SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ruh, zaman ve uzay

Yazının Giriş Tarihi: 14.12.2025 16:50
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.12.2025 16:51

Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” İsrâ Suresi 85. Ayet.

“Yahud taifesi, Kureyş kabilesine demişler ki: O’na – Hz. Muhammed’e – Ashâb-ı Kehf, Zülkarneyn ve ruhtan sual ediniz. Eğer hepsine cevap verir veya hepsine de sükût ederse artık o bir peygamber değildir. Fakat bazılarına cevap verir, bazılarına da sükût ederse o peygamberdir. Gelmiş sormuşlar, Resûli Ekrem (s.a.v.) ise onlara Ashâb-ı Kehf ve Zülkarneynin kıssasını bildirmiş, ruhun emrini ise gizli tutmuştur. Zaten ruh, Tevrat’ta da müphem bulunmuştur.

Yukarıdaki âyet-i kerîme, ruh hakkındaki suâle Resûli Ekrem’in nasıl cevap vermesi gerektiğini ve ilm-i ilâhîye nazaran beşeriyete ait ilmin pek az olduğunu bildirmektedir.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’anı Kerîm’in Türkçe Meâlî Âlisi ve Tefsiri, Cilt: 4 Sayfa: 1906-1907).

Bugün bilim camiası ruh kavramını kullanmıyor. Yerine bilinç, öznel varoluş vesaire diyor. Nörolojik bulgular ve birtakım veriler üzerinden ilerlemeye çalışıyor. Yani ruhu bir yandan metafizik bir olgu olarak felsefenin sahasında bırakıyor ama diğer yandan beyin-bilinç, zihin-beden, nöral süreç-öznel deneyim, benlik-algı, ölüm-blincin sürekliliği ve bilgi-anlam arasındaki ilişkiye odaklanarak doğrudan ruhu değil ama ruha işaret eden ilişkileri anlamaya gayret ediyor. Bilim, kendince bilimsel yöntemler geliştirdiği gün, ruhu anladığını iddia ederek yarın doğrudan ruh kelimesini kullanmaya da cesaret edecektir.

Çünkü bilim “eğer ölçebiliyorsam bilirim” der. Şu durumda bilim her zaman “şimdilik açıklayamıyoruz, ama ileride açıklayabiliriz” der. Bilimin sınırları ahlâktan veya tevazudan gelmez, teknolojiden gelir: Atomu parçaladı, çünkü gücü yetti. Genomu çözüyor çünkü gücü yetiyor. Beyni simüle etmeye çalışıyor çünkü yaklaşabiliyor. Ruh konusunda ise henüz gücü yetmiyor. Ama niyeti bir gün buna da güç yetirebilmek. Ancak âyet var: Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.

Benzer bir husus “zaman” için de geçerlidir. İnsan tıpkı ruh gibi zamanı da ne görebiliyor, ne koklayabiliyor ne de duyabiliyor. Dolayısıyla modern bilimin dayandığı beş duyu organı da zamandan habersiz. Ancak insan yine de dolaylı etkileri sayesinde hem ruhun hem de zamanın var olduğunu anlayabiliyor. Fizikçiler zaman kavramıyla ciddi manada uğraşıyor. Einstein’ın meşhur görelilik kuramından sonra zamanın mutlak olmadığı anlaşılmıştır. Ancak zamanın ne olduğuyla ilgili kuantum fiziği dahi bir şey söyleyebilmiş değildir. Ama fizikçiler zamanın ne olduğuyla ilgili bir şeyler söylemeyi o kadar çok istiyor ki şöyle sorular soruyorlar: Zaman evrenin içinde midir yoksa dışarıdan bir şey midir? Zamanın kendisi temel değil de sonradan ortaya çıkan bir şey midir? Beyin zamanı ölçüyor mu yoksa inşa mı ediyor? Zaman mı bilince bağlı yoksa bilinç mi zamana bağlı? Fizikte “şimdi” yok, denklemlerde yer almaz, ölçülmez de ama hayat insanlar için “şimdi”de yaşanır, acaba “şimdi” fiziksel bir olgu değil de bilinçsel bir olgu mudur? Zaman neden ileri akıyor da geri akmıyor?

İslâm ise zaman konusunda nettir. Zaman, insan için yaratılmıştır. Allah zamandan münezzehtir. Dünyadaki zaman ile ahiretteki zaman farklıdır. En önemlisi, zaman insana öğüt alması için verilen bir nimettir: “Onlar cehennemde,Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim’ diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) ‘Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” Fâtır Suresi 37. Ayet.

Modern bilim, ilimden pek az nasibi olmasına rağmen, haddi aşmaya pek isteklidir. Bu sebeple, sadece ruh ve zaman gibi soyut sınırları değil aynı zamanda uzay gibi aşılması fiziken mümkün olmayacak sınırları aşmak için milyarlarca dolar harcamaktadır. Nitekim kâinattaki en hızlı varlık ışıktır ve insanoğlu ışık hızına erişecek bir teknolojiye sahip olsa dahi uzay boşluğunda gördüğü yerlere gitmesi yine de mümkün değildir. Gitmek değil, oralarla iletişim kurmak bile imkânsızdır. Zira ışık hızında iletişim kurulduğu hâlde 100 milyar ışık yılı mesafeye mesajın gitmesiyle gelmesi 200 milyar yıl sürmektedir. Uzayın bu erişilmezliği insana acziyetini haykırdığı hâlde bilim camiası küstahlığını sürdürerek insan yapımı bir uzay aracının (Voyager 1) Kasım 2026’da dünyadan bir ışık günü mesafeye ulaşacağıyla gurur duyabilmektedir.

Uzay, Allah’ın kudretinin bir yansımasıdır. Bir tefekkür kaynağıdır. İnsanın acziyetidir. Uzay kiminin imanını pekiştirir kiminin de karanlığını koyulaştırır.

Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.” Rahman Suresi, 33. Ayet.

Modern bilim, bilginin kaynağını kendi aklında ve gözlemde aradığı için küshatır. Bu yüzden zelildir. Hakikati anlamaktan da açıklamaktan da yoksundur. Ürettiği çarpık bilgi de tüm insanlık için zarardır. Bugün modern bilimin ürettiği siyaset, ekonomi, hukuk ve sosyal hayat her bakımdan sorunludur ve Allah’ın emir ve yasaklarına taban tabana zıttır. Şu durumda modern bilim anlayışının yerine İslâmî bir bilim anlayışının getirilmesi kaçınılmazdır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.