir. Bu himaye prensibi Büyük Millet Meclisi’nin vazettiği kanunlarla temin edildiği gibi Devletin tanzim edici elinin dış ticarete de müdahale etmesi sayesinde ithalat, ihracat ve tediye muvazeneleri temin edilmiş ve dünya piyasalarında Türk toprak mahsullerinin yeri gittikçe genişlemiştir. … Cumhuriyet Halk Partisi’nin Devletçiliği, hususi ve ferdi teşebbüs ve faaliyetlere imkan vermeyen, mülkiyet haklarını tanımayan ve bütün iktisadi faaliyetlerle her türlü istihsal vasıtalarını Devlet elinde teksif eden Kolektivist ve toptan Devletçilikle asla alakalı değildir”. CHP’nin Onbeşinci Yıl Kitabı’nda “Laiklik” ilkesi ve laikleşme süreci şöyle tanımlanmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti, dinlerden ve dinlerin koyduğu naslardan değil hayatın kendinden ve onun müspet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak işleyen bir devlet mekanizmasıdır. Devlet ve dünya işlerinde dinin hiçbir tesiri yoktur. İşte bu prensibe Laiklik derler. … Cumhuriyetin şer’i mahkemeleri kaldırarak ve Medeni Kanunu koyarak adli birliği, medreseleri ilga ederek tedrisat birliğini yapması; cemiyetin yetiştirici ve yaşatıcı şartları arasından dinin tesirini kaldırması demektir. Böylece amme haklarının en mühimlerinden biri olan vicdan hürriyeti, Laiklik sayesinde en geniş ve ideal bir şekilde temin edilmiştir. Bir cemiyetin üstünlüğü ve medeniliği için birinci şart olan vicdan hürriyeti, her ferdi manevi hususlarda kendi idrak ve imanına bırakarak ferdi inanışla devletin ve cemiyetin umumi yürüyüşünü köstekleyici bütün bağları koparıp atmıştır. Milli ve içtimai hayatta ferdin, dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu; milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Türkiye’de dinin dünya işlerinden ayrı tutulduğu, Laikliğin ilan olunduğu andan itibaren hiç kimse, hiçbir ibadete icbar edilemez ve hiç kimse, vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz. Bu geniş ve yüksek anlayışın hududu içinde köhne, yıpratıcı ve en yüksek içtimai heyetleri bile sukut ettirici tekke, tarikat gibi irticai zihniyet mümessillerinin girmesine tabiatile imkan yoktur”. CHP’nin “Cumhuriyetçilik” anlayışına göre egemenliğin kaynağı halktır. Bu kapsamda tarihimizdeki en köklü dönüşüm olan Cumhuriyet Devrimi, “saltanat”ın yıkılmasını ve yerine “milli iradenin” getirilmesini amaçlamıştır. Böylelikle “tebaa”nın yerini “yurttaş” almıştır. CHP’nin Cumhuriyetçilik anlayışına göre Türkiye Cumhuriyeti bir ilke ve ideal beraberliği üzerinde kurulmuştur. Cumhuriyet, gücünü, bu beraberliği oluşturan tüm insanların, hukuk ve hakları ile eşitliği ve bütünlüğü ilkesinden almaktadır. Yurttaşlık herkes için ortak temel öğe ve “hak alanı” olarak esas alınan temel bir kavramdır. CHP’nin “halkçılık” anlayışı ise siyasal meşruiyetin temelini halkta bulabilmektedir, ekonomik ve siyasal imtiyazların kaldırılmasıdır, sahipsizlerin sahibi olmaktır, çözümleri halk için, halkla beraber bulmaktır. CHP’nin “devrimciliği” ise yukarıda geniş olarak ifade edildiği gibi barış içinde kökten değişimdir, çağı paylaşmadır, geleceğe atılımdır. Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemektir; bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, daha iyiye ve doğruya ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır. Bu anlayışla, CHP, halkla birlikte, halktan güç ve yetki alarak, demokratik hukuk devleti kurallarına ve barışçı yöntemlere bağlı kalarak devrimciliği sürdürür.^”
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Alpaslan Yıldız
Atatürkçülüğünüz de naylon
Benim en büyük iki eserim Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi’dir diyen Mustafa Kemal’in izinden gittiğini söyleyenler her fırsatta “Mustafa Kemal’in askeriyiz” diye bağıranların özellikle konu DEM ve devletimize yönelik hasmane tutum içinde olanlara eğilimini anlamak mümkün değildir.
