Türkiye'nin batısında, tarih ile bereketin iç içe geçtiği bir şehir vardır: Bursa. Uludağ’ın eteklerinden süzülen sularla beslenen verimli toprakları, asırlardır Anadolu’nun en önemli tarım merkezlerinden biri olmuştur. Ancak bugün Bursa, bir yol ayrımında duruyor: Ya toprağına yeniden sarılıp üretim gücünü geleceğe taşıyacak ya da betonlaşmanın, sanayileşmenin ve plansız büyümenin kurbanı olacak. Bursa, kuşkusuz Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerinden biri. Otomotivden tekstile kadar birçok alanda lokomotif görevi görüyor. Ancak bu gelişimin bedelini en çok kim ödüyor, diye sorduğumuzda yanıt net: tarım. Her geçen yıl, tarımsal üretim alanları daralıyor. Organize sanayi bölgeleri genişliyor, verimli tarlalar imara açılıyor, beton ovayı adım adım kuşatıyor.
Bursa Ovası, binlerce yıldır Anadolu’nun en verimli üretim havzalarından biri. Karacabey’den Yenişehir’e, Mustafakemalpaşa’dan İznik’e kadar bereketli topraklar uzanıyor. Siyah inciriyle dünyada tanınan, şeftalisiyle sofraların vazgeçilmezi olan bu topraklar aynı zamanda domates, biber, mısır ve süt üretiminde ülke çapında ciddi bir paya sahip. Ancak bugün bu potansiyelin üstü tozlanmış durumda. Tarım alanları birer birer sanayiye ve konuta terk ediliyor. Gençler toprağı değil betonu tercih ediyor. Üretici ise artan girdi maliyetleri, belirsiz piyasa koşulları ve yetersiz destekler arasında sıkışıp kalıyor.
…Tarımdaki bir başka tehlike ise jenerasyon kopuşu. Genç nüfus, kırsalda yaşamı cazip bulmuyor. Yüksek girdi maliyetleri, belirsiz kazançlar ve sosyal olanakların yetersizliği nedeniyle çiftçilik bir meslek değil, zorunluluk olarak görülüyor. Oysa teknolojik gelişmelerle donatılmış yeni nesil tarım, gençler için bir fırsata dönüşebilir. Bursa’da tarım liseleri, tarım teknokentleri, ziraat girişimcilik programları kurulmalı. Çiftçilik sadece traktör kullanmak değil; veri analizi, iklim modellemesi, yazılım destekli sulama sistemleri ve pazarlama stratejileriyle yapılabilecek çok yönlü bir meslek hâline getirilmeli. İklim değişikliği, kuraklık, tarımsal hastalıklar artık geleneksel yöntemlerle baş edilemeyecek kadar büyük tehditler oluşturuyor. Bursa gibi altyapı avantajı olan bir şehirde akıllı tarım uygulamaları teşvik edilmeli. Sensörlü sulama sistemleri, hava durumu verilerine dayalı ilaçlama, dijital üretim takibi gibi uygulamalarla hem verim artar hem su ve enerji israfı önlenir.
Bir diğer can damarı ise kooperatiflerdir. Ne yazık ki geçmişte kötü yönetim örnekleri yüzünden toplumda güven kaybı yaşandı. Ancak dünya genelinde tarımsal üretimin en başarılı örnekleri, üretici birlikleriyle sağlanıyor. Kooperatifler yeniden yapılandırılmalı, şeffaflık esas alınmalı ve çiftçiye yalnızca mal satan değil, bilgi ve pazar sağlayan yapılar hâline getirilmelidir. Bursa'nın tarihi köyleri, gölleri, bağları ve çiftlikleri, tarım turizmi için müthiş bir potansiyele sahip. Özellikle İznik, Cumalıkızık, Gölyazı gibi bölgelerde gastronomi ve kırsal turizm iç içe geçebilir. Ziyaretçiler sadece manzara değil, aynı zamanda yerel üreticinin emeğiyle tanışır, kırsalda ekonomik canlanma sağlanır.
Tarım, sadece gıda üretimi değildir. Kültürel mirastır, doğayla barıştır, sürdürülebilirliğin temelidir. Bursa’da yaşayan herkesin –yalnız çiftçinin değil, sanayicinin, yöneticinin, tüketicinin– tarımı yeniden düşünmesi gerekiyor. Çünkü toprağa sırt çeviren toplumlar, krizlere açık hâle gelir.
Bugün bir incir ağacının kuruması, yarın soframızdan bir lezzetin eksilmesi demektir. Bugün toprağa atılmayan tohum, yarın market rafında bulunamayan gıda olur. Bu yüzden Bursa tarımı yalnızca bir ekonomik mesele değil, aynı zamanda bir hayatta kalma stratejisidir.
Bursa’nın toprağı hâlâ konuşuyor. Yeter ki biz kulak verelim…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşe YILDIRIM
Toprağın sesine kulak ver!
