Ne zaman İsrail, Filistinlilere saldırıp katliam yapsa Türkiye’de bir lobi ortaya atılıp, “Filistinlilerin vakti zamanında Türklere ihanet ettiğini, topraklarını Yahudilere sattıklarını” heyecanla anlatmaya çalışmaktadır. Bunun sonunda İsrail’in katliamları değil, Filistinlilerin Türklere (Osmanlılara) ihanet edip, etmedikleri ya da topraklarını Yahudilere satıp satmadıkları tartışması başlamaktadır.
Buna karşılık İslami kesimden bazı tanınmış (Kadir Mısıroğlu gibi) isimler ise yıllardır, aslında Arap ihaneti/isyanı diye bir şeyin olmadığını, sonradan Kemalist kesim tarafından bu hikayenin icat edildiğini, savunmaktadırlar. Oysa Arap İsyanının öncüsü Şerif Hüseyin’in iki oğlundan birisi olan ve sonradan İngiltere tarafından Ürdün Kralı yapılan Abdullah, kendi zaviyesinden “Arapların isyanlarında haklılık nedenlerini” ileri sürmektedir. (Kral Abdullah, Biz Osmanlıya Neden İsyan Ettik?, Çeviren: Halit Özkan, İstanbul 2017.) Özetle Abdullah bu anı/kitapta, neden isyan ettiklerini, isyan esnasında neler yaptıklarını anlatmaktadır. Hal böyle iken, bizim “yok canım Arap İsyanı diye bir şey olmamıştır” iddiasında bulunmak, akıl dışı ve tarih dışı bir tutumdur.Buna karşılık, Arap Yarımadasının Osmanlı idaresinden çıkması, Arap İsyanından dolayı değildir. Çünkü İsyan Hicaz’da (Mekke’de) başlamıştır. Mekke yakınlarındaki Medine’yi isyancı Araplara ve İngilizlere karşı savunan Fahreddin Paşa, Medine’yi Mondros Mütarekesi’nden 40 gün sonra teslim etmiştir. Demek ki Arap İsyanı, görev bilinci ile hareket eden Fahreddin Paşa için elbette büyük sorunlar çıkarmıştır ancak Fahreddin Paşa bu isyancılara rağmen Medine’yi elde tutmayı başarmıştır. (Feridun Kandemir, Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası/Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, İstanbul 2013.)
Herkes bilmelidir ki İngilizler Filistin Cephesinde 19 Eylül 1918’de Allenby komutasında saldırı başlattığında 7. Ordu Komutanı M. Kemal Paşa, hiç savaşmadan geri çekilmiş nihayet 30 Ekim 1918’de Adana’ya ulaşmıştır. İngilizlere bu saldırılarında, Faysal komutasındaki Arap isyancıları da yardım etmiştir. Cephede bulunan üç Osmanlı ordusundan birisi olan 4. Ordunun askerlerinden önemli bir bölümü de Araplardan oluşmuştur. Aynı şekilde Çanakkale cephesinde 19. Tümen askerleri de Araplardan oluşmuştur. Ancak Kemal Paşa’nın Filistin cephesinde savaşmadan geri çekilmeyi tercih etmesi, Osmanlı cephesinin çökmesine sebep olmuştur. Medine cephesi ile Filistin cephesi karşılaştırıldığında her iki tarafta da İngiliz askerleri ve Arap isyancıları vardır. Filistin cephesinde hem İngiliz hem de Osmanlı askerleri çoktur. Ancak Filistin cephesinde Kemal Paşa, Medine cephesinde ise Fahreddin Paşa’nın olması sonucu bu hale getirmiştir.
Buna karşılık sabah akşam, Arap İsyanı ile şöyle oldu, böyle oldu demek tarihi kurgulamaktır. Tarihi tahrif etmektir. Osmanlı ordularını İngilizler ve Arap isyancıları cephede perişan etmiş değildir. Kemal Paşa’nın tutumu Osmanlı ordularını bir varmış bir yokmuş durumuna getirmiştir. İngilizler, ciddi bir kayıp vermeden 39 günde dört ülke (Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye) ele geçirmişlerdir. İsrail’in kuruluş temelleri de bu 39 günde atılmıştır. (Cevat Rıfat Atilhan, Filistin Suriye Cephesinde Kahramanlar ve Hainler, İstanbul 2013.) Filistin/Suriye cephesinde olup bitenleri yalnızca Arap isyancıları ile açıklamak, İngilizler orada yokmuş gibi bir analiz yapmak, taammüden hakikati İngilizlerin hesabına gizlemektir. Türkiye’de kemalist kesimin sahiplendiği bu söylem, İngilizlerin Filistin cephesindeki başarıları kadar önemlidir.