Esenyurt Belediye Başkanı’nın terör örgütüyle ilişkisi nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından Mardin, Batman ve Halfeti Belediye Başkanları da görevden alındı. En yüksek ses ne yazık ki CHP’den geldi. Üstelik DEM Parti’nin sesi daha çıkmamışken CHP; terör ilişkisi nedeniyle görevden alınan başkanları sahiplenerek, miting yaptı.
Tabi Esenyurt Hadisesi CHP’de önemli bir kırılmayı da beraberinde getirdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer için CHP’nin yaptığı mitinge katılmadığı gibi, her üç isimde ciddi bir tavır koydu.
Her üç ismin de milliyetçilik noktasında CHP yönetimiyle bariz bir anlayış farkının olduğu zaten biliniyor. Her üç isim de zaman zaman CHP’de tepki görüyor. Bunun ana nedeni gerçekten Atatürkçü ve milliyetçi tavır almalarının yanı sıra devletin ve milletin yanında saf tutmalarından da kaynaklanıyor.
Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve en eski partisi olan CHP’nin geldiği noktayı tekrar bir gözden geçirmek önemli. CHP hangi ilkeler üzerine kurulmuştu? İşte altı oktaki ilkeler; Cumhuriyetçilik , Halkçılık , Milliyetçilik , Laiklik , Devletçilik ve İnkılapçılık. Buyrun bugün ortaya koyulan tavrı bu ilkelerin hangisine sığdıracaksınız?
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, partinin içindeki militan kanadın kendisine yönelik tepkilerine çok net bir yanıt verdi. CHP’nin altı okundan birisinin Milliyetçilik olduğunu hatırlattı. Tanju Özcan ve Burcu Köksal da benzer bir tutum içerisindeler.
CHP’nin terör iktisatlı olduğu için görevden alınan belediye başkanına sahip çıkmaktan öte bu sorunlu isimleri neden aday göstermeye yöneldiğini sorgulaması çok yerinde olacak. Bildiğiniz bir Kaos içinde savruluyor CHP. Kuruluş ilkelerini terk edip, Cumhuriyete başkaldıran Seyit Rıza, Şeyh Sait gibi referanslarla halkı sokağa döküp isyan çıkarmaya heveslenen gafillerle aynı mikrofonu aynı otobüsü kullanarak sözüm ona demokrasi hikayesi anlatıyor.
Orada bu ülkenin insanları olarak CHP’nin başındaki isim olan Genel Başkan Özgür Özel’den o hadsiz ve alçakça devletimizi milletimizi hedef alan DEM eş başkanı olacak eşkale haddini bildirmesini beklemek kadar doğal bir şey olamazdı. Özgür Özel’in bildiremediği haddi DP Genel Başkan Yardımcısı şu sözlerle ““Dem Parti Eş Başkanı HADSİZ Tuncer Bakırhan'dan İsyan Çağrısı: "Seyit Rıza ne yaptıysa,Şeyh Saitler ne yaptıysa,Kürt halkı da onların yaptığını yapacaktır" diyor. Sizden korkan sizin gibi olsun. Kuyruk acın ne büyükmüş Tuncer. Aynısı size olacak. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.”
Kimse CHP’yi yani devletin kurucusu olduğunu söyleyen CHP’yi teröristlerle yan yana getirmeye, onlarla özdeş kılmaya hakkı olmamalı. CHP’nin koalisyon bile olsa son gördüğü iktidar DYP ile 1996 yılında kurduğu koalisyon. 1991 yılında SHP’nin (CHP kapalıydı) DEP’lileri kendi listelerinden meclise sokması ve TBMM’de yaşanan kriz Türk milletinin zihninde hep diri kaldı. Aradan 33 yıl geçse de bu handikapı aşamadığı gibi CHP, bölücü partilerle zaman zaman aynı zemene gelmesi nedeniyle Türk halkının güvenini sağlayamıyor.
