Her yıl olduğu gibi bu yıl da aynı sahneleri yaşadık. Çocuklar erkenden kalktı, ellerinde kalem kutuları, gözlerinde biraz uyku, biraz da umutla sınav salonlarının yolunu tuttular. Dışarıda bekleyen biz velilerse yine aynı endişeyle, aynı soruyla kaldık baş başa: Bu kadar stres, bu kadar yük gerçekten gerekli mi?
Ben bir anneyim. Evladını LGS’ye hazırlayan, onunla birlikte gece uykularından uyanan, deneme sınavlarındaki netlerine göre kendi moralini şekillendiren bir anneyim. Ama aynı zamanda bir insanım. Eğitim sisteminin çocuklarımızı ne hale getirdiğini gören, onların yaşlarından büyük yüklerin altında nasıl ezildiğini izleyen bir insan…
Sınav bitti. Çocuklar salonlardan çıktılar. Kimisinin yüzü gülüyordu, kimisi gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Ve o anda şunu düşündüm: Gerçekten bu sınav sadece bilgi ölçtü mü? Yoksa sabrı, psikolojik dayanıklılığı, hatta biraz da şansı mı ölçtü?
LGS sistemi, eğitimde fırsat eşitliğini sağladığını iddia etse de, gerçek bambaşka. Kimi çocuklar özel okullarda ya da özel derslerle bu sürece hazırlanırken, kimileri devlet okullarında, imkânsızlıklarla mücadele ediyor. Aynı sınavda yarışıyorlar ama eşit şartlarda mı? Elbette hayır.
Bu süreçte çocuklarımız sadece bilgiye değil, test tekniğine, hızına, zaman yönetimine, stratejiye göre değerlendirilir oldu. Oysa kimse onların yaratıcı düşünme becerilerini, duygusal zekâlarını, merak ettikleri konuları, hayata dair ne düşündüklerini sormadı. Oysa eğitim, sadece sınavdan ibaret olmamalıydı.
Ben çocuğumla gurur duyuyorum. Sınavı nasıl geçti, kaç net yaptı, hangi liseye yerleşecek bilmiyorum. Ama bu kadar yoğun baskının içinde hâlâ gülebilen, hâlâ umut kurabilen bir çocuk yetiştirdim. Belki de en büyük başarı bu.
Artık yetkililerin şu soruya cevap vermesi gerekiyor: Çocuklarımızı sınava mı hazırlıyoruz, hayata mı?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Azize Yüksel
Başarı mı, yarış mı?
Her yıl olduğu gibi bu yıl da aynı sahneleri yaşadık. Çocuklar erkenden kalktı, ellerinde kalem kutuları, gözlerinde biraz uyku, biraz da umutla sınav salonlarının yolunu tuttular. Dışarıda bekleyen biz velilerse yine aynı endişeyle, aynı soruyla kaldık baş başa: Bu kadar stres, bu kadar yük gerçekten gerekli mi?
Ben bir anneyim. Evladını LGS’ye hazırlayan, onunla birlikte gece uykularından uyanan, deneme sınavlarındaki netlerine göre kendi moralini şekillendiren bir anneyim. Ama aynı zamanda bir insanım. Eğitim sisteminin çocuklarımızı ne hale getirdiğini gören, onların yaşlarından büyük yüklerin altında nasıl ezildiğini izleyen bir insan…
Sınav bitti. Çocuklar salonlardan çıktılar. Kimisinin yüzü gülüyordu, kimisi gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Ve o anda şunu düşündüm: Gerçekten bu sınav sadece bilgi ölçtü mü? Yoksa sabrı, psikolojik dayanıklılığı, hatta biraz da şansı mı ölçtü?
LGS sistemi, eğitimde fırsat eşitliğini sağladığını iddia etse de, gerçek bambaşka. Kimi çocuklar özel okullarda ya da özel derslerle bu sürece hazırlanırken, kimileri devlet okullarında, imkânsızlıklarla mücadele ediyor. Aynı sınavda yarışıyorlar ama eşit şartlarda mı? Elbette hayır.
Bu süreçte çocuklarımız sadece bilgiye değil, test tekniğine, hızına, zaman yönetimine, stratejiye göre değerlendirilir oldu. Oysa kimse onların yaratıcı düşünme becerilerini, duygusal zekâlarını, merak ettikleri konuları, hayata dair ne düşündüklerini sormadı. Oysa eğitim, sadece sınavdan ibaret olmamalıydı.
Ben çocuğumla gurur duyuyorum. Sınavı nasıl geçti, kaç net yaptı, hangi liseye yerleşecek bilmiyorum. Ama bu kadar yoğun baskının içinde hâlâ gülebilen, hâlâ umut kurabilen bir çocuk yetiştirdim. Belki de en büyük başarı bu.
Artık yetkililerin şu soruya cevap vermesi gerekiyor: Çocuklarımızı sınava mı hazırlıyoruz, hayata mı?