Aydınlanma felsefesi kafirlerin felsefesidir. Kimi tanrıtanımaz, kimi tanır ama başka tarafından tanır. Diğeri ahlakı kendi kafasına göre yeniden tanımlar. Ötekisi insan şöyle olmalıdır der. Berikisi devlet şudur der… Adam sen de, herifler Batı’da yaşamışlar Müslüman olacak hâlleri yok ya! Tabii ki de bozuk bozuk düşünecekler, söyleyecekler.
Ama maalesef bizde hâlâ bunlara açıktan kafir diyen yok. Düşünceleri pek değerliymiş gibi övüp övüp bitiremiyoruz. Geçenlerde biri ateist Aydınlanmacı Spinoza için lokma döktürmüş. Cemiyette değerli görülen bir zat da bunu Anadolu irfanına bağlamış. Yozlaşma dediğin bu kadar olur, pes yani!
Akademiyi ele alalım. Bir meseleden bahsedeceksek önce bir Aristo ne demiş ona bakıyoruz sonra sırasıyla Aydınlanmacılar ne demiş diye meraklanıyoruz. Bir de bu Aydınlanmacıları eleştirenler ne demiş ona bakıyoruz. Tüm bunların üstüne de derin derin düşünüyoruz, kocaman laflar ediyoruz. İllet ki ne illet…
Modernite dediğimiz şey bu Aydınlanmacıların kendi kafalarından ortaya koyduklarından başka bir şey değildir. Yani Allah’ın şeriatı ile alakaları yok. Tamam dedik ya bunlar zaten Batılı. Bunlar için normal. Yahu kardeşim bize ne oluyor peki? Eh, zamanında öyle ya da böyle almışız. Onu da anladık. Ama şimdi niye sürdürüyoruz?
Gazze’de yaşananlar Batılı bütün değerleri bozguna uğratmadı mı? İnsan hakları diye bir zırva kaldı mı Allah aşkına? Ya da basın özgürlüğü? Savaş suçlarına ne oldu? Hani nerede o özgürlükler diyarının yaşama özgürlüğü, mülk özgürlüğü, ifade özgürlüğü bilmem ne özgürlüğü?
Hâlâ daha ne diye Batı literatürünü konuşuyoruz biz?
Dünya beşten büyüktür söylemini artık akademik literatüre de yansıtmak gerekiyor.
Dün geçti, bugün dünyaya yeni şeyler söylemek lazım. Bizim hamdolsun dünyaya diyeceğimiz çok şeyimiz var.
Batılı bir akademisyen diyordu ki üçüncü dünya ülkeleri Batı literatürünü tekrar etmekten kendilerine uygun düşecek bir literatür inşa edemiyorlar. Bu nedenle üçüncü dünya ülkesi olmaya devam ediyorlar.
O kadar haklı ki. Baksanız bugün akademide “yahu bizde niye dünyaya bir şey söyleyebilen kimse çıkmıyor” diye hayıflanıyoruz. Sosyal bilimler için konuşuyorum. Hatta fen bilimleri için de konuşurum. İslâm temel alınarak bilim yapılırsa Türkiye çağ üzerine çağ atlar. Dünyaya yön verir.
Artık akademik literatürde İslâmî bir bakış açısıyla konuşmamız gerekiyor. Öncelikle Batılı ne kadar kavram varsa bunları İslâmî literatüre taşımalıyız. Mesela insan hakları kavramı ilga edilmeli. Kulağa eğreti geliyor. İçini boşaltılar çünkü. Yerine Veda Hutbesi’nden yola çıkılarak İslâm’ın emrini çağrıştıracak bir kavram getirilmelidir. Diğer tüm meselelerde bu yol izlenmelidir.
İnsan hakları evrensel beyannamesindeki maddeler yerine Veda Hutbesi olduğu gibi kabul edilmelidir. Yerim sınırlı. Ama yine de Veda Hutbesi’nden bir kısmı aşağıya aynen alıyorum. Gerisini sonra konuşalım:
'Ey İnsanlar!'
Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğul da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
• Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
• Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
• Zina etmeyeceksiniz.
• Hırsızlık yapmayacaksınız.
İnsanlar "la ilahe illallah" diyene kadar onlarla cihat etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ekmel KILIÇ
Nereye gidiyoruz?