Kemalist ve sol yapının hakimiyeti kurduğu dönemlerde bir nebze olsun öne çıkan CHP, içinde oluşan kaosları yenemediği için hep başladığı noktaya dönmek zorunda kalıyor. Şimdi Mansur Yavaş, Burcu Köksal ve Tanju Özcan başta olmak üzere partinin içinde yükselen bir itiraz, belki de CHP’yi kuruluş ayarlarına döndürmek için önemli bir fırsat. Bedeli ne olursa olsun bu topraklara bu ülkeye, bu devlete ve bu millete, bayrağına, marşına bağlı olmayan hatta bunlar hedef alan hiçbir kişi ve kitle ile bir arada olmayacağını açıklayarak, o yönde adım atması hem partinin geleceği hem de ülkenin geleceği açısından oldukça önemli.
Tuncer Bakırhan’ın CHP otobüsünden Türkiye Cumhuriyeti devletine başkaldırı anlamına gelen sözler CHP için bir kez daha büyük bir kırılma ve önemli bir güven kaybının oluşmasını da beraberinde getiriyor. Evet uygulanan yöntemleri herkes tartışabilir ve tartışmalıdır. Suç işlemiş ve hüküm giymiş, terör soruşturması olan, seçme seçilme hakkı sınırlandırılmış tiplerin aday olabilmesinin önünün kesilmesi gerekir. YSK ve Türk devleti bunun yöntemini bulmak zorunda. Ancak partiler de ince eleyip sık dokumak zorunda. Esenyurt hadisesinde olduğu gibi zaten seçimden önce de çok tartışmalı bir isim olan belediye başkanının akıbetinin bu olacağını herkes biliyordu. Burada tiyatroya gerek yok ama tiyatro sahneleniyor. Bu tiyatroyu artık Türk halkı yemiyor yemeyecekte. Atatürk’ün partisi olma iddiasındaki parti, Cumhuriyete ve milletine tam bağlı olmayan kişilerle bırakın aday yapma kapısının önünden geçmesine müsaade etmemeli.
Mansur Yavaş milliyetçilik ilkesini hatırlatmış. CHP yönetimi kendi resmi internet sitelerine girip bir zahmet 6 ok ve ilkeleri bir kez daha gözden geçirmeleri önemli. Herkes okusun diye CHP.org.tr adresinde ilkelerin ve anlamlarının sıralandığı bölümü buraya bırakıyorum.
“CHP’nin 1938 yılında yayınlanan “Onbeşinci Yıl Kitabı” adlı bir resmi yayınında “Milliyetçilik” şöyle tanımlanmaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş hangi din ve menşeden olursa olsun Türk’tür. (…) Yeni Türk milliyetçiliğine göre, Türk milleti büyük insanlık ailesinin yüksek ve şerefli bir uzvudur. Bu itibarla bütün insanlığı sever ve milli menfaatine ilişilmedikçe başka milletlere karşı düşmanlık beslemez ve telkin etmez”. CHP’nin “Devletçilik” anlayışı ise iki temele dayandırılmıştır: Bizzat devletin kuruculuğu ve yapıcılığı ile yapılması özel sektöre bırakılan işlerin düzenlenmesi ve kontrolü. Devletçiliğin gerekçesi ise Onbeşinci Yıl Kitabı’nda şöyle açıklanmıştır: “Asırlarca yabancı milletler tarafından istismar edilen Türk milletinin ekonomik istiklalini temin edecek, milleti ecnebi fabrika mahsullerine müşteri olmaktan kurtaracak, yurdun iptidai maddelerini yok pahasına satıp onların ecnebi mamullerini çok pahalı bir fiyat ile satın almaktan çıkaracak yol, ancak Devletçilik prensiplerini kabul ve tatbik ile mümkün olabilirdi. Yeni Türk devleti bunu temin için en esaslı tedbirlerini aldı. Milli endüstrinin kuvvetlenmesi için dış pazarlardan yurda gelecek mallara yurttan çıkan malların rekabetini tanzim etmek ve yeni kurulan fabrikaların kuruluş senelerine mahsus zaruri olarak yaptıkları fazla masraflar dolayısıyla maliyet fiyatındaki yükseklikten doğan nisbî pahalılığı korumak için dahili sanayi himaye etmek lazımdı. Bu, hariçten gelecek mallara fazla gümrük resmi koymak, ecnebi malların ithalatını tahdit ve tanzim etmekle mümkün olabilir. Bu