Filistin konusuna şaşı bakılmasına yol açan söylemin ikinci kısmı ise “Arapların topraklarını satmış” oldukları iddiasıdır. Bu söyleme göre Araplar topraklarını satmışlar ama sattıkları topraklarından çıkmadıkları için Filistin sorunu ortaya çıkmıştır. Bu iddiaya göre işgalci Yahudiler haklı, buna karşılık Araplar ise haksız taraftır. Oysa Osmanlı döneminde Filistin’deki toprakların % 80 kadarı Miri/Devlet Arazisidir. Kimse devlet arazisini bir başkasına satamaz. Yahudiler 19. Yüzyılın sonuna doğru Filistin’e özellikle Kudüs’e gelip yerleşmek istemişler, Araplardan ve yerel yöneticilere verdikleri rüşvetlerle toprak almaya çalışmışlardır. Osmanlı hükümeti yabancılara toprak satışını yasaklamıştır. (Brahim Bozuai, 19. Yüzyılda Filistin’de Arazi Satışları, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul 2011; Zekeriya Kurşun, 100 Soruda Kudüs, İstanbul 2018.)
Filistin 1918-1948 arasında İngiliz Manda idaresinde kalmıştır. Mandanın başlangıcında yabancılara (Hıristiyanlara/Yahudilere) 1921 yılı itibarı ile satılmış olan toprakların oranı % 1’dir. Zaten Araplar gönüllü olarak topraklarını satmış olsalardı, Filistin sorunu ortaya çıkmazdı. Aksine Arapların topraklarını Yahudiler zorla işgal ettikleri için sorun çıkmıştır. Araplar gönüllü olarak topraklarını satmış olsalardı, milyonlarca Arab’ın, İsrail tarafından 1948’den başlayarak zorla/katliamla Filistin’den tehcir edilmelerine ihtiyaç olmazdı.
Filistin meselesini, Arapların Osmanlıya karşı isyanı ile ya da topraklarını Yahudilere satmaları ile açıklamak her şeyden önce bir cehalet örneğidir. Kemalist kesimin yanında ne yazık ki kendini milliyetçi bilenlerin bir kısmı da gönüllü olarak bu cehaleti tercih etmektedirler. Bu cehaleti aslında Siyonist lobi körüklemektedir. Ne yazık ki Türkiye’de bu Siyonist lobinin iddiaları ile kemalist kesimin neredeyse tamamı, milliyetçi kesimin ise bir bölümü, tarihi tahrif ederek Filistin’de Siyonist işgali ve katliamı haklı göstermeye çalışmaktadırlar. Kemalizm, Batı sömürgeciliğinin, Siyonist yayılmacılığın işbirlikçisi durumundadır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Selami Saygın
"Arap ihaneti"
Ne zaman İsrail, Filistinlilere saldırıp katliam yapsa Türkiye’de bir lobi ortaya atılıp, “Filistinlilerin vakti zamanında Türklere ihanet ettiğini, topraklarını Yahudilere sattıklarını” heyecanla anlatmaya çalışmaktadır. Bunun sonunda İsrail’in katliamları değil, Filistinlilerin Türklere (Osmanlılara) ihanet edip, etmedikleri ya da topraklarını Yahudilere satıp satmadıkları tartışması başlamaktadır.
Buna karşılık İslami kesimden bazı tanınmış (Kadir Mısıroğlu gibi) isimler ise yıllardır, aslında Arap ihaneti/isyanı diye bir şeyin olmadığını, sonradan Kemalist kesim tarafından bu hikayenin icat edildiğini, savunmaktadırlar. Oysa Arap İsyanının öncüsü Şerif Hüseyin’in iki oğlundan birisi olan ve sonradan İngiltere tarafından Ürdün Kralı yapılan Abdullah, kendi zaviyesinden “Arapların isyanlarında haklılık nedenlerini” ileri sürmektedir. (Kral Abdullah, Biz Osmanlıya Neden İsyan Ettik?, Çeviren: Halit Özkan, İstanbul 2017.) Özetle Abdullah bu anı/kitapta, neden isyan ettiklerini, isyan esnasında neler yaptıklarını anlatmaktadır. Hal böyle iken, bizim “yok canım Arap İsyanı diye bir şey olmamıştır” iddiasında bulunmak, akıl dışı ve tarih dışı bir tutumdur.Buna karşılık, Arap Yarımadasının Osmanlı idaresinden çıkması, Arap İsyanından dolayı değildir. Çünkü İsyan Hicaz’da (Mekke’de) başlamıştır. Mekke yakınlarındaki Medine’yi isyancı Araplara ve İngilizlere karşı savunan Fahreddin Paşa, Medine’yi Mondros Mütarekesi’nden 40 gün sonra teslim etmiştir. Demek ki Arap İsyanı, görev bilinci ile hareket eden Fahreddin Paşa için elbette büyük sorunlar çıkarmıştır ancak Fahreddin Paşa bu isyancılara rağmen Medine’yi elde tutmayı başarmıştır. (Feridun Kandemir, Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası/Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, İstanbul 2013.)
