Son yıllarda, şehirlerin gürültüsünde kaybolmuş bir neslin, sessizce, ama bir o kadar kararlı bir şekilde toprağa doğru adım attığını görmek beni hem umutlandırıyor hem de düşündürüyor. Gençlerin, yalnızca ekonomik sebeplerle değil, ruhsal bir arayışla da şehri terk etmeye başlaması, aslında büyük bir dönüşümün habercisi.
Bu dönüşüm, bir nostalji değil. Bir kaçış değil. Bu, daha fazla "yaşamak" için yapılan bir yolculuk. Şehre bağlı, beton duvarlarla çevrilmiş bir dünyada, insanlar arasında daha yalnız, ama doğada çok daha bütünleşmiş bir hayat arayışı.
Gençler, şehirlerin sunduğu hızlı hayatın peşinden gitmekten yorulmuş durumda. Ne kadar koşsalar da, bir türlü ulaşamadıkları, ellerinden kayıp giden bir şeyler var. Oysa toprağın sunduğu hayat daha basit, daha sade. Ve belki de en önemlisi, daha gerçek. Birçok genç, artık yalnızca ev almak için değil, bir yaşam kurmak için şehirden çıkıyor. Kimi tarımla uğraşmak için köyüne dönüyor, kimi hayvancılıkla, kimisi de dijital dünyadan uzaklaşarak doğa ile iç içe yaşamayı tercih ediyor.
Bu dönüş, aslında bir keşif. Toprağa dokunmak, ona saygı duymak, ve en önemlisi, insanın kendi doğasıyla barışması… Şehirde yaşamanın zorlukları, yüksek kiralar, uzun mesai saatleri, dertlerle dolu metropol hayatı gençleri, "daha fazlası" için bir arayışa sürüklüyor. Belki de hayatı gerçekten yaşamak, sabah horoz sesleriyle uyanmak, toprağın kokusunu almak, elini toprağa değdirip bir şeyler büyütmekte gizlidir.
Ve bu dönüş yalnızca fiziki bir hareket değil. İçsel bir arayış, bir yenilenme. Belki de modern hayatın bize dayattığı “koş” temalı yaşamın içine sıkışan ruhumuz, “dur” demek istiyor. Bir an olsun, yaşamanın ne demek olduğunu yeniden hatırlamak, doğanın dinginliğinde kaybolmak istiyor. Belki de, bugünün gençleri (bende de dahil) şehri terk edip toprağa dönerken, hatırlatmak istediğimiz tek şey; Sadece hızlı yaşamak değil, derin yaşamak.
Ama tabii, her dönüş yolculuğu gibi, bu da bir meydan okuma. Gençlerin geri dönüş yaptığı köyler hâlâ altyapı sorunlarıyla, eksik desteklerle boğuşuyor. Tarımda verimliliği artıracak destekler, köylüye sağlanan teşvikler hala yetersiz. Birçok genç, şehirdeki o hızlı yaşamın cazibesinden köyde bulduğu huzuru tercih etse de, bazı şeyleri yalnızca toprak ve sabırla kurmak kolay değil. Kırsalda sosyal yaşam alanları kısıtlı, şehirden gelen gencin bazen çok ihtiyacı olan "paylaşma", "görülme" hissi burada sınırlı kalabiliyor.
Ancak bu da bir süreç. Belki de bu, toprağa dönenlerin ilk adımda karşılaştıkları zorlukların ardından kazandıkları özgürlük. Çünkü, her zorluk, geriye bakıldığında bir adım daha büyük bir başarıya dönüşüyor. Şehirdeki koşuşturma, hiç durmadan “daha fazlasını” isteyen bir dünya, o kadar uzun bir süre solumamız için tasarlanmamıştı. Şehirde yaşamak, kendi ruhumuzu, kendi benliğimizi kaybetmeye başlamamıza neden olabilir.
Ve işte bu yüzden, toprağa geri dönüş, hem fiziki hem de duygusal bir yenilenme. Her sabah toprağı sulamak, belki de büyük bir ofiste kazandığınız paradan daha fazla tatmin veriyor. Çünkü bu, sadece bedenen değil, ruhsal olarak da bir büyüme.
Geriye bakın, köyde çocukken toprağa basarken yaşadığınız huzuru hatırlayın. Şimdi, aynı toprak sizi çağırıyor. Şehirler sizi başka bir yere sürüklese de, burası hâlâ bizim evimiz. Toprak, bizleri bekliyor. Yeniden başlamak, hayatı yeniden keşfetmek için belki de tek yapmamız gereken, kulağımızı toprağa dayayıp onun çağrısına kulak vermek.
Ve size bir çağrım var:
Eğer içsel huzuru arıyorsanız, eğer gerçekten yaşamak istiyorsanız, belki de dönüş yolculuğunuz başlamalıdır. Toprağa basın, yeniden doğun. Çünkü hiçbir şey, bir tohumun filizlenmesinden daha değerli değildir. Ve bu tohum, yalnızca bir neslin değil, hepimizin geleceğini değiştirebilir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Her tohumda bir gelecek saklı
Son yıllarda, şehirlerin gürültüsünde kaybolmuş bir neslin, sessizce, ama bir o kadar kararlı bir şekilde toprağa doğru adım attığını görmek beni hem umutlandırıyor hem de düşündürüyor. Gençlerin, yalnızca ekonomik sebeplerle değil, ruhsal bir arayışla da şehri terk etmeye başlaması, aslında büyük bir dönüşümün habercisi.
