Orman yangınlarıyla mücadele denince çoğumuzun aklına alevlerle savaşan itfaiyeciler, havadan su boşaltan uçaklar, gece gündüz çalışan gönüllüler gelir. Elbette ki bu çaba kutsaldır, değerlidir. Ancak bu mücadelenin en etkili yolu, yangınla değil, yangının öncesiyle ilgilenmektir. Çünkü gerçek başarı, yangını söndürmek değil, onu hiç başlatmamaktır.
Her yıl binlerce hektar orman yanıyor. Sadece ağaçlar değil, kuşlar, sincaplar, kaplumbağalar, toprağın altındaki mikroskobik canlılar da yok oluyor. Oysa bir ağacı dikmek birkaç dakika, büyümesi onlarca yıl… Doğa kendini yeniliyor, evet. Ama artık bu yenilenme süresini bekleyecek zamanımız kalmadı.
Orman yangınlarının büyük bölümü insan kaynaklı. Elektrik telleri, cam şişeler, sigara izmaritleri, bilinçsizce yakılan piknik ateşleri… Her biri bir kıvılcım, her biri bir yıkımın başlangıcı. Bu yüzden mesele sadece teknik bir mesele değil; aynı zamanda bir eğitim, bir bilinç, bir sorumluluk meselesidir.
Önce bireysel farkındalık şart. Pikniğe giden bir vatandaş, ateşini tamamen söndürmeden orayı terk etmemeli. Sigara içen biri, izmaritini ormana değil çöp kutusuna bırakmalı. Elektrik dağıtım şirketleri hatlarını düzenli kontrol etmeli. Belediyeler, ormana yakın yerleşimlerde yangın riskini göz önünde bulundurarak yapı izni vermeli. Orman yolları açık tutulmalı, yangın söndürme araçlarına ulaşım kolaylaştırılmalı.
Ancak tüm bu önlemler, bir bütünlük içinde yürütülmezse, her yaz aynı manzarayı izlemek zorunda kalırız: ekranlarda alevler, yüzlerde çaresizlik, ormanda küle dönmüş bir yaşam.
Yangınla mücadele, sadece devletin görevi değildir. Bu, topyekûn bir seferberlik gerektirir. Her vatandaşın, her kurumun, her yöneticinin sorumluluğu vardır. Eğitim kurumlarından medya kuruluşlarına, köy muhtarlarından şehir planlamacılarına kadar herkesin yapabileceği bir şey vardır.
Unutmayalım: Orman sadece ağaç değildir. O bizim suyumuz, oksijenimiz, toprağımız, yaşam kaynağımızdır. Orman yandığında sadece doğa yanmaz; bizim geleceğimiz, bizim nefesimiz de yanar.
O halde hep birlikte sormalıyız: Yangın çıkmadan önce ne yaptık?
Çünkü asıl mesele, ateşi söndürmek değil, kıvılcımı önlemektir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Azize Yüksel
Bugünün acı tecrübesinden ders çıkarmak
Orman yangınlarıyla mücadele denince çoğumuzun aklına alevlerle savaşan itfaiyeciler, havadan su boşaltan uçaklar, gece gündüz çalışan gönüllüler gelir. Elbette ki bu çaba kutsaldır, değerlidir. Ancak bu mücadelenin en etkili yolu, yangınla değil, yangının öncesiyle ilgilenmektir. Çünkü gerçek başarı, yangını söndürmek değil, onu hiç başlatmamaktır.
Her yıl binlerce hektar orman yanıyor. Sadece ağaçlar değil, kuşlar, sincaplar, kaplumbağalar, toprağın altındaki mikroskobik canlılar da yok oluyor. Oysa bir ağacı dikmek birkaç dakika, büyümesi onlarca yıl… Doğa kendini yeniliyor, evet. Ama artık bu yenilenme süresini bekleyecek zamanımız kalmadı.
Orman yangınlarının büyük bölümü insan kaynaklı. Elektrik telleri, cam şişeler, sigara izmaritleri, bilinçsizce yakılan piknik ateşleri… Her biri bir kıvılcım, her biri bir yıkımın başlangıcı. Bu yüzden mesele sadece teknik bir mesele değil; aynı zamanda bir eğitim, bir bilinç, bir sorumluluk meselesidir.
Önce bireysel farkındalık şart. Pikniğe giden bir vatandaş, ateşini tamamen söndürmeden orayı terk etmemeli. Sigara içen biri, izmaritini ormana değil çöp kutusuna bırakmalı. Elektrik dağıtım şirketleri hatlarını düzenli kontrol etmeli. Belediyeler, ormana yakın yerleşimlerde yangın riskini göz önünde bulundurarak yapı izni vermeli. Orman yolları açık tutulmalı, yangın söndürme araçlarına ulaşım kolaylaştırılmalı.
Ancak tüm bu önlemler, bir bütünlük içinde yürütülmezse, her yaz aynı manzarayı izlemek zorunda kalırız: ekranlarda alevler, yüzlerde çaresizlik, ormanda küle dönmüş bir yaşam.
Yangınla mücadele, sadece devletin görevi değildir. Bu, topyekûn bir seferberlik gerektirir. Her vatandaşın, her kurumun, her yöneticinin sorumluluğu vardır. Eğitim kurumlarından medya kuruluşlarına, köy muhtarlarından şehir planlamacılarına kadar herkesin yapabileceği bir şey vardır.
Unutmayalım: Orman sadece ağaç değildir. O bizim suyumuz, oksijenimiz, toprağımız, yaşam kaynağımızdır. Orman yandığında sadece doğa yanmaz; bizim geleceğimiz, bizim nefesimiz de yanar.
O halde hep birlikte sormalıyız: Yangın çıkmadan önce ne yaptık?
Çünkü asıl mesele, ateşi söndürmek değil, kıvılcımı önlemektir.