Kimi sabahlar yataktan kalkmak bile bir mücadeleye dönüşmüş. Daha gün doğmadan omuzlara çöken ağırlık, yaşımıza göre fazla… “Daha gençsin, önün açık” diyorlar, ama bu gençlik kendini yorgun hissediyor. Yorgunluktan çok, tükenmişlik bu. Adını koymak zor belki, ama hepimizin çevresinde gözlerinde parıltı kalmamış gençler var. Gözleri dolu, sesi kısık, umutları eksik…
Birkaç yıl önce geleceği planlayan genç, şimdi sadece geçinmeyi planlıyor. Ay sonunu getirmek, kirasını ödemek, KYK borcunu düşünmek, iş bulamamak… Bu yükler, üniversite sıralarındaki birinin kaldırabileceğinden fazla. Mezun olunca çözülür sandıkları sorunlar, artık mezun olunca başlıyor.
Diploma ceplerinde ama iş yok, iş varsa maaş yetmiyor, maaş yetse bile hayat pahalı. Hayalleriyle gerçekler arasında sıkışmış koca bir nesil var artık karşımızda.
Üstelik bu yük yalnızca ekonomik değil. Sosyal medya ile sürekli bir “karşılaştırma” halindeyiz. Bir başkasının başarıları, tatilleri, gülümsemeleri ekranlardan üzerimize yağarken; kendi hayatımıza dönüp baktığımızda tatminsizlik sarıyor içimizi. Oysa unutuyoruz, kimse ekranlarda ağlamıyor. Herkes “mutluymuş gibi” ve bu “miş gibi hayatlar” gerçekleri unutturuyor.
Eğitim desen; sınavdan sınava koşmak, sistemin içinde ezilmek… Üniversite bir çıkış yolu gibi görünse de, artık çoğu öğrenci mezun olurken ne yapacağını bilmiyor. Kendi potansiyelini keşfetmeye fırsatı olmamış, sadece bir sistemin çarkı olmuş gibi hissediyor.
Peki ne mi yapılmalı?
İlk adım, dinlemek. Gerçekten, sahici bir şekilde gençleri dinlemek. Onlara sadece akıl vermek değil, onların ne söylediğini anlamaya çalışmak gerek. İkinci adım, dayanışmak. Gençleri yalnızlaştırmak, onları “şımarık” olmakla yaftalamak yerine, onların sesini duymak, birlikte üretmek… Ve son olarak, umut yaratmak. Gençliğin umuda ihtiyacı var. Küçük de olsa bir yol ışığı, bir güven, bir fırsat...
Bu ülkenin gençleri bir yük değil, geleceği taşıyacak güçtür. Ama o gücün parlayabilmesi için dinlenmeye, desteklenmeye ve değer görmeye ihtiyaç var.
Çünkü yorgun gençlik, sadece kendi geleceğini değil, ülkenin geleceğini de yavaşlatır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Gençlik Yorgun…
Kimi sabahlar yataktan kalkmak bile bir mücadeleye dönüşmüş. Daha gün doğmadan omuzlara çöken ağırlık, yaşımıza göre fazla… “Daha gençsin, önün açık” diyorlar, ama bu gençlik kendini yorgun hissediyor. Yorgunluktan çok, tükenmişlik bu. Adını koymak zor belki, ama hepimizin çevresinde gözlerinde parıltı kalmamış gençler var. Gözleri dolu, sesi kısık, umutları eksik…
Birkaç yıl önce geleceği planlayan genç, şimdi sadece geçinmeyi planlıyor. Ay sonunu getirmek, kirasını ödemek, KYK borcunu düşünmek, iş bulamamak… Bu yükler, üniversite sıralarındaki birinin kaldırabileceğinden fazla. Mezun olunca çözülür sandıkları sorunlar, artık mezun olunca başlıyor.
Diploma ceplerinde ama iş yok, iş varsa maaş yetmiyor, maaş yetse bile hayat pahalı. Hayalleriyle gerçekler arasında sıkışmış koca bir nesil var artık karşımızda.
Üstelik bu yük yalnızca ekonomik değil. Sosyal medya ile sürekli bir “karşılaştırma” halindeyiz. Bir başkasının başarıları, tatilleri, gülümsemeleri ekranlardan üzerimize yağarken; kendi hayatımıza dönüp baktığımızda tatminsizlik sarıyor içimizi. Oysa unutuyoruz, kimse ekranlarda ağlamıyor. Herkes “mutluymuş gibi” ve bu “miş gibi hayatlar” gerçekleri unutturuyor.
Eğitim desen; sınavdan sınava koşmak, sistemin içinde ezilmek… Üniversite bir çıkış yolu gibi görünse de, artık çoğu öğrenci mezun olurken ne yapacağını bilmiyor. Kendi potansiyelini keşfetmeye fırsatı olmamış, sadece bir sistemin çarkı olmuş gibi hissediyor.
Peki ne mi yapılmalı?
İlk adım, dinlemek. Gerçekten, sahici bir şekilde gençleri dinlemek. Onlara sadece akıl vermek değil, onların ne söylediğini anlamaya çalışmak gerek. İkinci adım, dayanışmak. Gençleri yalnızlaştırmak, onları “şımarık” olmakla yaftalamak yerine, onların sesini duymak, birlikte üretmek… Ve son olarak, umut yaratmak. Gençliğin umuda ihtiyacı var. Küçük de olsa bir yol ışığı, bir güven, bir fırsat...
Bu ülkenin gençleri bir yük değil, geleceği taşıyacak güçtür. Ama o gücün parlayabilmesi için dinlenmeye, desteklenmeye ve değer görmeye ihtiyaç var.
Çünkü yorgun gençlik, sadece kendi geleceğini değil, ülkenin geleceğini de yavaşlatır.