Kaldırımda yürürken gözünüzün içine bakan bir köpek… Belki kuyruğunu sallıyor, belki sadece sessizce bakıyor. Her gün geçtiğiniz sokakta artık olmayan bir patinin yokluğu. Bu ülkede sokak hayvanlarıyla ilgili konuşmaya başladığımızda aslında kendi vicdanımızı tartıyoruz.
Gündemdeki yasa taslağı, başıboş sokak hayvanlarının toplanmasını, sahiplenilmeyenlerin ise “uyutulmasını” gündeme taşıdı. Yetkililer, kamu güvenliğini ve halk sağlığını gerekçe gösteriyor. Bu argümanların yabana atılır tarafı yok. Evet, bazı bölgelerde sokak köpekleri insanlara saldırıyor. Evet, bazı hastalık riskleri söz konusu. Ancak bu sorunu sadece “yok ederek” çözmeyi öneren bir zihniyetin bizi getireceği yer, ne insani ne de medeni olabilir.
Çünkü mesele sadece köpekler değil. Mesele, yıllardır ötelenen, çözümsüz bırakılan, plansızca yürütülen bir “kentleşme ayıbı.” Yıllarca hayvanları kısırlaştırmadan saldık, barınakları cehenneme çevirdik, sokaklara mama bırakıp sorumluluğu yerine getirdiğimizi sandık. Şimdi ise birikmiş bu problemi hızla ortadan kaldırmak istiyoruz. Ne pahasına?
Toplumun büyük kısmı vicdanı sızlayarak izliyor bu süreci. Siyasilerse, sorunun çözümünde ortak akıl aramak yerine kutuplaşmayı tercih ediyor. Oysa bizler bu meseleyi sadece hayvan hakları değil, insanlığımızın sınavı olarak görmeliyiz.
Bir çocuğa merhameti nasıl öğretirsiniz? Bir sokak köpeğine su kabı koyan yaşlı amcayı görerek. Bir kedinin gözlerindeki korkuyu anlayarak. Ya da en azından onun var olma hakkına saygı duyarak. Bu değerler bir gecede oluşmaz. Ama bir gecede yok edilebilir.
Yapılacak şey belli: Bilimsel temelli, etik değerlere dayalı, belediyelerin kaynaklarıyla desteklenen bütüncül bir çözüm. Kısırlaştırma seferberliği, gerçek barınak reformu, sahiplendirme kampanyaları ve halkla işbirliği. Bu daha zahmetli, evet. Ama gerçekten çözüm olan tek yol da bu.
Çünkü mesele köpekler değil. Mesele bizim kim olduğumuz. Hangi geleceğe yürümek istediğimiz...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Mesele hayvanlar değil, vicdan
Kaldırımda yürürken gözünüzün içine bakan bir köpek… Belki kuyruğunu sallıyor, belki sadece sessizce bakıyor. Her gün geçtiğiniz sokakta artık olmayan bir patinin yokluğu. Bu ülkede sokak hayvanlarıyla ilgili konuşmaya başladığımızda aslında kendi vicdanımızı tartıyoruz.
Gündemdeki yasa taslağı, başıboş sokak hayvanlarının toplanmasını, sahiplenilmeyenlerin ise “uyutulmasını” gündeme taşıdı. Yetkililer, kamu güvenliğini ve halk sağlığını gerekçe gösteriyor. Bu argümanların yabana atılır tarafı yok. Evet, bazı bölgelerde sokak köpekleri insanlara saldırıyor. Evet, bazı hastalık riskleri söz konusu. Ancak bu sorunu sadece “yok ederek” çözmeyi öneren bir zihniyetin bizi getireceği yer, ne insani ne de medeni olabilir.
Çünkü mesele sadece köpekler değil. Mesele, yıllardır ötelenen, çözümsüz bırakılan, plansızca yürütülen bir “kentleşme ayıbı.” Yıllarca hayvanları kısırlaştırmadan saldık, barınakları cehenneme çevirdik, sokaklara mama bırakıp sorumluluğu yerine getirdiğimizi sandık. Şimdi ise birikmiş bu problemi hızla ortadan kaldırmak istiyoruz. Ne pahasına?
Toplumun büyük kısmı vicdanı sızlayarak izliyor bu süreci. Siyasilerse, sorunun çözümünde ortak akıl aramak yerine kutuplaşmayı tercih ediyor. Oysa bizler bu meseleyi sadece hayvan hakları değil, insanlığımızın sınavı olarak görmeliyiz.
Bir çocuğa merhameti nasıl öğretirsiniz? Bir sokak köpeğine su kabı koyan yaşlı amcayı görerek. Bir kedinin gözlerindeki korkuyu anlayarak. Ya da en azından onun var olma hakkına saygı duyarak. Bu değerler bir gecede oluşmaz. Ama bir gecede yok edilebilir.
Yapılacak şey belli: Bilimsel temelli, etik değerlere dayalı, belediyelerin kaynaklarıyla desteklenen bütüncül bir çözüm. Kısırlaştırma seferberliği, gerçek barınak reformu, sahiplendirme kampanyaları ve halkla işbirliği. Bu daha zahmetli, evet. Ama gerçekten çözüm olan tek yol da bu.
Çünkü mesele köpekler değil. Mesele bizim kim olduğumuz. Hangi geleceğe yürümek istediğimiz...