SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Laik dünyada dinin yeniden yükselişi

Yazının Giriş Tarihi: 01.03.2025 08:53
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.03.2025 08:54

Din ve devlet işleri birbirinden ayrılalı çok olmadı. 1789 Fransız İhtilâli bu hususta milat kabul edilse de laikliğin ülkelerin anayasasına yansıması çok daha geç tarihlerdedir.

Mesela Fransa 1958, Japonya 1946, Meksika 1917 ve Portekiz 1976 yılında anayasasına “laiktir” ibaresini eklemiştir. Bizde ise malum olduğu üzere 1924 yılındaki anayasada ilk defa “laik” ibaresi kullanılmıştır.

Bazı ülkelerin anayasalarında ise, bu ülkeler laik düzenle yönetildikleri hâlde, “laiktir” ibaresi bulunmaz. ABD, Hindistan, İrlanda ve Avustralya bu ülkelerden bazılarıdır.

Bir de resmî devlet dini olmasına karşın kendisini laik olarak niteleyen ülkeler vardır. Arjantin bunlardan biridir. Roma Katolik Apostolik mezhebini destekler. Anayasasında din ve devlet işlerinin ayrı olacağına dair bir madde bulunmaz. Benzer şekilde İngiltere’de de İngiltere Kilisesi’ne özgü Anglikanizm mezhebi resmî din olarak kabul edilir. İngiltere Kilisesi’ne bağlı piskoposlar Lordlar Kamarası'nda sandalye sahibidirler. Kamara’daki tartışmalara katılır ve tüm Birleşik Krallık'ı etkileyen kararlar için oy kullanırlar. Ayrıca İngiltere’de Parlamento dualarla açılır. Dua genellikle Lordlar Kamarası'nda bulunan ruhani lordlardan birisi tarafından yapılır. Avam Kamarası'nda ise Anglikan Kilisesinden bir papaz tarafından açılış yapılır.

Görüldüğü gibi dünyada laikliğin uygulama biçimleri farklılık göstermektedir. Bizim zihinlerimize kazınan keskin bir ayrımdan ziyade ülkelerin kendi tarihsel şartlarıyla zaman içinde gelişen ve bu sebeple dini olanı tamamen dışlamayan bir laiklik uygulanmaktadır. Bu sebeple Batılı ülkelerde siyasiler dine düşmanca bakmazlar. Bu durum bize özgüdür.

Bu kısa açıklamayı yaptıktan sonra şöyle bir öngörüde bulunmak daha kolay olacaktır: Zaman zaman dinî söylem siyasî arenada yükselebilmektedir. Bu bizim anladığımız türden bir laiklik anlayışına ters görünse de dünyanın geri kalanı için normaldir.

Yahudi şeriatıyla yönetilen İsrail’in insanlık dışı saldırıları bağlamında ABD’nin kurduğu siyasî söylemi bu çerçevede değerlendirdiğimizde karşımıza daha anlamlı bir tablo çıkacaktır.

Meseleye eli kanlı Netanyahu ile başlayalım. Bu zamana kadar laik bir tavır takınan katil Netanyahu Gazze saldırılarını başlattığından beri Tevrat’tan âyet okumadan konuşamaz oldu.

Savaşın başlarında, Yahudilerin Mısır'dan çıkışına atıfta bulunan Tevrat'ın Tesniye kitabındaki "Siz Mısır'dan çıktıktan sonra Amaleklilerin yolda size neler yaptığını anımsayın." (17:25) bölümünden alıntı yapan Netanyahu, "Hatırlıyoruz ve savaşıyoruz." demişti.

Bir başka konuşmasında İsraillilere seslenerek, "Ortak gücümüz ile haklılığımızı ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz." diyen Netanyahu, Tevrat'ın "Yeşaya" kitabından şu alıntıyı (60:18) yapmıştı: "Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına övgü adını vereceksin.”

Aynı günlerde dönemin ABD başkanı Biden “siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yoktur” diyerek siyonistliğini cümle âleme ilân ediyordu.

ABD’nin yeni Başkanı Trump da Biden’dan geri kalmayacak şekilde Netanyahu ile arasını iyi tutuyor. Hatta yeni ortaklıklar kuruyor. Diğer taraftan Biden’dan farklı olarak Trump’ın yaptığı yeni bir şey daha var: ABD’de Hristiyanlığı tekrar güçlendirmek.

Özellikle geçtiğimiz haftalarda bu konunun üzerinde duran Trump, “din Amerika’da yeniden güçlenmeli” diyerek Hristiyanlık karşıtı ön yargılarla aktif şekilde mücadele edeceğini söyledi. Dinin temsiliyetine de dikkat eden Trump geçtiğimiz günlerde yapılan kabine toplantısını alışılmışın dışına çıkarak dua ile açtı. Ama kimse laiklik elden gidiyor diye feryat etmedi. Bu da bize özgü bir durum.

Trump, yeni döneminde tüm siyasetini “barışçı lider” kavramı üzerine kurmuş durumda. Ancak bu söylem de tesadüf değil:

“İncil'in dediği gibi, ne mutlu barışı savunanlara. Umarım en büyük mirasım bir barışçı ve birleştirici olarak bilinmek olur."

Trump’ın Hristiyanlığa yaptığı güçlü vurgunun pek çok sebebi olabilir. LGBT’nin zarar verdiği nüfus politikaları ve İslâm’ın tüm dünyada hızlı şekilde yayılması (Dünyada 2,5 milyar Hristiyan ve 2 milyar Müslüman bulunuyor. 2070 yılında Müslümanların sayısının artması bekleniyor.) bunlar arasında gösterilebilir. Ama en önemlisi özgürlük, demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü gibi içi boş Batılı değerlerin Gazze’de bir balon gibi patlamasıdır. İnsanlar bunu görüyor ve afallıyor. Hatta sinirleniyor ve protesto gösterileri düzenliyor. ABD’nin ve Batı’nın dünyaya empoze ettiği değerlere kendi içinden güçlü bir tepki gelmesi, kamu diplomasisinde ABD’yi ve Batıyı zora sokuyor. O nedenle ABD çok hızlı bir şekilde bu boşluğu doldurmaya çalışıyor.

Dolayısıyla Trump’ın dış politikada yapmak istediklerini topluma kabullendirebilmesi için Netanyahu gibi kutsal bir kitaba, yani İncil’e başvurması gerekiyor. Ancak bu sayede başı ağrımadan hareket edebilir.

Peki, yükselen dinî söylemler karşısında Türkiye nasıl bir tavır takınıyor?

Hakan Fidan’ın AB üyeliğiyle ilgili geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama Türkiye’nin bu konuda takındığı tavrı net bir şekilde göstermektedir:

“Açıkça ifade edilmese de Avrupa Birliği’nin artık kimlik politikalarından dolayı büyük bir Müslüman ülkeyi kendi içine alma konusunda yaşadığı rahatsızlıktan dolayı üyelik müzakereleri bir noktada donmuş durumda."

Sonuç itibariyle Türkiye, güçlenen dinî söylemi çok iyi okuyor. Zamanlama hatası yapmadan siyasî denklemlerde bunu lehine olacak şekilde kullanmasını da çok iyi biliyor.

Bununla beraber Hakan Fidan’ın açıklaması Türkiye’nin zaten 25 yıldır İslâmî söyleme dayanan bir siyaset üretmesinin doğal bir neticesidir. Dolayısıyla Türkiye, dinî söylemin siyasetteki önemini çok önceden kavramış ve uygulamaya sokmuştur. Bugün Türkiye dış politikada bunun meyvelerini topluyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.