Hayatın, çoğu zaman bizden bağımsız aktığını kabullenmek zor. Hele söz konusu olan doğanın gücü olunca... Deprem de işte böyle bir gerçek: Ne zaman, nasıl geleceğini bilmediğimiz; ama bir gün mutlaka kapımızı çalacak olan bir misafir.
Bugün artık çok net biliyoruz ki, depremleri engellemek mümkün değil. Ancak yapabileceğimiz bir şey var: Depremle yaşamayı öğrenmek. Bu da, korkunun esiri olmakla kadercilik arasında sıkışıp kalmak değil; bilinçli, hazırlıklı ve dayanıklı bir hayat kurmak demek.
Ne yazık ki, toplum olarak depremi hep yaşandıktan sonra hatırlıyoruz. Oysa ki depreme hazırlık, bir "afet sonrası" değil, "afet öncesi" meseledir. Evimizin sağlamlığı, eşyalarımızın güvenliği, acil durum planlarımız... Bunlar yalnızca felaketten sonra konuşulacak konular değil; her gün üzerine düşünmemiz, harekete geçmemiz gereken adımlar.
Depremle yaşamayı öğrenmek, her sabah işe giderken anahtarımızı almayı unutmamak gibi hayatımızın parçası olmalı. Bir alışkanlık, bir refleks haline gelmeli.
Kendi güvenliğimizi sağlamak bir yana, çevremizdeki insanları da bilinçlendirmek zorundayız. Komşumuzun hazırlıklı olması, bizim de güvenliğimiz demek. Dayanışmayı, bilgiyi paylaşmayı, yardımlaşmayı öğrenmeliyiz. Çünkü afetler karşısında en güçlü silahımız, birbirimize olan bağlılığımızdır.
Elbette ki bu, kolay bir süreç değil. Korkularımızla yüzleşmeyi, onları yönetmeyi, hayatı ertelenemez bir şekilde yaşamayı gerektiriyor. Ama unutmayalım: Deprem gerçeğini yok sayarak değil, onu kabul ederek ve doğru adımları atarak daha güçlü olabiliriz.
Bir gün, sarsıntı başladığında, panikle değil bilinçle hareket edebildiğimizde; belki de gerçekten "depremle yaşamayı öğrenmiş" olacağız.
Ve belki o zaman, doğanın karşısında savrulan değil, dimdik ayakta duran bir toplum olacağız.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Azize Yüksel
Bir gerçekle barışmak!
Hayatın, çoğu zaman bizden bağımsız aktığını kabullenmek zor. Hele söz konusu olan doğanın gücü olunca... Deprem de işte böyle bir gerçek: Ne zaman, nasıl geleceğini bilmediğimiz; ama bir gün mutlaka kapımızı çalacak olan bir misafir.
Bugün artık çok net biliyoruz ki, depremleri engellemek mümkün değil. Ancak yapabileceğimiz bir şey var: Depremle yaşamayı öğrenmek. Bu da, korkunun esiri olmakla kadercilik arasında sıkışıp kalmak değil; bilinçli, hazırlıklı ve dayanıklı bir hayat kurmak demek.
Ne yazık ki, toplum olarak depremi hep yaşandıktan sonra hatırlıyoruz. Oysa ki depreme hazırlık, bir "afet sonrası" değil, "afet öncesi" meseledir. Evimizin sağlamlığı, eşyalarımızın güvenliği, acil durum planlarımız... Bunlar yalnızca felaketten sonra konuşulacak konular değil; her gün üzerine düşünmemiz, harekete geçmemiz gereken adımlar.
Depremle yaşamayı öğrenmek, her sabah işe giderken anahtarımızı almayı unutmamak gibi hayatımızın parçası olmalı. Bir alışkanlık, bir refleks haline gelmeli.
Kendi güvenliğimizi sağlamak bir yana, çevremizdeki insanları da bilinçlendirmek zorundayız. Komşumuzun hazırlıklı olması, bizim de güvenliğimiz demek. Dayanışmayı, bilgiyi paylaşmayı, yardımlaşmayı öğrenmeliyiz. Çünkü afetler karşısında en güçlü silahımız, birbirimize olan bağlılığımızdır.
Elbette ki bu, kolay bir süreç değil. Korkularımızla yüzleşmeyi, onları yönetmeyi, hayatı ertelenemez bir şekilde yaşamayı gerektiriyor. Ama unutmayalım: Deprem gerçeğini yok sayarak değil, onu kabul ederek ve doğru adımları atarak daha güçlü olabiliriz.
Bir gün, sarsıntı başladığında, panikle değil bilinçle hareket edebildiğimizde; belki de gerçekten "depremle yaşamayı öğrenmiş" olacağız.
Ve belki o zaman, doğanın karşısında savrulan değil, dimdik ayakta duran bir toplum olacağız.