Cumhuriyet’in 100. yılı aynı zamanda Mübadele’nin de 100. Yılı. Yunanistan’la sonuçları bugün bile tartışılan bir nüfus değişimi. Hüzünlü, acı hikayelerin her iki taraf için de sarsıcı sonuçları da olan bir değişim. 

Türkiye bir yandan da yüzyılı aşkın bir süre göçler almış bir ülke. Ve bu ülkenin en özel şehirlerinden biri olan ve bir anlamda göç şehri tabiri de kulanılan Bursa. Gerek Balkanlar’dan gerek Kafkaslardan ve gerekse farklı coğrafyalardan göçen insanlara kol kanat geren, renklerini yaşatan Bursa. 

Lozan Mübadelesi’nin 100 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Daire Başkanlığı tarafından “Lozan Mübadelesi Bursa Günlüğü hikaye Yarışması” düzenleyeceğini duyurdu. Merinos AKKM Göç Müzesi’nde yapılan lansman toplantısında yarışma ile ilgili detaylar paylaşıldı. Toplantı ile ilgili haber gazetemizde detayları ile yer alıyor. 

Ancak değinmemiz gereken satır aralarında önemli mesajlar verdi Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş. Öyle ki hem inançlarımız hem de Türk kültürü dersi verdi adeta. Son dönemde özellikle sığınmacılarla ilgili tartışmalara atıfta bulunan Aktaş, “Allah kimseyi evsiz topraksız, memleketsiz, vatansız bırakmasın” diye başladığı cümlelerine,  kimse bunları bilerek isteyerek bırakmayacağını vurguladı. Bir süredir mazlumlar mağdurlar garibanlar üzerinden gereksiz bir tartışma yürütülmeye çalışıldığının altını çizdi ve bundan sonrasında adeta bir Türk kültürü ve inançlarımızla ilgili ders verdi. 

Medeniyetimiz ve inançlarımız, bin yıllardan getirdiğimiz kültürümüz ve insanlığı son kalesi olarak nitelendirdiğimiz Türkiye için bir özet yaptı Başkan Aktaş dedi ki, “Evet Türkiye bu noktada mazlumların ocağı, mağdurların yuvası, garibanların sığınağı ama Türk’ün misafirperliği,  merhameti alicenaplığı bütün dünyayı kuşatacak kadar engin Allah’a şükürler olsun. Vatanından ayrılmak zorunda kalanlara kardeşlik hukuku çerçevesinde Türkiye olarak elimizden geleni yapıyoruz.”

Son dönemdeki sığınmacı ve muhacir tartışmalarına atıfta bulunan Aktaş,  “Ben bu noktadaki mevcut konjonktürü düşünerek yapılan eleştiriler veya önerileri ve tenkitleri kesinlikle kıymetli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Asla yanlış anlaşılmasın sözüm ama, biz tarih boyunca aslında aynı akıbeti yaşamış, aynı sıkıntılarla baş başa kalmış dünyanın farklı coğrafyalarından insanları bunun adı bazen Ahıska olur bazen Kafkaslar bunun adı, bazen Balkanlar olur bunun adı bazen başka bir coğrafya.  
Ev sahipliği yapmak durumunda kalmışız. Bu biraz bizim vicdan sahibi olmamızdan, içimizdeki Allah korkusundan, insan sevgisinden, insanlara yardımcı olma duygusundan kaynaklanıyor.  Ben sabah sekizde Alman bir heyetle beraberdim. 3 gündür BUÜ’nün misafirleri Essen eyaletinden tıp ve veterinerlik profları. Onlar şunu söylediler biz bu Türklerin dayanışma duygusuna, yardımlaşmasına hayranız dediler. Duyduğum kelimeler karşısında gururlandım. İşte bu yarışmada empati kurmamıza yardımcı olur diye düşünüyorum” dedi. 

Daha ne diyecekti başkan? Faşist, ırkçı ve adeta kafatasçı insandan yana değil, maddeden yana olan kafaların adeta mancınıkla geri göndermeye yeltendiği, asla insanı ve vicdani olmayan kampanyaların yürütüldüğü bir süreçte, Türk kültüründen İslam medeniyetinden en güzel kelimelerle ifade etti konuyu. 
Sığınmacılarla ilgili sorunları ırkçılık yaparak değil, mantıkla, vicdanla ve kültürümüze yakışır şekilde çözmemiz gerektiği ortada. Sorunlar yok mu? Bir hayli fazla. Çözümü gerekli mi evet gerekli. Ancak bu Türk kültürüne İslam medeniyetine rağmen, bize yakışmayacak çözüm yöntemlerin ortaya koymak, bizi biz yapan değerlere ihanetten öte bir şey değil mi? 

Yüreğine sağlık Alinur Başkan. Birileri kamuoyu baskısı oluşturuyor diye doğru bildiklerimizden vazgeçecek, doğruyu söylemekten geri duracak değiliz ya.