6 Şubat 2023’ü unutmak, en azından benim için imkansız. O gün, sabahın erken saatlerinde tüm ülkeyi sarsan o büyük depremi duyduğumda, sadece fiziksel değil, ruhsal bir çöküşün de başladığını hissettim. Sadece binalar yıkılmadı o gün. İnsanların hayatları, umutları, sevdikleri, hepsi o sarsıntı ile birlikte yerle bir oldu. Bir şehirde başlayıp tüm ülkeye yayılan o derin acıyı, kelimelerle anlatmak ne kadar zor…
İlk şokun ardından, başta ben de diğer herkes gibi toparlanmaya çalıştım. "Hayat devam ediyor," diye düşündüm. Ama deprem, hiçbir şekilde geçici bir travma değildi. Evler yıkıldı, hayatlar darmadağın oldu, ama daha büyük bir yıkım vardı: Güven duygusu. O güveni kaybettik. Her an, her saniye, yerle bir olabilecek bir dünya vardı artık gözlerimizin önünde. Herkes, kendisini güvende hissetmeye bir şekilde zorlayarak yaşamaya çalıştı ama bir türlü olmuyordu. Sarsılan beden değil, ruhlardı.
O gün kaybettiklerimizi düşündükçe, bazen gözlerim yaşla doluyor, bazen de içimde bir boşluk hissediyorum. Onlarca yarıda kalan hikayeler... Ne kadar çabuk toparlanabilirdik? Ne kadar çabuk eski halimize dönebilirdik? Birçok soru, her an bir karanlıkta yankılanıyor. Çünkü bir deprem, yalnızca binaları değil, kalpleri de yerle bir eder. O kayıpları, öylesine kolay unutturamazsınız.
Bazı izler, hâlâ derin. Herkesin içinde kırık bir yer var. Kimse aynı değil. Sevdiklerini kaybedenlerin gözlerindeki boşluk, yıllar sonra bile kaybolmuyor. Psikolojik travmalar, bedensel yaralardan çok daha uzun süreli oluyor. İnsanlar, kaybettikleri bir şehri, bir hayatı, bir geleceği nasıl kabul edebilir? Bunu yaşamak, her gün bir başka yıkım gibi hissediliyor.
Deprem sadece fiziksel yıkım yaratmadı, aynı zamanda duygusal bir yıkım da getirdi. Bu yıkımın etkileri, yıllar boyu sürdü, sürmeye de devam edecek. Hâlâ uyandığımda, o anı hatırlıyorum. Ve biliyorum ki, bu travma insanların ruhlarına, kalplerine işledi. Zihnimdeki ve ruhumdaki yaralar, her geçen gün biraz daha derinleşiyor.
Geriye kalan, yaralı ama dirençli bir toplumdu. Birbirimize destek olmak, el birliğiyle yeniden ayağa kalkmak, tüm bu kayıpların acısını bir nebze hafifletmek için yapabileceğimiz en güzel şeydi. Birbirimizi sevdik, bağlandık, daha çok sarıldık...
Ama bir şey var, her şeyi geçiyor; zaman, iyileşme süreci, yaraların kapanması… Ama 6 Şubat’ın o acı veren izi, o karanlık duygusuyla kalacağız. Bu iz, bizim hikayemiz olacak, ne kadar istersek isteyelim. Unutamayacağız. Çünkü bu ülkenin her köşesinde, her bireyde, o felaketin izlerini taşıyan bir parça var.
Bizler hala o izlerle yaşıyoruz. Belki de yaşadıkça daha çok hissediyoruz. Ama ne kadar zor olsa da, birbirimize tutunarak, iyileşmeye çalışıyoruz. Depremin bırakacağı bir iz vardı, o da bu: Birbirimize olan bağlılığımız ve her şeye rağmen devam edebilme gücümüz…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Depremin bıraktığı karanlık izler...
6 Şubat 2023’ü unutmak, en azından benim için imkansız. O gün, sabahın erken saatlerinde tüm ülkeyi sarsan o büyük depremi duyduğumda, sadece fiziksel değil, ruhsal bir çöküşün de başladığını hissettim. Sadece binalar yıkılmadı o gün. İnsanların hayatları, umutları, sevdikleri, hepsi o sarsıntı ile birlikte yerle bir oldu. Bir şehirde başlayıp tüm ülkeye yayılan o derin acıyı, kelimelerle anlatmak ne kadar zor…
İlk şokun ardından, başta ben de diğer herkes gibi toparlanmaya çalıştım. "Hayat devam ediyor," diye düşündüm. Ama deprem, hiçbir şekilde geçici bir travma değildi. Evler yıkıldı, hayatlar darmadağın oldu, ama daha büyük bir yıkım vardı: Güven duygusu. O güveni kaybettik. Her an, her saniye, yerle bir olabilecek bir dünya vardı artık gözlerimizin önünde. Herkes, kendisini güvende hissetmeye bir şekilde zorlayarak yaşamaya çalıştı ama bir türlü olmuyordu. Sarsılan beden değil, ruhlardı.
O gün kaybettiklerimizi düşündükçe, bazen gözlerim yaşla doluyor, bazen de içimde bir boşluk hissediyorum. Onlarca yarıda kalan hikayeler... Ne kadar çabuk toparlanabilirdik? Ne kadar çabuk eski halimize dönebilirdik? Birçok soru, her an bir karanlıkta yankılanıyor. Çünkü bir deprem, yalnızca binaları değil, kalpleri de yerle bir eder. O kayıpları, öylesine kolay unutturamazsınız.
Bazı izler, hâlâ derin. Herkesin içinde kırık bir yer var. Kimse aynı değil. Sevdiklerini kaybedenlerin gözlerindeki boşluk, yıllar sonra bile kaybolmuyor. Psikolojik travmalar, bedensel yaralardan çok daha uzun süreli oluyor. İnsanlar, kaybettikleri bir şehri, bir hayatı, bir geleceği nasıl kabul edebilir? Bunu yaşamak, her gün bir başka yıkım gibi hissediliyor.
Deprem sadece fiziksel yıkım yaratmadı, aynı zamanda duygusal bir yıkım da getirdi. Bu yıkımın etkileri, yıllar boyu sürdü, sürmeye de devam edecek. Hâlâ uyandığımda, o anı hatırlıyorum. Ve biliyorum ki, bu travma insanların ruhlarına, kalplerine işledi. Zihnimdeki ve ruhumdaki yaralar, her geçen gün biraz daha derinleşiyor.
Geriye kalan, yaralı ama dirençli bir toplumdu. Birbirimize destek olmak, el birliğiyle yeniden ayağa kalkmak, tüm bu kayıpların acısını bir nebze hafifletmek için yapabileceğimiz en güzel şeydi. Birbirimizi sevdik, bağlandık, daha çok sarıldık...
Ama bir şey var, her şeyi geçiyor; zaman, iyileşme süreci, yaraların kapanması… Ama 6 Şubat’ın o acı veren izi, o karanlık duygusuyla kalacağız. Bu iz, bizim hikayemiz olacak, ne kadar istersek isteyelim. Unutamayacağız. Çünkü bu ülkenin her köşesinde, her bireyde, o felaketin izlerini taşıyan bir parça var.
Bizler hala o izlerle yaşıyoruz. Belki de yaşadıkça daha çok hissediyoruz. Ama ne kadar zor olsa da, birbirimize tutunarak, iyileşmeye çalışıyoruz. Depremin bırakacağı bir iz vardı, o da bu: Birbirimize olan bağlılığımız ve her şeye rağmen devam edebilme gücümüz…