himaye prensibi Büyük Millet Meclisi’nin vazettiği kanunlarla temin edildiği gibi Devletin tanzim edici elinin dış ticarete de müdahale etmesi sayesinde ithalat, ihracat ve tediye muvazeneleri temin edilmiş ve dünya piyasalarında Türk toprak mahsullerinin yeri gittikçe genişlemiştir. … Cumhuriyet Halk Partisi’nin Devletçiliği, hususi ve ferdi teşebbüs ve faaliyetlere imkan vermeyen, mülkiyet haklarını tanımayan ve bütün iktisadi faaliyetlerle her türlü istihsal vasıtalarını Devlet elinde teksif eden Kolektivist ve toptan Devletçilikle asla alakalı değildir”. CHP’nin Onbeşinci Yıl Kitabı’nda “Laiklik” ilkesi ve laikleşme süreci şöyle tanımlanmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti, dinlerden ve dinlerin koyduğu naslardan değil hayatın kendinden ve onun müspet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak işleyen bir devlet mekanizmasıdır. Devlet ve dünya işlerinde dinin hiçbir tesiri yoktur. İşte bu prensibe Laiklik derler. … Cumhuriyetin şer’i mahkemeleri kaldırarak ve Medeni Kanunu koyarak adli birliği, medreseleri ilga ederek tedrisat birliğini yapması; cemiyetin yetiştirici ve yaşatıcı şartları arasından dinin tesirini kaldırması demektir. Böylece amme haklarının en mühimlerinden biri olan vicdan hürriyeti, Laiklik sayesinde en geniş ve ideal bir şekilde temin edilmiştir. Bir cemiyetin üstünlüğü ve medeniliği için birinci şart olan vicdan hürriyeti, her ferdi manevi hususlarda kendi idrak ve imanına bırakarak ferdi inanışla devletin ve cemiyetin umumi yürüyüşünü köstekleyici bütün bağları koparıp atmıştır. Milli ve içtimai hayatta ferdin, dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu; milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Türkiye’de dinin dünya işlerinden ayrı tutulduğu, Laikliğin ilan olunduğu andan itibaren hiç kimse, hiçbir ibadete icbar edilemez ve hiç kimse, vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz. Bu geniş ve yüksek anlayışın hududu içinde köhne, yıpratıcı ve en yüksek içtimai heyetleri bile sukut ettirici tekke, tarikat gibi irticai zihniyet mümessillerinin girmesine tabiatile imkan yoktur”. CHP’nin “Cumhuriyetçilik” anlayışına göre egemenliğin kaynağı halktır. Bu kapsamda tarihimizdeki en köklü dönüşüm olan Cumhuriyet Devrimi, “saltanat”ın yıkılmasını ve yerine “milli iradenin” getirilmesini amaçlamıştır. Böylelikle “tebaa”nın yerini “yurttaş” almıştır. CHP’nin Cumhuriyetçilik anlayışına göre Türkiye Cumhuriyeti bir ilke ve ideal beraberliği üzerinde kurulmuştur. Cumhuriyet, gücünü, bu beraberliği oluşturan tüm insanların, hukuk ve hakları ile eşitliği ve bütünlüğü ilkesinden almaktadır. Yurttaşlık herkes için ortak temel öğe ve “hak alanı” olarak esas alınan temel bir kavramdır. CHP’nin “halkçılık” anlayışı ise siyasal meşruiyetin temelini halkta bulabilmektedir, ekonomik ve siyasal imtiyazların kaldırılmasıdır, sahipsizlerin sahibi olmaktır, çözümleri halk için, halkla beraber bulmaktır. CHP’nin “devrimciliği” ise yukarıda geniş olarak ifade edildiği gibi barış içinde kökten değişimdir, çağı paylaşmadır, geleceğe atılımdır. Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemektir; bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, daha iyiye ve doğruya ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır. Bu anlayışla, CHP, halkla birlikte, halktan güç ve yetki alarak, demokratik hukuk devleti kurallarına ve barışçı yöntemlere bağlı kalarak devrimciliği sürdürür.^”