Herkes bilmelidir ki İngilizler Filistin Cephesinde 19 Eylül 1918’de Allenby komutasında saldırı başlattığında 7. Ordu Komutanı M. Kemal Paşa, hiç savaşmadan geri çekilmiş nihayet 30 Ekim 1918’de Adana’ya ulaşmıştır. İngilizlere bu saldırılarında, Faysal komutasındaki Arap isyancıları da yardım etmiştir. Cephede bulunan üç Osmanlı ordusundan birisi olan 4. Ordunun askerlerinden önemli bir bölümü de Araplardan oluşmuştur. Aynı şekilde Çanakkale cephesinde 19. Tümen askerleri de Araplardan oluşmuştur. Ancak Kemal Paşa’nın Filistin cephesinde savaşmadan geri çekilmeyi tercih etmesi, Osmanlı cephesinin çökmesine sebep olmuştur. Medine cephesi ile Filistin cephesi karşılaştırıldığında her iki tarafta da İngiliz askerleri ve Arap isyancıları vardır. Filistin cephesinde hem İngiliz hem de Osmanlı askerleri çoktur. Ancak Filistin cephesinde Kemal Paşa, Medine cephesinde ise Fahreddin Paşa’nın olması sonucu bu hale getirmiştir.
Buna karşılık sabah akşam, Arap İsyanı ile şöyle oldu, böyle oldu demek tarihi kurgulamaktır. Tarihi tahrif etmektir. Osmanlı ordularını İngilizler ve Arap isyancıları cephede perişan etmiş değildir. Kemal Paşa’nın tutumu Osmanlı ordularını bir varmış bir yokmuş durumuna getirmiştir. İngilizler, ciddi bir kayıp vermeden 39 günde dört ülke (Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye) ele geçirmişlerdir. İsrail’in kuruluş temelleri de bu 39 günde atılmıştır. (Cevat Rıfat Atilhan, Filistin Suriye Cephesinde Kahramanlar ve Hainler, İstanbul 2013.) Filistin/Suriye cephesinde olup bitenleri yalnızca Arap isyancıları ile açıklamak, İngilizler orada yokmuş gibi bir analiz yapmak, taammüden hakikati İngilizlerin hesabına gizlemektir. Türkiye’de kemalist kesimin sahiplendiği bu söylem, İngilizlerin Filistin cephesindeki başarıları kadar önemlidir.
Filistin konusuna şaşı bakılmasına yol açan söylemin ikinci kısmı ise “Arapların topraklarını satmış” oldukları iddiasıdır. Bu söyleme göre Araplar topraklarını satmışlar ama sattıkları topraklarından çıkmadıkları için Filistin sorunu ortaya çıkmıştır. Bu iddiaya göre işgalci Yahudiler haklı, buna karşılık Araplar ise haksız taraftır. Oysa Osmanlı döneminde Filistin’deki toprakların % 80 kadarı Miri/Devlet Arazisidir. Kimse devlet arazisini bir başkasına satamaz. Yahudiler 19. Yüzyılın sonuna doğru Filistin’e özellikle Kudüs’e gelip yerleşmek istemişler, Araplardan ve yerel yöneticilere verdikleri rüşvetlerle toprak almaya çalışmışlardır. Osmanlı hükümeti yabancılara toprak satışını yasaklamıştır. (Brahim Bozuai, 19. Yüzyılda Filistin’de Arazi Satışları, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul 2011; Zekeriya Kurşun, 100 Soruda Kudüs, İstanbul 2018.)
Filistin 1918-1948 arasında İngiliz Manda idaresinde kalmıştır. Mandanın başlangıcında yabancılara (Hıristiyanlara/Yahudilere) 1921 yılı itibarı ile satılmış olan toprakların oranı % 1’dir. Zaten Araplar gönüllü olarak topraklarını satmış olsalardı, Filistin sorunu ortaya çıkmazdı. Aksine Arapların topraklarını Yahudiler zorla işgal ettikleri için sorun çıkmıştır. Araplar gönüllü olarak topraklarını satmış olsalardı, milyonlarca Arab’ın, İsrail tarafından 1948’den başlayarak zorla/katliamla Filistin’den tehcir edilmelerine ihtiyaç olmazdı.
Filistin meselesini, Arapların Osmanlıya karşı isyanı ile ya da topraklarını Yahudilere satmaları ile açıklamak her şeyden önce bir cehalet örneğidir. Kemalist kesimin yanında ne yazık ki kendini milliyetçi bilenlerin bir kısmı da gönüllü olarak bu cehaleti tercih etmektedirler. Bu cehaleti aslında Siyonist lobi körüklemektedir. Ne yazık ki Türkiye’de bu Siyonist lobinin iddiaları ile kemalist kesimin neredeyse tamamı, milliyetçi kesimin ise bir bölümü, tarihi tahrif ederek Filistin’de Siyonist işgali ve katliamı haklı göstermeye çalışmaktadırlar. Kemalizm, Batı sömürgeciliğinin, Siyonist yayılmacılığın işbirlikçisi durumundadır.