SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yetmeyen Ne: Kur'an mı , İnsan mı?

Yazının Giriş Tarihi: 12.12.2025 11:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.12.2025 11:48

Bir din düşünün: Sahibi bizzat kendisi olan, ne bir aracının gölgesine muhtaç ne de sonradan eklenen yamaların desteğine… İnsanlığın binlerce yıllık arayışına, “işte bu” diye sunduğu bir kitapla seslenen bir Allah... Bu kitapla konuştuğunu, bu kitapla hükmettiğini, bu kitapla kullarını eğittiğini söyleyen bir Yaratıcı… Böyle bir hakikatin karşısında hâlâ “yetmedi” diyen bir aklın şaşkınlığı değil midir bizi bu kadar yoran?

Kur’an’ın ağırlığı işte tam burada beliriyor: İnsan, tamamlanmış bir söze razı olamıyor. Eksiltmek, çoğaltmak, yanına hikâye eklemek istiyor. Sanki Allah’ın sözünde bir boşluk var da, onu insan eli dolduracakmış gibi… Oysa peygamber bile, aldığı vahyin dışına taşmadığını bizzat ilan etmişken; bugün bazıları peygamberi bir kanun koyucuya, bir ikinci otoriteye dönüştürmeye çalışıyor. Bu, peygamberi yüceltmek değil; onu kendi arzularının zırhı hâline getirmektir.

Ne acıdır ki, din adına konuşan kimi sesler, Allah’ın kitabını bırakıp başka kapıların eşiğinde toplanmayı bir üstünlük sayıyor. “Kur’an yetmez” cümlesini bir türlü telaffuz edemedikleri için, bunu hadislerin etrafına ördükleri duvarlarla ima ediyorlar. Kur’an’ın “apaçık” olduğunu söylüyorlar ama ona güvenmiyorlar; “tamamlanmış” olduğunu söylüyorlar ama tamamlanmış bir dine ek yapmayı vazife biliyorlar. Bu tezat, asırlardır dinin omuzlarında taşınan en ağır yüklerden biridir.

Peki biz ne yapacağız?
Susacak mıyız?
Herkes inandığı gibi yaşasın, yeter ki kavga olmasın” diyerek hakikatin kapısına kilit mi vuracağız?

Hayır. Çünkü susmak, hakikatin değil; alışılmış kalıpların zaferidir. Birileri atalarından devraldığı uydurulmuş rivayetleri din diye dayatıyorsa, onların huzuru için Kur’an’ın sesini kısmamız beklenemez. Kur’an’ın kendisi, insanı sorgulamaya çağırırken; biz nasıl olur da sorgulamaktan utanır hâle geliriz?

Kur’an’ın tek kaynak oluşu, aslında insanın özgürleşmesidir: Herkesin önünde aynı metin vardır. Araya bir hiyerarşi girmez, yorumun üstüne oturan bir otorite olmaz, din adına konuşanın sesi kitaptan güçlü çıkmaz. Kur’an’ın korunmuş oluşu, bu nedenle yalnız ilahî bir lütuf değil, aynı zamanda insanın ruhuna verilmiş bir güvencedir.

Hadislerin tarihsel değeri, kültürel birikimi ya da sosyal yansımaları elbette tartışılabilir; fakat tartışılamayan tek gerçek şudur: Allah, korumayı sadece kendi sözüne vaad etmiştir. Korumadığı bir şeyi dinin temeline yerleştirmek, Tanrı’nın çizgisini aşmak değil midir?

Bazıları, “peygamberi örnek almak” deyince gözünün önüne binlerce hadis getiriyor. Oysa peygamber, Kur’an’ı yaşamakla örnekti; Kur’an’ın dışına taşmadığı için örnekti. Biz de aynı kitabı yaşadığımızda, onun yoluna en yakın yerde duruyor olmayacak mıyız?

Gerçek peygamber, Kur’an’ın anlattığı peygamberdir. Onu tanımak için ikinci bir deftere, üçüncü bir kaynağa ihtiyaç yoktur. Çünkü hak ile batılın birbirine karıştığı hiçbir yerde hakikat gürleyerek konuşmaz; fısıltıya dönüşür, kaybolur. Din adına uydurulan her rivayet, bu fısıltıyı biraz daha boğar.

Bugün hâlâ “Kur’an yeter mi?” diye soranlar, aslında farkında olmadan başka bir şey daha soruyor: Allah’ın sözü yetmedi mi? Bu soru, sadece bir tartışma değil; bir imtihan sorusudur.

Ve bu imtihanda doğru cevap, yüzyıllardır orada duruyor:

Evet, yalnız Kur’an yeter. Çünkü Allah yeter.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.