Sıcaktan bunalırken aklımıza sadece klimanın kumandası geliyor, musluktan su akarken nadiren düşünüyoruz bir gün akmayabileceğini. Oysa dünya, bizim bu “küçük” gördüğümüz tercihlerle şekilleniyor.
İklim değişikliği artık sadece kutuplardaki buzullarla ilgili değil. Bu yaz, İstanbul’da normalin üzerinde yaşanan sıcaklıklar, Ege’de başlayan orman yangınları, Güneydoğu’da kuruyan barajlar hepimizin gözünü açmaya yetmeli. Ama ne yapabiliriz ki? Koca dünyayı ben mi kurtaracağım?
Evet, belki tek başına dünyayı kurtaramazsın. Ama yaşadığın sokağı, paylaştığın havayı, içtiğin suyu korumak için attığın adımlar küçücük de olsa etkili. Hatta belki de en etkili olanlar onlar.
“Benim bir oyum ne fark eder?” sendromu
Toplumsal meselelerde sıkça karşılaştığımız bir duygu bu: "Benim tek başıma yaptığım neyi değiştirir ki?" Ama unutmayalım, milyonların tercihi bir anda değişmiyor. O dönüşüm, birilerinin önce "Ben farklı bir şey yapacağım" demesiyle başlıyor.
Mesela…Markete bez çanta ile gitmek. Artan yemeği çöpe atmak yerine değerlendirmek. Günde birkaç dakikalığına bile olsa ekranı bırakıp doğaya yürümek. Plastik yerine cam kullanmak. Gereksiz yere suyu akıtmamak. “İkinci el” kelimesini utanılacak değil, gurur duyulacak bir tercih olarak görmek. Toplu taşımaya binmek, kısa mesafede yürümeyi seçmek. Cep telefonunu her sene yenilemek yerine bir yıl daha idare etmeyi bilmek…
Bunlar belki manşet olacak şeyler değil. Ama fark ettiniz mi, bu küçük tercihler aynı zamanda bir yaşam tarzı öneriyor bize: Daha yavaş, daha sade, daha bilinçli.
Her damla su, gelecekte çocuğumuzun içeceği su olabilir. Her tasarruf edilen enerji, dünyaya bir nefes daha demek. Ve her “Hayır, buna gerek yok” dediğimiz tüketim anı, israfı önlemekle kalmıyor; bilinçli bir toplumun tuğlasını da koyuyor.
Üstelik mesele sadece doğa değil. Bu duyarlılık zamanla ilişkilerimize, davranışlarımıza da yansıyor. Daha az tüketen, daha çok paylaşan, empati kurabilen bireyler olmaya başlıyoruz. İşte asıl değişim de burada başlıyor.
Çevremizi, doğayı, hatta birbirimizi korumanın yolu büyük kampanyalardan çok, gündelik alışkanlıklarımızı gözden geçirmekten geçiyor. Dünya kendini bize emanet etmiş durumda. Soru şu: Biz bu emanete nasıl sahip çıkıyoruz?
Belki bugün bir plastik şişe daha az kullanırsın... Belki sadece “başlamak” bile yeter. Çünkü bazen en büyük değişim, en küçük adımla başlar.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Küçük adımlar, büyük etkiler
Sıcaktan bunalırken aklımıza sadece klimanın kumandası geliyor, musluktan su akarken nadiren düşünüyoruz bir gün akmayabileceğini. Oysa dünya, bizim bu “küçük” gördüğümüz tercihlerle şekilleniyor.
İklim değişikliği artık sadece kutuplardaki buzullarla ilgili değil. Bu yaz, İstanbul’da normalin üzerinde yaşanan sıcaklıklar, Ege’de başlayan orman yangınları, Güneydoğu’da kuruyan barajlar hepimizin gözünü açmaya yetmeli. Ama ne yapabiliriz ki? Koca dünyayı ben mi kurtaracağım?
Evet, belki tek başına dünyayı kurtaramazsın. Ama yaşadığın sokağı, paylaştığın havayı, içtiğin suyu korumak için attığın adımlar küçücük de olsa etkili. Hatta belki de en etkili olanlar onlar.
“Benim bir oyum ne fark eder?” sendromu
Toplumsal meselelerde sıkça karşılaştığımız bir duygu bu: "Benim tek başıma yaptığım neyi değiştirir ki?" Ama unutmayalım, milyonların tercihi bir anda değişmiyor. O dönüşüm, birilerinin önce "Ben farklı bir şey yapacağım" demesiyle başlıyor.
Mesela…Markete bez çanta ile gitmek. Artan yemeği çöpe atmak yerine değerlendirmek. Günde birkaç dakikalığına bile olsa ekranı bırakıp doğaya yürümek. Plastik yerine cam kullanmak. Gereksiz yere suyu akıtmamak. “İkinci el” kelimesini utanılacak değil, gurur duyulacak bir tercih olarak görmek. Toplu taşımaya binmek, kısa mesafede yürümeyi seçmek. Cep telefonunu her sene yenilemek yerine bir yıl daha idare etmeyi bilmek…
Bunlar belki manşet olacak şeyler değil. Ama fark ettiniz mi, bu küçük tercihler aynı zamanda bir yaşam tarzı öneriyor bize: Daha yavaş, daha sade, daha bilinçli.
Her damla su, gelecekte çocuğumuzun içeceği su olabilir. Her tasarruf edilen enerji, dünyaya bir nefes daha demek. Ve her “Hayır, buna gerek yok” dediğimiz tüketim anı, israfı önlemekle kalmıyor; bilinçli bir toplumun tuğlasını da koyuyor.
Üstelik mesele sadece doğa değil. Bu duyarlılık zamanla ilişkilerimize, davranışlarımıza da yansıyor. Daha az tüketen, daha çok paylaşan, empati kurabilen bireyler olmaya başlıyoruz. İşte asıl değişim de burada başlıyor.
Çevremizi, doğayı, hatta birbirimizi korumanın yolu büyük kampanyalardan çok, gündelik alışkanlıklarımızı gözden geçirmekten geçiyor. Dünya kendini bize emanet etmiş durumda. Soru şu: Biz bu emanete nasıl sahip çıkıyoruz?
Belki bugün bir plastik şişe daha az kullanırsın... Belki sadece “başlamak” bile yeter. Çünkü bazen en büyük değişim, en küçük adımla başlar.