Kentin meydanına inen sabah ışığı, ilk olarak bir halk ozanının bronz yüzüne vurmalıydı. Yılların emeğini, sazının tellerinden dökülen halkın sesini, toprağın kokusunu yansıtan o yüz; oysa şimdi bir reklam panosunun kalın gölgesiyle örtülmüş durumda. Rüzgâr, ozanın heykeline değil; hemen yanı başında yükselen billboarda çarpıyor. Üzerinde bir konser duyurusu, gülümseyen(!) bir şarkıcının posteri… Ve köşesinde, büyük puntolarla üniversitenin adı.
Bu manzara, bir çelişkinin fotoğrafıdır aslında.
Bir yanda halkın içinden doğmuş, sözle, sazla, alın teriyle bir kültürü yüzyıllar ötesine taşıyan ozan; diğer yanda ışığın, gürültünün ve paranın diliyle konuşan bir çağın simgesi: reklam. Biri kalpten gelir, öteki pazardan. Ve ne acıdır ki, biri diğerinin gölgesinde kalır.
“Bu reklam panosunun burada işi ne?” diye sormadan geçemiyor insan.
Üniversite gibi, bilginin ve kültürün yuvası olması gereken bir kurum, nasıl olur da bir halk ozanının başında bu kadar hoyrat bir sessizlik yaratır? Bilim, sanat ve estetik arasında bir köprü kurması gerekenler, neden bu kadar hoyrat bir ticarileşmenin rüzgârına kapılır? Oysa eğitim, bir toplumun vicdanını diri tutması gereken güç değil midir?
Belki de mesele yalnızca bir reklam panosu değildir. Belki de bu, çağımızın aynasıdır:
Değerlerin, görselliğin parlak ışıkları altında yavaşça silinmesidir. Halk ozanı artık bir hatıra, bir dekor parçası; konser afişi ise “güncel kültür”ün yeni simgesi. Bronz bir heykelin sessizliğiyle, neon ışıkların çığlığı yan yana duruyor ve bu yan yanalık, içimizi ürpertiyor.
Heykelin yüzü, reklamın renkleriyle lekelenmiş; ama belki de o leke, bizim ruhumuzun aynasıdır.
Bizler, geçmişimizin sesine değil, şimdinin gürültüsüne kulak veriyoruz artık. Ozanın sazı susturulmuş; yerine elektronik sesler, alkışlar, geçici bir şöhretin yankısı yerleşmiş. Üniversitenin adı, kültürle değil; konserle, tanıtımla, pazarlamayla anılıyor.
Oysa ozan, bir halkın dilidir.
Ve dilini unutan bir toplum, en yüksek billboardların altına da afiş assa, gerçekte sessizdir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mahmut Celal ÖZMEN (Konuk yazar)
ÜRGÜP: Bir Reklam Panosunun Gölgesinde..
Kentin meydanına inen sabah ışığı, ilk olarak bir halk ozanının bronz yüzüne vurmalıydı. Yılların emeğini, sazının tellerinden dökülen halkın sesini, toprağın kokusunu yansıtan o yüz; oysa şimdi bir reklam panosunun kalın gölgesiyle örtülmüş durumda. Rüzgâr, ozanın heykeline değil; hemen yanı başında yükselen billboarda çarpıyor. Üzerinde bir konser duyurusu, gülümseyen(!) bir şarkıcının posteri… Ve köşesinde, büyük puntolarla üniversitenin adı.
Bu manzara, bir çelişkinin fotoğrafıdır aslında.
Bir yanda halkın içinden doğmuş, sözle, sazla, alın teriyle bir kültürü yüzyıllar ötesine taşıyan ozan; diğer yanda ışığın, gürültünün ve paranın diliyle konuşan bir çağın simgesi: reklam. Biri kalpten gelir, öteki pazardan. Ve ne acıdır ki, biri diğerinin gölgesinde kalır.
“Bu reklam panosunun burada işi ne?” diye sormadan geçemiyor insan.
Üniversite gibi, bilginin ve kültürün yuvası olması gereken bir kurum, nasıl olur da bir halk ozanının başında bu kadar hoyrat bir sessizlik yaratır? Bilim, sanat ve estetik arasında bir köprü kurması gerekenler, neden bu kadar hoyrat bir ticarileşmenin rüzgârına kapılır? Oysa eğitim, bir toplumun vicdanını diri tutması gereken güç değil midir?
Belki de mesele yalnızca bir reklam panosu değildir. Belki de bu, çağımızın aynasıdır:
Değerlerin, görselliğin parlak ışıkları altında yavaşça silinmesidir. Halk ozanı artık bir hatıra, bir dekor parçası; konser afişi ise “güncel kültür”ün yeni simgesi. Bronz bir heykelin sessizliğiyle, neon ışıkların çığlığı yan yana duruyor ve bu yan yanalık, içimizi ürpertiyor.
Heykelin yüzü, reklamın renkleriyle lekelenmiş; ama belki de o leke, bizim ruhumuzun aynasıdır.
Bizler, geçmişimizin sesine değil, şimdinin gürültüsüne kulak veriyoruz artık. Ozanın sazı susturulmuş; yerine elektronik sesler, alkışlar, geçici bir şöhretin yankısı yerleşmiş. Üniversitenin adı, kültürle değil; konserle, tanıtımla, pazarlamayla anılıyor.
Oysa ozan, bir halkın dilidir.
Ve dilini unutan bir toplum, en yüksek billboardların altına da afiş assa, gerçekte sessizdir.