SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Sessizlik kaybolurken

Yazının Giriş Tarihi: 21.05.2025 17:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.05.2025 17:04

İçinde yaşadığımız çağ, insanoğlunun şimdiye kadar deneyimlediği en gürültülü çağ olabilir. Bu gürültü sokakta değil, kafamızın içinde; çevrede değil, cebimizde taşıdığımız o küçük ekranda. Bilgiye erişimin bu kadar kolaylaştığı bir zamanda, bilgiden çok dikkatimiz tüketiliyor. En değerli varlığımız artık “zaman” değil, “odak”.

Sabahtan akşama kadar maruz kaldığımız bildirimler, haberler, videolar, yorumlar, beğeniler, algoritmalar... Her biri bizden küçük bir parça koparıyor. Belki fark etmiyoruz, ama sürekli bir yankı odasında yaşıyoruz. Fikrimizi özgürce oluşturduğumuzu sanarken, aslında bir yapay zeka bize ne düşünmemiz gerektiğini fısıldıyor. Sessizliğe tahammül edemiyoruz. Sadece dışsal değil, içsel bir gürültüyle baş başayız. Eskiden sessizlik huzurdu. Şimdi ise bir eksiklik, bir boşluk gibi algılanıyor. Otobüste camdan dışarı bakan birini gördüğümüzde neredeyse şaşırıyoruz. Çünkü kafasını kaldırmayan kalabalıkların içinde, ekrana bakmayan biri artık “tuhaf” sayılıyor. Oysa sessizlik sadece sustuğumuz bir an değildir. Sessizlik, düşünmenin ön koşuludur. Derin düşünce, sabır ve farkındalık sessizlikten doğar. Şimdi her şey hızlı; tüketiyoruz, geçiyoruz, unutuyoruz. Ama düşünmek zaman ister, sessizlik ister. Hızlı bilgi çağında derinlik kayboluyor. Ve belki de en trajik olanı şu: Anlam, gürültüde boğuluyor.

Biliyoruz ki artık bizimle ücretsiz gibi görünen hiçbir dijital hizmet aslında ücretsiz değil. Biz ürünüz. Reklamverenlere satılan şey bizim “dikkatimiz”. Dolayısıyla bir bildirim geldiğinde kaybettiğimiz şey sadece birkaç saniye değil; parçalanmış bir düşünce, bölünmüş bir odak, yarım kalan bir varoluş anı. Bir kitap okurken telefon çaldığında sadece cümleyi değil, o satırla kurduğumuz bağı da yitiriyoruz. Bir dostla konuşurken gelen bir mesaj, o anın içtenliğini alıp götürüyor.

Ve biz farkında olmadan, hayatın içindeki “gerçek temasları” ekranlara feda ediyoruz. Sosyal medyada herkes konuşuyor, herkes bir şey paylaşıyor. Ama kimse tam olarak duymuyor. Herkes görünmek istiyor ama görülmek ne demekti, unuttuk. Filtrelenmiş hayatlar arasında kendi eksikliklerimizle baş başa kalıyoruz. Mükemmel yaşamların paylaşıldığı bir dünyada, kendi sıradanlığımız bizi boğuyor. Bu yüzden artık susmak, görünmemek ve sade kalmak neredeyse bir başkaldırı. Bu başkaldırıya en çok ihtiyacı olanlar da gençler. Zira dijitalin içine doğan kuşak, sessizliği hiç tanımadı. Oysa bir genç için en önemli gelişim alanı, kendini tanımak. Kendini tanımak içinse önce “kendini duymak” gerek. Gürültüde büyüyen bir gençliğin iç sesi, dışarının uğultusuna yeniliyor.

Peki ne yapacağız? Herkes dijital çağın içine doğdu, kimse telefonları bırakıp ormana yerleşemeyecek. Elbette çözüm radikal kopuşlar değil. Ama belki küçük adımlar mümkün. Sabah kalktığımızda ilk yaptığımız şey telefona bakmak olmasın mesela. Ya da gün içinde birkaç dakikalık bildirim sessizliği, zihnimizi dinlendirmek için yeterli olabilir. Sosyal medya detoksları, dijital perhizler, sessiz yürüyüşler, not defterleri, kitaplar ve dostlarla yapılan yüz yüze sohbetler... Bunlar hâlâ mümkün. Hâlâ elimizde.

Ve belki de en önemlisi: Sessizliğin suç olmadığı bir bilinç haline ulaşmak. Konuşmamak, paylaşmamak, yorum yapmamak... Bunlar artık “geri kalmak” değil. Aksine, bazen hayatta kalmanın yolları.

Bu çağda insan kalmak, biraz da sessiz kalmayı göze alabilmektir. Çünkü bazen sesimizi ancak sessizlikte buluruz. Ve belki de dijital çağın en büyük devrimi, bir bildirim sesine karşı sessizliğin gücünü tercih edebilmektir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.