Eskiden bir sözü duyduğumuzda “Gözümle görmeden inanmam” derdik. Şimdi geldiğimiz noktada, gözümüzle gördüğümüze bile inanamıyoruz. Çünkü artık o görüntüler, bir yapay zekânın ürünü olabilir. Biri gerçekten o sözü söylememiş, sadece bir algoritmanın sesi taklit etmesiyle ortaya çıkmış olabilir. Üstelik bu içerikler artık sadece eğlence sektöründe değil, demokrasinin kalbinde, seçim meydanlarında dolaşıyor.
...Artık seçim kampanyaları sadece miting meydanlarında değil, yapay zekâ laboratuvarlarında, veri merkezlerinde ve sosyal medya platformlarının perde arkasında hazırlanıyor. Deepfake videolar, sahte konuşmalar ve hedef odaklı dezenformasyon kampanyaları, seçmeni duygusal olarak etkilemek için dakikası dakikasına planlanıyor.
Bir seçmen olarak hepimiz artık şunu sorgulamak zorundayız: Kararlarımız bize mi ait, yoksa algoritmaların kurguladığı dijital bir illüzyona mı kapıldık? Sosyal medya platformlarında karşımıza çıkan her içerik, bizim tercihlerimize göre şekillendirilmiş bir algı bulutu olabilir. Kendi kararlarımızı mı veriyoruz, yoksa bizi bizden iyi tanıyan algoritmaların yönlendirdiği bir seçim yanılsaması içinde miyiz? Kim, neyi, neden savunuyor; bunu anlamak giderek zorlaşıyor. Ama bir o kadar da hayati.
Bu yüzden diyorum ki; medya okuryazarlığı artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur. Sadece doğruyu aramakla yetinmeyelim, doğru bildiklerimizi de sorgulayalım. Her video gerçek değildir. Her söz gerçekten söylenmemiştir. Ve her içerik masum değildir.
Yapay zekâ doğru kullanıldığında bilgiye erişimi kolaylaştırabilir, şeffaflığı artırabilir. Ama denetimsiz ve etik dışı kullanıldığında, demokrasinin altını sessizce oyabilir. Burada hem seçmene hem karar vericilere hem de dijital platformlara ciddi bir sorumluluk düşüyor.
Bu çağda demokrasi artık sadece sandıkta kazanılmıyor. Bilgi savaşında ayakta kalan, bilinçli kalan, sorgulayan kazanıyor. Çünkü teknoloji gelişebilir, sistemler değişebilir… Ama toplumun kaderini hâlâ bizler belirliyoruz. Yeter ki bizler, neye inandıklarımızı değil, neden inandıklarımızı sorgulamayı bilmeliyiz.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Gerçek mi, Kurgu mu?
Eskiden bir sözü duyduğumuzda “Gözümle görmeden inanmam” derdik. Şimdi geldiğimiz noktada, gözümüzle gördüğümüze bile inanamıyoruz. Çünkü artık o görüntüler, bir yapay zekânın ürünü olabilir. Biri gerçekten o sözü söylememiş, sadece bir algoritmanın sesi taklit etmesiyle ortaya çıkmış olabilir. Üstelik bu içerikler artık sadece eğlence sektöründe değil, demokrasinin kalbinde, seçim meydanlarında dolaşıyor.
...Artık seçim kampanyaları sadece miting meydanlarında değil, yapay zekâ laboratuvarlarında, veri merkezlerinde ve sosyal medya platformlarının perde arkasında hazırlanıyor. Deepfake videolar, sahte konuşmalar ve hedef odaklı dezenformasyon kampanyaları, seçmeni duygusal olarak etkilemek için dakikası dakikasına planlanıyor.
Bir seçmen olarak hepimiz artık şunu sorgulamak zorundayız: Kararlarımız bize mi ait, yoksa algoritmaların kurguladığı dijital bir illüzyona mı kapıldık? Sosyal medya platformlarında karşımıza çıkan her içerik, bizim tercihlerimize göre şekillendirilmiş bir algı bulutu olabilir. Kendi kararlarımızı mı veriyoruz, yoksa bizi bizden iyi tanıyan algoritmaların yönlendirdiği bir seçim yanılsaması içinde miyiz? Kim, neyi, neden savunuyor; bunu anlamak giderek zorlaşıyor. Ama bir o kadar da hayati.
Bu yüzden diyorum ki; medya okuryazarlığı artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur. Sadece doğruyu aramakla yetinmeyelim, doğru bildiklerimizi de sorgulayalım. Her video gerçek değildir. Her söz gerçekten söylenmemiştir. Ve her içerik masum değildir.
Yapay zekâ doğru kullanıldığında bilgiye erişimi kolaylaştırabilir, şeffaflığı artırabilir. Ama denetimsiz ve etik dışı kullanıldığında, demokrasinin altını sessizce oyabilir. Burada hem seçmene hem karar vericilere hem de dijital platformlara ciddi bir sorumluluk düşüyor.
Bu çağda demokrasi artık sadece sandıkta kazanılmıyor. Bilgi savaşında ayakta kalan, bilinçli kalan, sorgulayan kazanıyor. Çünkü teknoloji gelişebilir, sistemler değişebilir… Ama toplumun kaderini hâlâ bizler belirliyoruz. Yeter ki bizler, neye inandıklarımızı değil, neden inandıklarımızı sorgulamayı bilmeliyiz.