Bu dönüşüm, bir nostalji değil. Bir kaçış değil. Bu, daha fazla "yaşamak" için yapılan bir yolculuk. Şehre bağlı, beton duvarlarla çevrilmiş bir dünyada, insanlar arasında daha yalnız, ama doğada çok daha bütünleşmiş bir hayat arayışı.
Gençler, şehirlerin sunduğu hızlı hayatın peşinden gitmekten yorulmuş durumda. Ne kadar koşsalar da, bir türlü ulaşamadıkları, ellerinden kayıp giden bir şeyler var. Oysa toprağın sunduğu hayat daha basit, daha sade. Ve belki de en önemlisi, daha gerçek. Birçok genç, artık yalnızca ev almak için değil, bir yaşam kurmak için şehirden çıkıyor. Kimi tarımla uğraşmak için köyüne dönüyor, kimi hayvancılıkla, kimisi de dijital dünyadan uzaklaşarak doğa ile iç içe yaşamayı tercih ediyor.
Bu dönüş, aslında bir keşif. Toprağa dokunmak, ona saygı duymak, ve en önemlisi, insanın kendi doğasıyla barışması… Şehirde yaşamanın zorlukları, yüksek kiralar, uzun mesai saatleri, dertlerle dolu metropol hayatı gençleri, "daha fazlası" için bir arayışa sürüklüyor. Belki de hayatı gerçekten yaşamak, sabah horoz sesleriyle uyanmak, toprağın kokusunu almak, elini toprağa değdirip bir şeyler büyütmekte gizlidir.
Ve bu dönüş yalnızca fiziki bir hareket değil. İçsel bir arayış, bir yenilenme. Belki de modern hayatın bize dayattığı “koş” temalı yaşamın içine sıkışan ruhumuz, “dur” demek istiyor. Bir an olsun, yaşamanın ne demek olduğunu yeniden hatırlamak, doğanın dinginliğinde kaybolmak istiyor. Belki de, bugünün gençleri (bende de dahil) şehri terk edip toprağa dönerken, hatırlatmak istediğimiz tek şey; Sadece hızlı yaşamak değil, derin yaşamak.
Ama tabii, her dönüş yolculuğu gibi, bu da bir meydan okuma. Gençlerin geri dönüş yaptığı köyler hâlâ altyapı sorunlarıyla, eksik desteklerle boğuşuyor. Tarımda verimliliği artıracak destekler, köylüye sağlanan teşvikler hala yetersiz. Birçok genç, şehirdeki o hızlı yaşamın cazibesinden köyde bulduğu huzuru tercih etse de, bazı şeyleri yalnızca toprak ve sabırla kurmak kolay değil. Kırsalda sosyal yaşam alanları kısıtlı, şehirden gelen gencin bazen çok ihtiyacı olan "paylaşma", "görülme" hissi burada sınırlı kalabiliyor.
Ancak bu da bir süreç. Belki de bu, toprağa dönenlerin ilk adımda karşılaştıkları zorlukların ardından kazandıkları özgürlük. Çünkü, her zorluk, geriye bakıldığında bir adım daha büyük bir başarıya dönüşüyor. Şehirdeki koşuşturma, hiç durmadan “daha fazlasını” isteyen bir dünya, o kadar uzun bir süre solumamız için tasarlanmamıştı. Şehirde yaşamak, kendi ruhumuzu, kendi benliğimizi kaybetmeye başlamamıza neden olabilir.
Ve işte bu yüzden, toprağa geri dönüş, hem fiziki hem de duygusal bir yenilenme. Her sabah toprağı sulamak, belki de büyük bir ofiste kazandığınız paradan daha fazla tatmin veriyor. Çünkü bu, sadece bedenen değil, ruhsal olarak da bir büyüme.
Geriye bakın, köyde çocukken toprağa basarken yaşadığınız huzuru hatırlayın. Şimdi, aynı toprak sizi çağırıyor. Şehirler sizi başka bir yere sürüklese de, burası hâlâ bizim evimiz. Toprak, bizleri bekliyor. Yeniden başlamak, hayatı yeniden keşfetmek için belki de tek yapmamız gereken, kulağımızı toprağa dayayıp onun çağrısına kulak vermek.
Ve size bir çağrım var:
Eğer içsel huzuru arıyorsanız, eğer gerçekten yaşamak istiyorsanız, belki de dönüş yolculuğunuz başlamalıdır. Toprağa basın, yeniden doğun. Çünkü hiçbir şey, bir tohumun filizlenmesinden daha değerli değildir. Ve bu tohum, yalnızca bir neslin değil, hepimizin geleceğini değiştirebilir.