Türkiye'nin batısında, tarih ile bereketin iç içe geçtiği bir şehir vardır: Bursa. Uludağ’ın eteklerinden süzülen sularla beslenen verimli toprakları, asırlardır Anadolu’nun en önemli tarım merkezlerinden biri olmuştur. Ancak bugün Bursa, bir yol ayrımında duruyor: Ya toprağına yeniden sarılıp üretim gücünü geleceğe taşıyacak ya da betonlaşmanın, sanayileşmenin ve plansız büyümenin kurbanı olacak. Bursa, kuşkusuz Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerinden biri. Otomotivden tekstile kadar birçok alanda lokomotif görevi görüyor. Ancak bu gelişimin bedelini en çok kim ödüyor, diye sorduğumuzda yanıt net: tarım. Her geçen yıl, tarımsal üretim alanları daralıyor. Organize sanayi bölgeleri genişliyor, verimli tarlalar imara açılıyor, beton ovayı adım adım kuşatıyor.
Bursa Ovası, binlerce yıldır Anadolu’nun en verimli üretim havzalarından biri. Karacabey’den Yenişehir’e, Mustafakemalpaşa’dan İznik’e kadar bereketli topraklar uzanıyor. Siyah inciriyle dünyada tanınan, şeftalisiyle sofraların vazgeçilmezi olan bu topraklar aynı zamanda domates, biber, mısır ve süt üretiminde ülke çapında ciddi bir paya sahip. Ancak bugün bu potansiyelin üstü tozlanmış durumda. Tarım alanları birer birer sanayiye ve konuta terk ediliyor. Gençler toprağı değil betonu tercih ediyor. Üretici ise artan girdi maliyetleri, belirsiz piyasa koşulları ve yetersiz destekler arasında sıkışıp kalıyor.
…Tarımdaki bir başka tehlike ise jenerasyon kopuşu. Genç nüfus, kırsalda yaşamı cazip bulmuyor. Yüksek girdi maliyetleri, belirsiz kazançlar ve sosyal olanakların yetersizliği nedeniyle çiftçilik bir meslek değil, zorunluluk olarak görülüyor. Oysa teknolojik gelişmelerle donatılmış yeni nesil tarım, gençler için bir fırsata dönüşebilir. Bursa’da tarım liseleri, tarım teknokentleri, ziraat girişimcilik programları kurulmalı. Çiftçilik sadece traktör kullanmak değil; veri analizi, iklim modellemesi, yazılım destekli sulama sistemleri ve pazarlama stratejileriyle yapılabilecek çok yönlü bir meslek hâline getirilmeli. İklim değişikliği, kuraklık, tarımsal hastalıklar artık geleneksel yöntemlerle baş edilemeyecek kadar büyük tehditler oluşturuyor. Bursa gibi altyapı avantajı olan bir şehirde akıllı tarım uygulamaları teşvik edilmeli. Sensörlü sulama sistemleri, hava durumu verilerine dayalı ilaçlama, dijital üretim takibi gibi uygulamalarla hem verim artar hem su ve enerji israfı önlenir.
Bir diğer can damarı ise kooperatiflerdir. Ne yazık ki geçmişte kötü yönetim örnekleri yüzünden toplumda güven kaybı yaşandı. Ancak dünya genelinde tarımsal üretimin en başarılı örnekleri, üretici birlikleriyle sağlanıyor. Kooperatifler yeniden yapılandırılmalı, şeffaflık esas alınmalı ve çiftçiye yalnızca mal satan değil, bilgi ve pazar sağlayan yapılar hâline getirilmelidir. Bursa'nın tarihi köyleri, gölleri, bağları ve çiftlikleri, tarım turizmi için müthiş bir potansiyele sahip. Özellikle İznik, Cumalıkızık, Gölyazı gibi bölgelerde gastronomi ve kırsal turizm iç içe geçebilir. Ziyaretçiler sadece manzara değil, aynı zamanda yerel üreticinin emeğiyle tanışır, kırsalda ekonomik canlanma sağlanır.
Tarım, sadece gıda üretimi değildir. Kültürel mirastır, doğayla barıştır, sürdürülebilirliğin temelidir. Bursa’da yaşayan herkesin –yalnız çiftçinin değil, sanayicinin, yöneticinin, tüketicinin– tarımı yeniden düşünmesi gerekiyor. Çünkü toprağa sırt çeviren toplumlar, krizlere açık hâle gelir.
Bugün bir incir ağacının kuruması, yarın soframızdan bir lezzetin eksilmesi demektir. Bugün toprağa atılmayan tohum, yarın market rafında bulunamayan gıda olur. Bu yüzden Bursa tarımı yalnızca bir ekonomik mesele değil, aynı zamanda bir hayatta kalma stratejisidir.
Bursa’nın toprağı hâlâ konuşuyor. Yeter ki biz kulak verelim…