Yarın yine bir bayram sabahına uyanacağız. Takvimlerde yazan o özel günlerden biri. Ama takvimlerin gösterdiğiyle kalbimizin hissettikleri her zaman örtüşmüyor. Bayramlar hâlâ aynı günlerde, aynı isimle geliyor belki; ama ruhu, tadı, kokusu başka zamanlarda kaldı. Belki de çocukluğumuzda...
Eski bayramlar… Ne çok şey anlatıyor bu iki kelime. Anneannelerimizin mis gibi sabun kokan evleri, arife akşamı ütülenmiş bayramlıklarımız, bakır taslarda yıkanan çocuklar, mahalle aralarında yankılanan “Bayramınız mübarek olsun!” sesleri... Bir mahalle bayramıydı yaşadığımız. Herkes birbirinin kapısını çalardı, herkesin kalbi açıktı.
Şimdi sokaklar daha sessiz. Kapılar daha az çalınıyor. Ziyaretler yerini görüntülü aramalara, samimi tebessümler yerini hazır mesajlara bıraktı. Bayramlar artık telefon ekranlarına sığmaya çalışıyor. Ama o çocukluk bayramları, hâlâ içimizde bir yerlerde capcanlı duruyor. Çünkü o bayramlar sadece bir gelenek değil, bir duyguydu.
O yıllarda her şey daha yavaştı. Bayram sabahı ezanı duyduğumuzda telaşla yatağımızdan kalkar, en güzel kıyafetlerimizi giyerdik. Babalarımız en önde bayram namazına giderdi. Dönüşte el öpülür, mendillere saklanan harçlıklarla mutlu olurduk. Belki maddi olarak bugünkünden çok daha azı vardı ama paylaştığımız her şey çok daha büyüktü. Mutluluğun en sade hâli, en doğal gülümsemesi vardı o sofralarda.
Artık ne o bakır siniler ne de kalabalık kahkahalar aynı samimiyette yankılanıyor. Büyükler birer birer eksildi sofralardan. Her eksilenle birlikte bir bayram da gitti aslında. Geride, gözleri dolu dolu hatıralar bıraktılar. Bir tabakta şeker, bir çay bardağında buhar, bir fotoğrafın köşesinde kalakaldılar.
Bugün geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki, bayramlar aslında en çok geçmişimizi çağırıyor. Çünkü bayram sadece bir gün değil, bir hissiyattı. Kaybolan bir ses, unutulan bir dua, eksilen bir dokunuş… Ve belki de içten içe en çok aradığımız şey bu: O eski bayramların sıcaklığı, güveni, birlik duygusu.
Ama hâlâ geç değil. Bu bayram, bir adım atalım. Bir kapı çalalım. Unuttuğumuzu sandığımız insanlara bir selam verelim. Eski bayramlara duyduğumuz özlemi, bugünün bayramlarına taşıyalım. Çünkü asıl gelenek, yaşadıklarımızı unutmamak ve yaşatabilmektir.
Bayram, sadece geçmişi hatırlamak değil; geçmişin güzelliklerini bugüne taşımaktır. Belki eksik, belki biraz buruk ama hâlâ içimizde bir yerlerde yaşayan o çocuk ruhuyla...
Tüm okurlarıma, yüreği geçmişin o güzel günleriyle çarpan herkese gönülden bir bayram dileğiyle; Bayramımız kutlu, kalplerimiz yumuşak, sofralarımız bereketli olsun...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Eski bayramların sessiz tanıklarıyız
Yarın yine bir bayram sabahına uyanacağız. Takvimlerde yazan o özel günlerden biri. Ama takvimlerin gösterdiğiyle kalbimizin hissettikleri her zaman örtüşmüyor. Bayramlar hâlâ aynı günlerde, aynı isimle geliyor belki; ama ruhu, tadı, kokusu başka zamanlarda kaldı. Belki de çocukluğumuzda...
Eski bayramlar… Ne çok şey anlatıyor bu iki kelime. Anneannelerimizin mis gibi sabun kokan evleri, arife akşamı ütülenmiş bayramlıklarımız, bakır taslarda yıkanan çocuklar, mahalle aralarında yankılanan “Bayramınız mübarek olsun!” sesleri... Bir mahalle bayramıydı yaşadığımız. Herkes birbirinin kapısını çalardı, herkesin kalbi açıktı.
Şimdi sokaklar daha sessiz. Kapılar daha az çalınıyor. Ziyaretler yerini görüntülü aramalara, samimi tebessümler yerini hazır mesajlara bıraktı. Bayramlar artık telefon ekranlarına sığmaya çalışıyor. Ama o çocukluk bayramları, hâlâ içimizde bir yerlerde capcanlı duruyor. Çünkü o bayramlar sadece bir gelenek değil, bir duyguydu.
O yıllarda her şey daha yavaştı. Bayram sabahı ezanı duyduğumuzda telaşla yatağımızdan kalkar, en güzel kıyafetlerimizi giyerdik. Babalarımız en önde bayram namazına giderdi. Dönüşte el öpülür, mendillere saklanan harçlıklarla mutlu olurduk. Belki maddi olarak bugünkünden çok daha azı vardı ama paylaştığımız her şey çok daha büyüktü. Mutluluğun en sade hâli, en doğal gülümsemesi vardı o sofralarda.
Artık ne o bakır siniler ne de kalabalık kahkahalar aynı samimiyette yankılanıyor. Büyükler birer birer eksildi sofralardan. Her eksilenle birlikte bir bayram da gitti aslında. Geride, gözleri dolu dolu hatıralar bıraktılar. Bir tabakta şeker, bir çay bardağında buhar, bir fotoğrafın köşesinde kalakaldılar.
Bugün geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki, bayramlar aslında en çok geçmişimizi çağırıyor. Çünkü bayram sadece bir gün değil, bir hissiyattı. Kaybolan bir ses, unutulan bir dua, eksilen bir dokunuş… Ve belki de içten içe en çok aradığımız şey bu: O eski bayramların sıcaklığı, güveni, birlik duygusu.
Ama hâlâ geç değil. Bu bayram, bir adım atalım. Bir kapı çalalım. Unuttuğumuzu sandığımız insanlara bir selam verelim. Eski bayramlara duyduğumuz özlemi, bugünün bayramlarına taşıyalım. Çünkü asıl gelenek, yaşadıklarımızı unutmamak ve yaşatabilmektir.
Bayram, sadece geçmişi hatırlamak değil; geçmişin güzelliklerini bugüne taşımaktır. Belki eksik, belki biraz buruk ama hâlâ içimizde bir yerlerde yaşayan o çocuk ruhuyla...
Tüm okurlarıma, yüreği geçmişin o güzel günleriyle çarpan herkese gönülden bir bayram dileğiyle; Bayramımız kutlu, kalplerimiz yumuşak, sofralarımız bereketli olsun...