Aydınlanma felsefesi kafirlerin felsefesidir. Kimi tanrıtanımaz, kimi tanır ama başka tarafından tanır. Diğeri ahlakı kendi kafasına göre yeniden tanımlar. Ötekisi insan şöyle olmalıdır der. Berikisi devlet şudur der… Adam sen de, herifler Batı’da yaşamışlar Müslüman olacak hâlleri yok ya! Tabii ki de bozuk bozuk düşünecekler, söyleyecekler.
Ama maalesef bizde hâlâ bunlara açıktan kafir diyen yok. Düşünceleri pek değerliymiş gibi övüp övüp bitiremiyoruz. Geçenlerde biri ateist Aydınlanmacı Spinoza için lokma döktürmüş. Cemiyette değerli görülen bir zat da bunu Anadolu irfanına bağlamış. Yozlaşma dediğin bu kadar olur, pes yani!
Akademiyi ele alalım. Bir meseleden bahsedeceksek önce bir Aristo ne demiş ona bakıyoruz sonra sırasıyla Aydınlanmacılar ne demiş diye meraklanıyoruz. Bir de bu Aydınlanmacıları eleştirenler ne demiş ona bakıyoruz. Tüm bunların üstüne de derin derin düşünüyoruz, kocaman laflar ediyoruz. İllet ki ne illet…
Modernite dediğimiz şey bu Aydınlanmacıların kendi kafalarından ortaya koyduklarından başka bir şey değildir. Yani Allah’ın şeriatı ile alakaları yok. Tamam dedik ya bunlar zaten Batılı. Bunlar için normal. Yahu kardeşim bize ne oluyor peki? Eh, zamanında öyle ya da böyle almışız. Onu da anladık. Ama şimdi niye sürdürüyoruz?
Gazze’de yaşananlar Batılı bütün değerleri bozguna uğratmadı mı? İnsan hakları diye bir zırva kaldı mı Allah aşkına? Ya da basın özgürlüğü? Savaş suçlarına ne oldu? Hani nerede o özgürlükler diyarının yaşama özgürlüğü, mülk özgürlüğü, ifade özgürlüğü bilmem ne özgürlüğü?
Hâlâ daha ne diye Batı literatürünü konuşuyoruz biz?
Dünya beşten büyüktür söylemini artık akademik literatüre de yansıtmak gerekiyor.
Dün geçti, bugün dünyaya yeni şeyler söylemek lazım. Bizim hamdolsun dünyaya diyeceğimiz çok şeyimiz var.
Batılı bir akademisyen diyordu ki üçüncü dünya ülkeleri Batı literatürünü tekrar etmekten kendilerine uygun düşecek bir literatür inşa edemiyorlar. Bu nedenle üçüncü dünya ülkesi olmaya devam ediyorlar.
O kadar haklı ki. Baksanız bugün akademide “yahu bizde niye dünyaya bir şey söyleyebilen kimse çıkmıyor” diye hayıflanıyoruz. Sosyal bilimler için konuşuyorum. Hatta fen bilimleri için de konuşurum. İslâm temel alınarak bilim yapılırsa Türkiye çağ üzerine çağ atlar. Dünyaya yön verir.
Artık akademik literatürde İslâmî bir bakış açısıyla konuşmamız gerekiyor. Öncelikle Batılı ne kadar kavram varsa bunları İslâmî literatüre taşımalıyız. Mesela insan hakları kavramı ilga edilmeli. Kulağa eğreti geliyor. İçini boşaltılar çünkü. Yerine Veda Hutbesi’nden yola çıkılarak İslâm’ın emrini çağrıştıracak bir kavram getirilmelidir. Diğer tüm meselelerde bu yol izlenmelidir.
İnsan hakları evrensel beyannamesindeki maddeler yerine Veda Hutbesi olduğu gibi kabul edilmelidir. Yerim sınırlı. Ama yine de Veda Hutbesi’nden bir kısmı aşağıya aynen alıyorum. Gerisini sonra konuşalım:
'Ey İnsanlar!'
Rab'biniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğul da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
• Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
• Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
• Zina etmeyeceksiniz.
• Hırsızlık yapmayacaksınız.
İnsanlar "la ilahe illallah" diyene kadar onlarla cihat etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.