Günümüz dünyasında hepimiz görünmez bir yarışın içindeyiz. Bu yarışın ne bir başlangıç çizgisi var, ne de kesin bir bitiş noktası. Adına “gündemi yakalama” diyoruz. Her sabah uyanır uyanmaz ekranların parlak ışığına bakıyor, dünyada olup biteni birkaç saniyelik kaydırmalarla anlamaya çalışıyoruz. Fakat fark etmediğimiz bir şey var: Gördüklerimiz, aslında görmek istediklerimiz değil; bize gösterilenler.
Dijital hayat, bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdığı kadar sesi de çoğalttı. Artık gürültü, haberlerden daha hızlı yayılıyor. Bir konuyu derinlemesine düşünmek yerine, birkaç cümlelik tepkilerle yolumuza devam ediyoruz. Oysa her mesele, kısa bir öfke anından veya aceleyle yazılmış bir yorumdan daha fazla dikkati hak eder.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken şey, durmanın gücü. Bir haberi okurken nefes almak, bir tartışmayı anlamaya çalışırken acele etmemek, kendi fikrimizi üretmeden önce gerçekten dinlemek… Dijital çağın en kıymetli lüksü artık “zaman” değil; “düşünmek” için zaman ayırabilmek.
Toplumsal tartışmaların sağlıklı ilerlemesi de buna bağlı. Çünkü düşünmeden verilen tepkiler, toplumu kutuplaştırıyor. Düşünerek söylenen sözler ise köprü kuruyor. Biz nasıl konuşursak, toplum da öyle şekilleniyor.
Belki bugün yapmamız gereken yalnızca şu: Bir adım geri çekilip gürültüye değil, söze odaklanmak. Çünkü kalabalık içinde kaybolan fikirler, sessizlikte yeniden anlam kazanır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Az konuşup çok düşünebildiğimiz günlere...
Günümüz dünyasında hepimiz görünmez bir yarışın içindeyiz. Bu yarışın ne bir başlangıç çizgisi var, ne de kesin bir bitiş noktası. Adına “gündemi yakalama” diyoruz. Her sabah uyanır uyanmaz ekranların parlak ışığına bakıyor, dünyada olup biteni birkaç saniyelik kaydırmalarla anlamaya çalışıyoruz. Fakat fark etmediğimiz bir şey var: Gördüklerimiz, aslında görmek istediklerimiz değil; bize gösterilenler.
Dijital hayat, bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdığı kadar sesi de çoğalttı. Artık gürültü, haberlerden daha hızlı yayılıyor. Bir konuyu derinlemesine düşünmek yerine, birkaç cümlelik tepkilerle yolumuza devam ediyoruz. Oysa her mesele, kısa bir öfke anından veya aceleyle yazılmış bir yorumdan daha fazla dikkati hak eder.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken şey, durmanın gücü. Bir haberi okurken nefes almak, bir tartışmayı anlamaya çalışırken acele etmemek, kendi fikrimizi üretmeden önce gerçekten dinlemek… Dijital çağın en kıymetli lüksü artık “zaman” değil; “düşünmek” için zaman ayırabilmek.
Toplumsal tartışmaların sağlıklı ilerlemesi de buna bağlı. Çünkü düşünmeden verilen tepkiler, toplumu kutuplaştırıyor. Düşünerek söylenen sözler ise köprü kuruyor. Biz nasıl konuşursak, toplum da öyle şekilleniyor.
Belki bugün yapmamız gereken yalnızca şu: Bir adım geri çekilip gürültüye değil, söze odaklanmak. Çünkü kalabalık içinde kaybolan fikirler, sessizlikte yeniden anlam kazanır.