Oyun oynamak için tozun toprağın arasına epeydir girmiyoruz. Bunun yerine bilgisayar ve internet kullanıyoruz.
Barınmak için kapısı araba dolu sokaklara açılan betonarme binalarda yaşıyoruz.
Gezmek için alışveriş merkezlerine gidiyoruz. Orada saatin kaç olduğunu unutuyoruz. Akşam oldu mu olmadı mı anlayamıyoruz. Gerçi gökyüzüne bakanımız da pek kalmadı.
Suyu mesela şişeden içiyoruz. Su bize dağdan gelmiyor. Fabrikadan geliyor. Suyun anlam dünyasını artık kavrayamıyoruz.
Süt ile inek arasındaki ilişkiyle de pek ilgilenmiyoruz. Bunun yerine süt kutusunun rengi ve fiyatına daha çok odaklanıyoruz.
İsimlerini etiketlerden öğrendiğimiz çeşitli etler yiyoruz. Üzerinde helâl kesim yazıyor. Ama ne hayvanları görüyoruz ne de besmele sesine şahitlik ediyoruz.
Bağlantıları derin kuramıyoruz.
Kuş, ağaca kondu diyoruz ama sığırcık, çınar ağacına kondu diyemiyoruz.
Çünkü bilmiyoruz.
Bilmediğimiz için de üzerinde düşünemiyoruz. Tefekkür edemiyoruz.
Bu yüzden gaflet içindeyiz. Allah’ı hakkıyla tanıyamıyoruz.
Kurban Bayramı bu gafletten uyanmak için güzel bir vesile.
Zira Bayram Namazı kılarken insanlarla hemhâl oluyoruz.
Namazın ardından hiç tanımadığımız insanlarla bayramlaşıyoruz.
Akrabalarımızı ziyaret ediyoruz.
Dağların ve ormanların arasından kıvrıla kıvrıla geçerken uzun uzun Allah’ın kusursuz yaratmasına şahitlik ediyoruz. Dağ çeşmesinin şırıl şırıl akan suyundan kana kana içiyoruz.
Kurbanlıkları görüyoruz. Onları seviyoruz. Allah’ın emrini yerine getirerek tekbir sesleri eşliğinde onları boğazlıyoruz.
Böylece yılda bir kez de olsa içtiğimiz suyla, yediğimiz etle bir ünsiyet kuruyoruz.
Zihnimizde silikleşen gerçeklik birden netleşiyor. Hayatın market raflarındaki ambalaj ve etiketlerden daha derin bir anlamı olduğunu idrak ediyoruz.
Dağların heybeti, ağaçların saf saf duruşu, akan derenin şırıltısı, horozun ötüşü, atın kişnemesi, keçinin melemesi, köpeğin havlaması, yılanın tıslaması, kaplumbağanın yavaşlığı, eşek arısının ürkütücülüğü, daha önce görmediğimiz bir böceğin varlığı, bahçeden taze toplanmış domatesin kokusu…
Hepsi bize bir şey anlatıyor. Uzun zamandır gözümüzden kaçırılan hakikati; Allah’ı anlatıyor. Allah’ın kudretini ve lütfunu haykırıyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekmel KILIÇ
Kurban: Gafletten uyanmak
Gerçek olanla aramız gittikçe silikleşiyor.
Oyun oynamak için tozun toprağın arasına epeydir girmiyoruz. Bunun yerine bilgisayar ve internet kullanıyoruz.
Barınmak için kapısı araba dolu sokaklara açılan betonarme binalarda yaşıyoruz.
Gezmek için alışveriş merkezlerine gidiyoruz. Orada saatin kaç olduğunu unutuyoruz. Akşam oldu mu olmadı mı anlayamıyoruz. Gerçi gökyüzüne bakanımız da pek kalmadı.
Suyu mesela şişeden içiyoruz. Su bize dağdan gelmiyor. Fabrikadan geliyor. Suyun anlam dünyasını artık kavrayamıyoruz.
Süt ile inek arasındaki ilişkiyle de pek ilgilenmiyoruz. Bunun yerine süt kutusunun rengi ve fiyatına daha çok odaklanıyoruz.
İsimlerini etiketlerden öğrendiğimiz çeşitli etler yiyoruz. Üzerinde helâl kesim yazıyor. Ama ne hayvanları görüyoruz ne de besmele sesine şahitlik ediyoruz.
Bağlantıları derin kuramıyoruz.
Kuş, ağaca kondu diyoruz ama sığırcık, çınar ağacına kondu diyemiyoruz.
Çünkü bilmiyoruz.
Bilmediğimiz için de üzerinde düşünemiyoruz. Tefekkür edemiyoruz.
Bu yüzden gaflet içindeyiz. Allah’ı hakkıyla tanıyamıyoruz.
Kurban Bayramı bu gafletten uyanmak için güzel bir vesile.
Zira Bayram Namazı kılarken insanlarla hemhâl oluyoruz.
Namazın ardından hiç tanımadığımız insanlarla bayramlaşıyoruz.
Akrabalarımızı ziyaret ediyoruz.
Dağların ve ormanların arasından kıvrıla kıvrıla geçerken uzun uzun Allah’ın kusursuz yaratmasına şahitlik ediyoruz. Dağ çeşmesinin şırıl şırıl akan suyundan kana kana içiyoruz.
Kurbanlıkları görüyoruz. Onları seviyoruz. Allah’ın emrini yerine getirerek tekbir sesleri eşliğinde onları boğazlıyoruz.
Böylece yılda bir kez de olsa içtiğimiz suyla, yediğimiz etle bir ünsiyet kuruyoruz.
Zihnimizde silikleşen gerçeklik birden netleşiyor. Hayatın market raflarındaki ambalaj ve etiketlerden daha derin bir anlamı olduğunu idrak ediyoruz.
Dağların heybeti, ağaçların saf saf duruşu, akan derenin şırıltısı, horozun ötüşü, atın kişnemesi, keçinin melemesi, köpeğin havlaması, yılanın tıslaması, kaplumbağanın yavaşlığı, eşek arısının ürkütücülüğü, daha önce görmediğimiz bir böceğin varlığı, bahçeden taze toplanmış domatesin kokusu…
Hepsi bize bir şey anlatıyor. Uzun zamandır gözümüzden kaçırılan hakikati; Allah’ı anlatıyor. Allah’ın kudretini ve lütfunu haykırıyor.