Gazze’de bir çocuğun sessizliği, dünyanın en yüksek sesidir aslında. O sessizlik, yorgun duvarlara, yıkılmış sokaklara, göğe yükselen dualara karışır. Bugün “ateşkes” kelimesi yine manşetlerde… Ama ben bu kelimeyi okurken içim ürperiyor. Çünkü Gazze’de ateşkes demek, bazen sadece savaşın nefes aldığı bir ara anlamına geliyor. Oysa biz artık ara değil, kalıcı bir barış istiyoruz.
Barış kelimesi kolay söylenir, ama Gazze’de yaşanması en zor olan şeydir. Çünkü orada barış, yıkıntıların arasında hâlâ atan kalplerin cesaretiyle ölçülür. O kalpler, her patlamanın ardından yeniden ritmini bulmaya çalışır. Gazze’de bir annenin duası, dünyadaki bütün diplomatik masalardan daha samimidir. Çünkü o dua, sadece sessizliği değil, hayatta kalmayı ister.
Bugün belki sokaklarda silah sesleri dinmiştir. Belki duman bulutlarının arasından güneş yeniden görünüyor. Ama o güneş, hâlâ korkuyla karışık bir ışık veriyor. Çocuklar sokağa çıkarken anneleri pencereden endişeyle bakıyor. Çünkü Gazze’de hiçbir ateşkes, güvenle eş anlamlı değil. Orada barış, hâlâ bir ihtimal; hâlâ bir dilek cümlesi.
Yine de umut…
Evet, umut hep orada, yıkıntıların altında filiz vermeye çalışan bir fidan gibi. O fidanın adı “barış”. Her bombadan sonra yeniden toprağa düşüyor, yeniden yeşermeye çalışıyor. Ve ben inanıyorum: bir gün o fidan kök salacak.
…Hiçbir hesap, bir çocuğun korku dolu bakışından daha ağır olmamalı. Çünkü Gazze’de yıkılan sadece binalar değil; insanlığın vicdanıdır. Biz bu vicdanı onarmadıkça, hiçbir barış kalıcı olamaz.
Türkiye’den, bu topraklardan seslenmek istiyorum: Gazze sadece bir coğrafya değil, insanlığın aynasıdır. O aynaya baktığımızda ne görüyoruz? Sessizliği mi, çaresizliği mi, yoksa hâlâ inanan bir insanlığı mı?
Ben inanmayı seçiyorum. Çünkü inanmak, direnmenin en insanca hâlidir. Bir gün Gazze’de çocuklar korkmadan gülecek, anneler dualarını ağlamadan fısıldayacak. O gün geldiğinde dünya biraz daha temizlenecek, insanlık biraz daha güzelleşecek.
Barış, kâğıtta değil; kalpte yazıldığında kalıcı olur. Ve ben biliyorum, bir gün o kalpler aynı dili konuşacak: Gazze’de, barışın sesi yeniden yükselecek.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Gazze’de barışın izleri
Gazze’de bir çocuğun sessizliği, dünyanın en yüksek sesidir aslında. O sessizlik, yorgun duvarlara, yıkılmış sokaklara, göğe yükselen dualara karışır. Bugün “ateşkes” kelimesi yine manşetlerde… Ama ben bu kelimeyi okurken içim ürperiyor. Çünkü Gazze’de ateşkes demek, bazen sadece savaşın nefes aldığı bir ara anlamına geliyor. Oysa biz artık ara değil, kalıcı bir barış istiyoruz.
Barış kelimesi kolay söylenir, ama Gazze’de yaşanması en zor olan şeydir. Çünkü orada barış, yıkıntıların arasında hâlâ atan kalplerin cesaretiyle ölçülür. O kalpler, her patlamanın ardından yeniden ritmini bulmaya çalışır. Gazze’de bir annenin duası, dünyadaki bütün diplomatik masalardan daha samimidir. Çünkü o dua, sadece sessizliği değil, hayatta kalmayı ister.
Bugün belki sokaklarda silah sesleri dinmiştir. Belki duman bulutlarının arasından güneş yeniden görünüyor. Ama o güneş, hâlâ korkuyla karışık bir ışık veriyor. Çocuklar sokağa çıkarken anneleri pencereden endişeyle bakıyor. Çünkü Gazze’de hiçbir ateşkes, güvenle eş anlamlı değil. Orada barış, hâlâ bir ihtimal; hâlâ bir dilek cümlesi.
Yine de umut…
Evet, umut hep orada, yıkıntıların altında filiz vermeye çalışan bir fidan gibi. O fidanın adı “barış”. Her bombadan sonra yeniden toprağa düşüyor, yeniden yeşermeye çalışıyor. Ve ben inanıyorum: bir gün o fidan kök salacak.
…Hiçbir hesap, bir çocuğun korku dolu bakışından daha ağır olmamalı. Çünkü Gazze’de yıkılan sadece binalar değil; insanlığın vicdanıdır. Biz bu vicdanı onarmadıkça, hiçbir barış kalıcı olamaz.
Türkiye’den, bu topraklardan seslenmek istiyorum: Gazze sadece bir coğrafya değil, insanlığın aynasıdır. O aynaya baktığımızda ne görüyoruz? Sessizliği mi, çaresizliği mi, yoksa hâlâ inanan bir insanlığı mı?
Ben inanmayı seçiyorum. Çünkü inanmak, direnmenin en insanca hâlidir. Bir gün Gazze’de çocuklar korkmadan gülecek, anneler dualarını ağlamadan fısıldayacak. O gün geldiğinde dünya biraz daha temizlenecek, insanlık biraz daha güzelleşecek.
Barış, kâğıtta değil; kalpte yazıldığında kalıcı olur. Ve ben biliyorum, bir gün o kalpler aynı dili konuşacak: Gazze’de, barışın sesi yeniden yükselecek.