Kredi kartı artık bir ödeme aracı değil, bir yaşam şekli. Ay başı değil, kart kesim tarihi takip ediliyor. Gençler, harcamalarını gelirlerine göre değil, limitlerine göre planlıyor. Herkesin elinde kart, ama kimsenin cebinde para yok.
Sokakta, üniversite kantininde, kafede oturan gençlerin çoğu, günü kurtarmaya çalışıyor. Hayatlarını 3 taksite, 6 aya, 12 ay vadeye bölerek yaşıyorlar. Borç içinde nefes almaya çalışan bir kuşağın dramı bu. Ama bu drama alışılıyor. Asıl tehlike de burada başlıyor.
Kimi zaman gerçekten mecburlar. Kira, ulaşım, yemek… Bunlar artık temel ihtiyaç değil; birer lüks kalemine dönüşmüş durumda.
Bankaların gönderdiği “asgari tutarı ödeyin yeter” mesajları, kısa vadede rahatlatıcı olabilir. Ama uzun vadede bir çöküşün habercisi. Her ay ödenen borç, bir sonrakine alan açıyor. Gençler çalışıyor ama birikim yapamıyor, kazandığı her kuruş geleceğinden kesiliyor.
Öte yandan bu sadece ekonomik bir mesele de değil. Sosyal medyada sürekli gösterilen “konserler, geziler, yeni telefonlar, tatiller” görüntüsü, gençler üzerinde psikolojik bir baskı yaratıyor. "Ben neden yapamıyorum?" sorusu, "Ben de yapmalıyım" baskısına dönüşüyor. Ve kredi kartı, bu görünürlüğü satın almanın en hızlı yolu hâline geliyor.
Tüketim artık ihtiyaçtan çok bir onaylanma aracı. Bir ayakkabı almak, sadece ayakta yürümek için değil; görünmek, fark edilmek ve kabul görmek için tercih ediliyor. Tüketmek bir yaşam tarzı değil, var olmanın tek yolu gibi sunuluyor.
Peki bu böyle nereye kadar gider? Bir süre sonra kartlar dolacak, limitler bitecek. Gençler borçla değilse neyle yaşayacak? Aile desteği mi? Zaten birçok aile de aynı borç çarkının içinde.
Finansal okuryazarlık eğitimi bu ülkede hâlâ bir lüks. Gençler kredi kartının nasıl işlediğini bilmiyor... Asıl mesele borçlanmak değil, bu borcu neden ihtiyaç duyduğumuz.
Benim gibi genç nesli suçlamıyorum. Onlara seçenek bırakmayan sistemin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Asıl sorun, 20 yaşındaki bir insanın gelecek planı yapamayıp "bu ay hangi karttan geçerim" diye düşünmesinde.
Kredi kartına mahkûm bir gençlik, aslında bir ülkenin iflas etmiş umutlarının aynasıdır. Ve biz her ay, kesim tarihine yaklaşırken o umudu bir kez daha erteliyoruz…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Ay sonu değil, kart kesim tarihi bekleniyor
Kredi kartı artık bir ödeme aracı değil, bir yaşam şekli. Ay başı değil, kart kesim tarihi takip ediliyor. Gençler, harcamalarını gelirlerine göre değil, limitlerine göre planlıyor. Herkesin elinde kart, ama kimsenin cebinde para yok.
Sokakta, üniversite kantininde, kafede oturan gençlerin çoğu, günü kurtarmaya çalışıyor. Hayatlarını 3 taksite, 6 aya, 12 ay vadeye bölerek yaşıyorlar. Borç içinde nefes almaya çalışan bir kuşağın dramı bu. Ama bu drama alışılıyor. Asıl tehlike de burada başlıyor.
Kimi zaman gerçekten mecburlar. Kira, ulaşım, yemek… Bunlar artık temel ihtiyaç değil; birer lüks kalemine dönüşmüş durumda.
Bankaların gönderdiği “asgari tutarı ödeyin yeter” mesajları, kısa vadede rahatlatıcı olabilir. Ama uzun vadede bir çöküşün habercisi. Her ay ödenen borç, bir sonrakine alan açıyor. Gençler çalışıyor ama birikim yapamıyor, kazandığı her kuruş geleceğinden kesiliyor.
Öte yandan bu sadece ekonomik bir mesele de değil. Sosyal medyada sürekli gösterilen “konserler, geziler, yeni telefonlar, tatiller” görüntüsü, gençler üzerinde psikolojik bir baskı yaratıyor. "Ben neden yapamıyorum?" sorusu, "Ben de yapmalıyım" baskısına dönüşüyor. Ve kredi kartı, bu görünürlüğü satın almanın en hızlı yolu hâline geliyor.
Tüketim artık ihtiyaçtan çok bir onaylanma aracı. Bir ayakkabı almak, sadece ayakta yürümek için değil; görünmek, fark edilmek ve kabul görmek için tercih ediliyor. Tüketmek bir yaşam tarzı değil, var olmanın tek yolu gibi sunuluyor.
Peki bu böyle nereye kadar gider? Bir süre sonra kartlar dolacak, limitler bitecek. Gençler borçla değilse neyle yaşayacak? Aile desteği mi? Zaten birçok aile de aynı borç çarkının içinde.
Finansal okuryazarlık eğitimi bu ülkede hâlâ bir lüks. Gençler kredi kartının nasıl işlediğini bilmiyor... Asıl mesele borçlanmak değil, bu borcu neden ihtiyaç duyduğumuz.
Benim gibi genç nesli suçlamıyorum. Onlara seçenek bırakmayan sistemin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Asıl sorun, 20 yaşındaki bir insanın gelecek planı yapamayıp "bu ay hangi karttan geçerim" diye düşünmesinde.
Kredi kartına mahkûm bir gençlik, aslında bir ülkenin iflas etmiş umutlarının aynasıdır. Ve biz her ay, kesim tarihine yaklaşırken o umudu bir kez daha erteliyoruz…